Bildiğiniz gibi üniversitelerde çalışan yardımcı doçent, doçent ve profesörlere akademisyen diyoruz. Akademisyenlerin, eğitim, araştırma ve hizmet (tıp fakültesi hastanesinde çalışma gibi) olmak üzere üç görevi vardır. Zaman içinde asıl görevleri olan akademisyenlik dışında yöneticilik görevleri; rektörlük, dekanlık, yüksek okul müdürlüğü, bölüm başkanlığı, anabilim dalı başkanlığı gibi görevler üstlenmeleri gerekmektedir. Buraya kadar anlattıklarım işin doğal seyridir.
Peki, sorun nerede?
Sorun akademisyenlerin yöneticilik işini asıl görevleri olarak kabul etmelerinde yatmaktadır. Üniversiteleri araştırdığınızda 15-20 yıldır dekanlık, anabilim dalı başkanlığı yapan çok sayıda kişi bulmak mümkündür.
Bir akademisyenin aynı yöneticilik görevini bir dönemden fazla yapmasının birçok sakıncası vardır. En önemli sakıncası akademisyenin asıl görevi olan akademisyenlikten uzaklaşmasıdır. Diğer bir sakıncası ise, yönetime taze kan yani değişik görüşler yeni fikirler gelmesinin önü kesilmektedir.
Pratikte işler nasıl yürümektedir?
Akademisyenlerin ikinci dönem aynı yöneticiliğe seçilmelerinin önü kesilmediği için, bir kez seçilen yönetici tıpkı politikacılar gibi davranmakta, ikinci veya daha sonraki dönemler için kişisel yatırımlar yapmaktadır. Artık bu yönetici için çalıştığı kuruma katacağı artılardan çok daha sonraki dönemde seçilmesi için yapacağı Bizans oyunları önem kazanmaktadır.
Gördüğüm kadarıyla önerdiğim fikri en iyi uygulayan kuruluş askeriyedir. Çünkü onlar sadece bir dönem için kurmay başkanlığı, kuvvet komutanlığı gibi yöneticilik görevlerini üstlenmektedirler.
Akademisyenlerin aynı yöneticiliği sadece bir dönem yapması yeni ufuklar açacağı düşüncesindeyim.