Seyran Park
Refah Partisi
Doğa Veteriner Kliniği
SON DAKİKA
21:06 Cumhurbaşkanı Yardımcısı Yılmaz: "İstanbul’un ikinci bir 5 yıla daha tahamm...21:05 Ordu’da yaklaşık bin 500 üniversite öğrencisi iftar sofrasında buluştu21:04 Başkentte seyir halindeki araç alev aldı20:59 Siirt’te muhtarlık kavgasında 9 kişiyi yaralamışlardı, Batman’da yakalandıl...20:58 Lübnan, İsrail saldırıları nedeniyle BM’ye resmi şikayette bulunacak20:56 UAD, İsrail’e Gazze Şeridi’ne “acil ihtiyaç duyulan” yardımların ulaştırılm...20:55 Rize’de cenaze dönüşü kaza: 4 yaralı20:52 Düzce Üniversitesi öğrencileri için iftar programı düzenledi20:43 Sağlık Bakanı Koca: "Malpraktis, Türkiye’de kökten çözülüyor"20:38 Final Okulları ilkokul öğrencileri ağırladıkları misafirlerine etkinlik düz...20:33 Bakan Ersoy: "Bu yıl daha da yüksek rakamlara ulaşacağız”20:27 Trabzonspor, Konyaspor maçı hazırlıklarımız sürdürüyor20:13 Banu Parlak, Küçükçekmece Adliyesini birbirine kattı20:09 UNESCO’da "30 Mart Uluslararası Sıfır Atık Günü" etkinliği yapıldı20:05 Tek seferde yakalanan en yüksek miktar: Habur Gümrük Kapısı’nda 850 kg eroi...20:05 SGK’dan emekli promosyonu ile ilgili açıklama20:00 Kripto para borsası FTX’in kurucusu Sam Bankman-Fried’a 25 yıl hapis cezası19:21 Bakan Işıkhan: "Sandık güvenliği bizim için çok önemli"19:16 Edirne’de terör operasyonu: 13 gözaltı19:11 Bakan Işıkhan: "Temmuz ayında emekli aylıklarını tekrar masaya yatıracağız"
Sami Er
Hakkı Yiğit

Alevilik ve Samimi Açılım

04 Aralık 2011 - 22:59 Yorum: 5

ALEVİLİK VE SAMİMİ AÇILIM

Muharrem ayının ilk on günü, değerlendirilmesi gereken zaman dilimlerdendir…

Maalesef günümüzde birçok şeyin özü, ruhu kaybolduğu gibi bu zaman dilimleri de özünde uzak, sembolik, içi boşaltılmış folklara dönüştürülmektedir.

Elbette bu zaman dilimlerin bize özgü, kendine has kültürel boyutunun oluşması güzeldir.

Neden muharrem, ramazan, kandil gecelerine özgü edebiyat, sanat, müzik gelişmesin ki?

Kendi dünyamıza ait değerler çerçevesinde gelişecek olan sanatla medeniyetimiz doğar.

Ancak bu durum, bu günlerin ibadet boyutunun, kulluk boyutunun göz ardı edilmesi anlamına gelmemelidir.

Muharrem ayı sadece bir aşure ve matem ayı değildir.

Bu ay; kulluk, ibadet, arınma, af olunma, hakkın kapısında rıza talep etme ayıdır.

Bu ay, insanı insan yapan değerlerin farkında olma, Allah’tan ve İslam’dan uzaklaştıkça bozulan kimyamızın şuurunda olma, dünyevi hırs ve temanın, siyasi emelin, makam ve mevkilerin nasıl da kardeşi kardeşe öldürdüğünün, düşman ettirdiğinin farkında olma ayıdır.

Maalesef bu ayda yapılan birçok etkinlik folklordan öteye girmiyor.

Bazıları için de bu ay, boy gösterme ve reklâmını yapma ayına dönüşmüş durumdadır.

