Seyran Park
Doğa Veteriner Kliniği
SON DAKİKA
Hakkı Yiğit

Bir Gazeteci Hemşehrimiz Bülent Keneş

12 Ekim 2015 - 09:29 Yorum: 25

Bülent Keneş son zamanlarda sıradanlaşan gözaltına alınan, tutuklanan onlarca gazeteciden, düşünürden biri…

Bülent Keneş ile aynı mahallenin çocuğuyuz.

İsmini ilk kez cami müezzininden duymuştum.

Eğer çalışırsak bu kenar mahallede çok güzel yerlere gelebileceğimizi söylemiş ve örnek olarak da bize ondan bahsetmiş “Namazlı abdestli çok zeki bir genç. Boğaziçinde okuyor.” demişti.

Ben o zamanlar imam hatip öğrencisi idim.

Müezzinin “Boğaz içinde okuyor” sözünü “Malatya’mızda o zamanlar yaygın olan ‘Türkiye dar-ul harptir. Bu ülkede Cuma Namazı kılınmaz, oy kullanılmaz, devlette görev alınmaz…’ “ gibi düşünceye sahip bireylerin buluştukları mekânı anlamıştım.

Kendi kendime, “yahu burada nasıl okunabilir ki?” Demiştim. Nerden bilecektim üniversite olduğunu?

İslamı(!), toplumu(!), devleti(!) kurtarmaya kendisini adamış bir mücahidin(!) “Boğaziçinde okuyor” demesini böyle algılaması başlı başına o zamanki ufuksuzluğumuzu, ruh haletimizi, Donkişotçuluğumuzu göstermeye yetiyor aslında.

Daha sonraki yıllarda bir bayram günü namazdan sonra müezzin efendi ile ayaküstü konuşan gencin Bülent Keneş olduğunu öğrenecektim.

Müezzin efendinin yanında ayrılınca bana “Maşallah çok zeki bir genç. Boğaziçinde okuyacak, namazlı abdesti olacak kolay değil. Kenar bir mahallede böyle bir genç çıkabiliyor. Sizde çalışın inşallah böyle güzel bir yerler kazanın demişti.”

Aynı mahallede olmamıza rağmen memlekete çok fazla gelmediğinden ve biraz da aramızdaki yaş farkında görüşmemiş, diyalogumuz kendisiyle olmadı.

2013 yılında Malatyalı ve aynı mahallenin çocuğu olmasının verdiği güvenle kendilerine BİLSAM yayınlarından çıkan “İslam Düşüncesinde İletişim ve Basın” kitabım için bir önsöz yazmayı rica eden bir e-mail attım.

Beklemediğim kadar kısa bir zamanda e-mailime, “önsöz” yazmaktan ziyade okuyup istifade etmeleri için dosyayı kendilerine iletmemi içeren içten, mütevazı bir e-maille cevap verdi.

O yıllarda İstanbul’da bulunuyordum. Müsait bir zamanda ziyaret edip dosyayı kendilerine takdim ettim.

Kendisiyle ilk yakın diyalogum o zaman oldu.

Bir Genel Yayın Yönetmeninden ziyade babacan bir yaklaşım içinde bir abi, bir mahalle arkadaşı, kırk yıllık bir dost gibi samimi candan davrandı.

Yoğun olmasına rağmen birkaç gün içinde kitap taslağımı okuyup “Çalışmanı okudum. Bir şeyler karalamaya çalıştım. Bir şeye benzemiş ise, uygun bulduysanız eklersiniz.” diye gönderecek kadar kibirden, enaniyetten, resmiyetten uzak sade ve samimimi, bir o kadarda mütevazi idi.

Ancak düşünceye, fikirlerine gelince mütevazı değildi. Daha o günlerde ülkenin gidişatı hakkında olumlu düşünmüyordu. O zamanlar iktidarın, Dışişleri Bakanı olan Hocası Ahmet Davutoğlu’nun “komşularla Sıfır Problem”ni kulağa hoş gelen bir nağme, hayalperestlik; “Arap Baharı”nı bir yalancı şafak; “Şam’da Cuma namazı kılma’yı hoş bir rüya, Suriye politikası, İran ile olan ilişkilerbir akıl tutulması olarak gördüğünü; Ortadoğulaşmaya hızla ilerlediğimizi, bir girdabın, yangının içine sürüklendiğimizi daha o günlerde açık bir şekilde ifade edecek kadar hür düşünceli, cesaretli idi.

Doktora hocası, Ahmet Davutoğlu idi ama hocası ve iktidar tarafında üstü çizilen ilklerdendi...

Daha sonraki görüşmelerimizde fikirlerini, düşüncelerini daha fazla öğrenme, kendisini yakında tanıma fırsatım oldu.  

Bülent Keneş nasıl bir insandır? diye bana soracak olursanız;

“İçten pazarlık yapmayı bilmeyen, doğru bildiğini söylemekten/ yapmaktan sakınmayan, tatlı sularda bulunmayı en büyük âr sayan tipik bir Malatyalıdır” derim.

“Ahmet Kaya, Niyazi Mısri, Serdengeçti’nin karışımı” derim.

Haksızlığın, baskının her çeşidine isyan eden Ahmet Kaya’dan,

Diyar diyar sürgün edilmesine rağmen hak ve hakikatin hatırını her şeyden âli tutup velev ki padişah dahi olsa kimseye eyvallah etmeyen Niyazi Mısrî’den,

Elinde alınan eğitim hayatına dönmek için “Yüksek Makamın Alçak Vekiline diye başlayan dilekçeyi yazan; çıkardığı her sayı ile ironik bir şekilde dev bir hapishane kapısının önünde “Açılın kapılar Serdengeçti geliyoooorr!” diye haykıran Milli Şef döneminin, zor zamanların Serdengeçti’sinden bir parça taşıyan biridir Sayın Keneş…

Gözaltına alınırken ekrandaki duruşu, kimliğini, kişiliğini ziyadesiyle ele veriyordu zaten.

Böyle bir insanı susturmak ne mümkün?

Ellere kelepçe vurulabilir ama düşünceye, fikirlere asla…

Gözaltına alınması elinden bir kaza, bela geleceğinden değil; kral çıplak! diye haykırmasından dolayı… Oysa korkunun –velev ki yanlış düşünce dahi olsa- düşünceyi, hakikati bastırdığı, bitirdiği nerde görülmüş ki?

Baskı, sindirme, korku çoğu zaman düşüncenin kök salması, alternatif düşüncenin abı hayatı, can simididir.

Nedense içimden kendisine “geçmiş olsun” demek gelmiyor,“tebrik etmek” geliyor.

YAZARIN DİĞER YAZILARI