Seyran Park
Doğa Veteriner Kliniği
SON DAKİKA
23 Nisan
Hakkı Yiğit

Açılım Ve Esasları (2)

12 Kasım 2009 - 12:59 Yorum: 0

 

XI. yüzyılda yaşamış Şâfiî fıkhının önde gelen alîmlerinden, devlet ve siyaset konularına dair verdiği eserleriyle tanınmış olan Ebül Hasan Ali b. Muhammed el-Mâverdî; bir ülkede toplumsal huzurun sağlanması adına olmazsa olmaz zikrettiği bazı esasları İstanbul İl Müftüsü Prof. Dr. Mustafa Çağrıcı “İslam Düşüncesinde Ahlâk” kitabında alıntı yaparak bu esasların zihinde oluşturduğu çağrışımları aktarmaya devam edelim.

El-Mâverdî; bir ülkede toplumsal huzurun sağlanması adına zikrettiği üçüncü esas,

KAPSAMLI ADALET"tir.

 Irkı, dili, dini, inancı, milliyeti ne olursa olsun değil mi kendi ülkesinde yaşıyor bir birey, ona karşı adil davranmakla mükelleftir devlet. Her fert değerlidir, saygı değerdir.

İşin doğrusu biz bu düstura, hem dinen hem de kültürümüz gereği, yabancı değiliz. Yüce kitabımız Kuran da insanları bir dişi ve bir erkekten yaratıldığını; insanların tanışmaları, yardımlaşmaları, kaynaşmaları… için farkı farklı şubelere, kabilelere, faklı dil, din, ırk, kültür… ayırdığını ifade eder. Bütün bu farklılıklar Allahın varlığına, birliğine, kudretine birer delildir. Mevlana insanların dillerinin farklı farlı olması biz insanlar için söz konusu olduğunu, Cenabı Hakk için böyle bir farklılığın olmadığını ifade eder. Her insan kendi idliyle kendisini en güzel şekilde ifade edebilir.Yine Mevlana insanların hangi dilden, hangi dinden, hangi ırktan olursa olsun aslında insanoğlunun içinde sevgi ve aşk ile çokluk içinde birliği yaşandığını ifade ederken Yunus Emre de “yaratılanı severiz, yaratandan ötürü” diyerek bu önemli düsturu yüzyıllar önce dile getirmiş.

Farklılıklara tahammül edilmediği, farklılıkların zenginlik kabul edilmediği ve herkesi olduğu konumda kabul edilmediği bir dünyada adaletten bahsetmek elbette söz konusu olamaz. Böyle bir tavır ve duruş insanın tabiatına ters odluğu gibi, sünnetullaha da aykırıdır. Yaratan bilinmek istedi ve kendisini mahlukatların adedince farlı farklı bir sanat ile kendisini tanıttırıyor. Hal böyle olunca bize ne oluyor ki bizler bu farklılıklara karşı tahammülsüzlük gösterelim. Adaletin olmadığı yerde zulmün doğar.

 Bir toplum ve devleti, zulüm kadar tahrip eden bir başka şey yoktur.  Durum böyle iken, Doğu ve Güneyoğu"daki faili mechul olaylar, onların ailelerinin anlattıkları, itirafçıların aktardıkları, yakın zamanda Elazığ"da şehit olan dört askerimizin yaşadıkları, Lice"deki minnacık masum kızın ölümü vs. hepsi şöyle gözlerimizin önünde bir film şeridi gibi geçtiğinde, hala buradaki insanların “benim memleketim, devletim, vatandaşım, bayrağım, vatanım” demeleri karşısında şükür secdesine kapanmak gerekiyor…

Adalet bir ırkın, bir gurubun, bir kurumun, bir aşiretin, bir dinin tekelinde değildir, olamaz. Adalet"in “bizcesi” “sizcesi” “dindarı” “dinsizi” “kişi, ülke, kurum menfaatini kollama”sı da olamaz. Adalet evrensel bir değerdir. Kızım Fatıma da olsa cezasını çeker” diyen nebi bizlere bir hakikati hatırlatır.

GENEL GÜVENLİK: Bir ülkede, beldede, evde huzurlu yaşamanın ilk şartıdır güven içinde olmaktır. Bütün canlılar için fizyolojik ihtiyaçtır.  Bilgelerden biri “Güvenlik, en mutlu hayat; adalet ise, en güçlü ordudur” der. 21. yüzyılda en gelişmiş teknoloji, silah vb. askeri mühimmata sahip olan ülke olan ABD"nin Irak bataklığında rezil olması bu söze ne kadar da güzel bir örnektir. 21. yüzyılda güçlü bir Türkiye için elbette güçlü bir kolluk görevleri gerekir. Ama gücünü, haktan, adaletten, hakkaniyetten alan, açlıktan kırılma pahasına olsa da ecdadı gibi geçtiği yerlerde yediği üzümün parasına sahibine fazlasıyla bırakan, elindeki güç ve imkânını halkına karşı değil, halkını korumaya ve güvenliğini sağlamaya yönelik kullanan bir felsefeye sahip olmak elzemdir… Güçlü bir ordu, adaletten hakkaniyetten ayrılmayan ordudur. Bu hakikatin göz ardı edildiği yerde zorbalık kendiliğinden doğar. Hz. Ali savaşın en şiddetli anında hasmını yere sermişken yüzüne tükürüveren hasmını serbet bırakarak iradesinin hakkını veriyor ve hakperestçe davranıyordur. Bu hakperestçe davranış hasmını dize getiriyor ve işte o zaman gönülleri fethediyor. Selahattin"i Eyyubi"nin, Alparslan"ın, Fatihin, Yavuzun askerleri böyle askerlerdi. Fatih, Ulubatlı Hasanlar ile ancak İstanbul"u fethedeceğine inanıyor ve ordusunu bu yönde de besliyordur. Yavuz, Sina çölünü ancak böyle bir ruhu sahip ordu ile geçebilirdi. Güvenliği sağlamasını sadece kaba kuvvetle, kolluk görevlilerin sayısını arttırmakta, teknoloji imkanlara sahip olmada arayıp; vatandaşının gönlüne girerek onların kalb ve gönül dünyasını ıslah etmeye, oraya sevgi mayası çalmayı ihmal edenler elbette genel güvenliğin sağlanmasından ciddi bir boyutu ihmal etmiş olurlar.

İnsanın maddi ve manevi, ruh ve beden gibi zıtlıklara sahiptir. Öyleyse gücün, kuvvetin, silahın, hukukun yanı sıra iman, inanç, değer, sevgi, merhamet, şefkat gibi manevi iksirlere de önem verilmelidir. Kişilerin, toplumların, milletlerin psikolojisi büsbütün göz ardı edilmemelidir.

 

YAZARIN DİĞER YAZILARI