Kelime ve kavramlar sadece kuru bir sembol olmayıp onlarında ruhu vardır
Ruh görünmez; hissedilir
Kelime ve kavramlardaki ruh da öyle
Bu günlerde en çok dillendirilen kelimelerden biri açılım kavramıdır.
Maalesef bu kavram yerinde ve doğru bir şekilde kullanılmıyor
Kelime ve kavram kirliliği zihinsel kirliliğe sebep oluyor.
Bir çok insan işittiği kelime ve kavramdan yola çıkarak bir yargıya varıyor
Ülkemizde bazı sıkıntıların var olduğu inkar edilemez.
Sıkıntısız ülke mi var zaten.
İnsanoğlunun olduğu yerde, problemlerin olmasından daha doğal ne olabilir ki?
İnsana iyisi verilse, daha iyisini ister.
Daha iyisi verilse bu kez en iyisini ister.
Bu doyumsuzluk karşısında bazıları çözümü
Yahu bu beni ademi doyurmak ne mümkün?
Yüce yaratıcının memnun edemediği kulu biz mi memnun edeceğiz der problemin, virüsün kaynağını kendince bulur ve meseleye kendince noktayı koyarlar.
Verdiğimiz kadarıyla iktifa etsinler canım, yoksa onu da bulamazlar
Bunların azmaması için karnı hep aç olmalı, istekleri her zaman yerine getirilmemelidir
Bunların sırtında sopayı eksik etmeyeceksiniz
türünde çözümler
Kimileri de insanın bu doymaz bitmeyen istek ve taleplerinde bir hikmet arar.
İnsanoğlunda var olan bu doyumsuzluktandır ki günümüzde bir çok nimete erişmiş bulunmaktayız
Şayet ecdad elindeki ile yetinseydi, kendisine sunulan hak ve nimetle iktifa etseydi bu gün bizler nasıl bir dünyada yaşardık kim bilir?
Ve bizler geldiğimiz konumla, elimizdeki nimetlerle, sermaye ile iktifa edersek gelecek nesil nasıl daha güzel günler nasıl yaşayacak?
Nefsini ve neslini yaşatmak, nesline daha güzel dünyalar bırakmak için çalışmak fıtratın gereğidir.
Elektrik, teknoloji, cumhuriyet, özgürlük, demokrasi, eşitlik
maddi ve manevi bir çok nimet insanoğlunun doyumsuz talep ve isteklerinin, mücadelesinin semeresidir
derler ve bu talebi kutsallar.
Hele hele ağlamayana mama yok
zihniyetin hakim olduğu bir dünyada mücadelenin şart olduğuna inanırlar.
Arayış ve mücadele insanoğlunun var oluş gayesi değil midir zaten
Bulanlar hep arayanlardır
Açılıma dönecek olursak
Bizim meseleye bakış açımız, bu kavramın ruhunu besliyor.
Günümüzde kullanılan mana itibariyle açılım, bir öğenin, formülün bileşenlerine, öğelerine ayrılması değildir.
Olaylara farklı bir pencereden bakmak da değil
Kapalı bir şeyi açıklama, şerh etme de değil
Muhatapların içtenlikle birbirine karşı gönlünü açması hele hiç değil
Bütün bu gibi değillerden hemfikir olduğumuzu düşünüyorum
Ayrılma noktalarına gelince
Bu gün açılım zihinlerde daha çok bir lütuf, bir ihsan da bulunma gibi bir edayla algılanılması isteniliyor kimilerince
Kimilerince de özümüzü, cevherimizi, birliğimizi, asli öğelerimizi ifsat edecek altın tas içinde takdim edilen zehir olarak algılanılması isteniliyor.
Dikkat edilirse her iki algılamada birileri tarafında isteniliyor olmasıdır.
Açılım bir ihsan ve lütufta bulunmak değildir, olamaz
Kim kime bir ihsan da ve lütufta bulunuyor
Düşündürücü
.
Toplum mühendisleri sistem adına yıllar yılı sanal problem üretti
Vatandaş arasında Kürt-Türk, Alevi-Sünni, Dindar-Laik
gibi ötekileştirmeyi halk değil sistem, devlet adına bazı toplum mühendisleri yaptı, yapıyor
Vatandaşları bölgesel, dil, ırk, mezhep, etnik ayrılığını oluşturanlar halkı mı yoksa toplum mühendisliğine soyunanlar mı
Durum böyle iken bu gün devlet eliyle yapılan açılımların bir ihsan ve lütuf olarak görülmesinden daha vahim ne olabilir ki
Şayet yanlış yaptıklarını kabullenme ve yanlıştan dönme erdemi içinde değil de vatandaşına lütuf ve ihsanda bulunma edasıyla değerlendiriyorsa ortada tam yavuz hırsız pişkinliği var demektir.
İnsanın kendi hata ve kusurundan kaynaklanan problemi gidermesi ne zaman ihsan ve lütuf olarak görülmeye başlanır oldu
Bilen var mı?