Eğri oturup doğru konuşmak gerekir…

Alevisi de Sünnisi de Muharremi, Kerbelâyı, Ramazanı da bilmiyor…

Meseleye kaynaklardan haberdar olma yerine, popüler ve magazinsel, kulaktan duyma bilgilerle hareket ediyorlar.

İşin üzücü tarafı doğru bilgilendirme yönünde atılması gereken atımlar da atılmıyor…

Mesele Diyanet, Prof. Dr. Osman Eğri Bey’in öncülüğünde Alevi-Bektaşi klasiklerini yayınladı.

Basılan bu kitapların kalitesi ve estetiği tartışılmaz güzellikte…

Ancak fiyatları pahalı…

Bu kitaplar basıldı ancak ulaşması gereken hedef kitleye ulaştırıl(a)madı.

Ne olur yani diyanet camilere, cem evlerine; din görevlerine, Din kültürü ve Ahlak Bilgisi Öğretmenlerine, Kur’an Kursu Öğreticilerine, Alevi dedelerine, bu kitapları ücretsiz verse…

Bence diyanetin yapacağı böyle bir hizmet Alevi açılımlarından, yapılan çalıştaylardan daha faydalı olur.

Çünkü birçok alevi, dede, din görevlisi, Öğretmen bu değerli kaynaklardan habersiz…

Mesela saydığım bu sınıftaki insanların çoğu Hacı Bektaşi Veli’nin Makâlâtını, Fatiha Şerhini, Besmelenin Şerhini bir kez olsun okumamışlardır.

Okumak şöyle dursun haberdar değillerdir.

Geçtiğimiz günlerde bir dost meclisinde bu konu üzerinde konuşurken bir alevi öğretmen arkadaşa ve din kültürü-ahlak bilgisi öğretmeni arkadaşa “dört kapı neydi?” diye sorduğumda bilemediklerini ifade ettiler.

Dört kapıyı bilmeyen, kırk makamdan habersiz bir Alevilik bize ne kazandırır acaba?

Alevi- Bektaşi Klasiklerine ait saydığım bu temel eserlerden bir haber olan bir din görevlisi, bir Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Öğretmeni, topluma, cemaate, öğrencilere ne anlatabilir ki?

Bu günlerde herkes “Alevilik” diye kendi görüşünü, ideolojisini anlatıp durmakta…

Alevilik, bazıları için kendi pisliklerini ve kusurlarını altına silip süpürdükleri bir halı, paspastan öteye gitmiyor…

Her türlü hata ve kusurunu, inançsızlığını ve itikatsızlığını, ibadetsizliğini, ideolojisini Alevilik kisvesi altında örtmeye çalışmaktalar…

Yazıktır, günahtır, ayıptır…

Böyle istismarcılara da fırsat vermemek lazım…

Bir an önce sözlü kaynaklardan beslenme yerine yazılı kaynaklardan beslenmeye yönelmemiz elzemdir.

Yazılı kaynaklara dayanmayan hakikât dahi olsa, zamanla ya ideolojilere veyahut da batıl inanca yenik düşüyor

Samimi olmak lazım…

Şayet kalıcı ve hüsnü kabul bir açılım isteniliyorsa Alevi de, Sünni de, Kürt de, Türk de işe doğru bilgi edinme yoluna koyulmakla başlamalı…

Kendi temel kaynaklarına yönelmelidirler.

Dostlar pazarda görsünler veya herkes benim bulunduğum çizgiye gelsin diye siyasi veya entelektüel boyutta bir araya gelmelerle, çalıştaylarla iş halledilmez…

Fertlerin zihin ve gönül dünyalarına hitap edecek adımlar atılmalıdır.

Halkça kabul edilmeyen hiçbir açılım problemi çözmez…

Bence Diyanet, yayımlamış olduğu değerli Alevi Bektaşi Klasiklerini hiç olmazsa tez elden ilgili kurum ve kuruluşlara, kişilere ulaştırarak samimiyetini göstermelidir.

Mazeretlerin arkasına sığınmamalıdır.

YAZARIN DİĞER YAZILARI