BİR SÜREÇ Kİ; ANLAYAN BERİ GELE...
“Milli Birlik, Beraberlik ve Kardeşlik Süreci”, “PKK’nın Silahsızlandırılması Süreci”, “Barış Süreci” ya da "İmralı süreci", “Çözüm Süreci” olarak isimlendirilen bir dönemden geçiyoruz. Bir türlü net bir isim bulamadık bu aşamaya. İsim değişikliğinde bile anlaşamayanların, diğer konularda anlaşmaları hiçte mümkün değil. Buda bize söylenen süreceğin halkın beklediği şekilde sonuçlanmayacağını şimdiden gösteriyor
İlgililere göre, Öcalan’ın bağımsız devlet, federalizm, otonomi, “demokratik özerklik” talebi yok. Öcalan’la PKK’nın silahsızlandırılmasında anlaşma sağlanmış. PKK silahlı çatışmaya son verdiğini hemen açıklayacak ve bununla birlikte silahlarını bırakıp sınır dışına çıkacak. Sınır dışına çıktıktan sonra PKK’nın silahsızlanması süreci başlayacak." diyor.
BDP ise Öcalan"ın, (PKK’ya yakın yazar ve gazeteciler tarafından sızdırılan mektupta) Mektupta belirttikleri ile Hükümetin söylediği ve yapmak istedikleriyle; Öcalan ve özellikle Karayılan"ın söylediği ve yapmak istediklerinin farklı olduğu ortaya çıkmaktadır. Bu nedenle aklı selim insanlar, BDP"lilerle hükümetin belirttikleri çözümün yakında olacağına ihtimal vermiyor.
Öcalan PKK’nın başıdır. Yani silahlı, Marksit-Lelinist örgütün (Çünkü tüzüğünde böyle yazılı. Tüzükte değişmedi) başıdır.
İşte bu kişi, Suriye"de bulunduğu süreden öylesine bunalmıştı ki, Yakalandığını öylesine memnun oldu ki, Bunu Kenya"dan uçakla getirilirken söylediği sözlerden ve gülümsemesinden bile anlamak mümkün. Çünkü Devletin denetimi altına girdi. Onun kanatları altına girdi. Kendi geleceği açısından bu çok iyi bir durumdu, Hele hele İdam cezasının da kalkması ile daha da rahatlayıp kendini adeta serbst kalmış hissetti.
PKK, Suriye’deki ayaklanmadan sonra, bu yapısını daha da sağlamlaştırdı. Yapısal olarak PKK’nın varlığının silaha dayandığı, silahla Kürtler ve siyaset üzerinde kontrol yarattığı, silahın PKK yöneticilerine tartışmasız imtiyazlı bir statü yarattığı, demokratikleşmeyi ve çoğulculuğu engellediği için: Silahtan vazgeçmesinin olanaksız olduğunu siyasiler hariç herkes biliyordu. Siyasi iktidar, Ergenekon, Balyoz, Darbe davalarıyla sözde ve askeri vesayeti denetim altına alıp kendi vesayetini sağlamlaştırdı. Orduyu, basını, polisi susturup korku egemenliğini kurunca ayakları yerden kesildi ve Öcalan"la anlaşıp eli kanlı örgüt HKK"yı silahsızlandırabileceği yanlışına düşüldü.
PKK Kandil"dekilerin inandığı şekliyle "Bağımsız büyük Kürdistan" inancında değil ki!. Avrupa"daki yönetim kadrosu (Avrupa ve ABD derin devletlerinin de çok iyi bildiği gibi) tamamen mafyalaştığı ve bunu da PKK"nın silahlarıyla tamamen garanti altına aldığına inanmış ve bu yoldan geriye dönüşün mümkün olmadığını inanmıştır. Bunu Cani Öcalan"da çok iyi bilmektedir. 3. Mektup açıklansa bile inandırıcı olamaz. Bu durum yanlışların başında yer amkatadır. Yani mektup çelişkileri...
Siyasal iktidar gerçekten “PKK’yı silahsızlandırmak mı istiyor?”
Kürtlerin yönetme hakkı da dâhil kolektif haklarının teslimi sağlayacak çözümü ararken, PKK sorununu da bunun için de mi çözecek? mi bu belli değil. Çünkü PKK"nın Türkiye"deki sempatizanları ve BDP bunu bekliyor.
"Öcalan’la Kürtlerin geleceği ile ilgili pazarlıklara girilmesi sorunu daha da içinden çıkılmaz hale getirmiş durumda. Bu ve daha sıralanacak birçok başka temel sorun ve neden, sürecin şeffaf yürümediğini, sürece demokrasi ve hukukun egemen kılınmadığını gösteriyor.
Kim ne derse desin BDP varlığını PKK"ya borçludur. Bu bağımlılık her alanda sürmektedir. Önce kendilerini PKK ve Öcalan"dan By-pass ettiklerini ima etmişlerdi. Ama Öcalan"ın mektupları ve MİT ile sıkça görüşmesiyle gerçek yüzünü ortaya koydu
BDP’nin Kürtlerin bir kesimi adına sorunun çözümünde aktör olacağı düşünülürken, sorunu Öcalan’a havale etmesi de bunun en somut göstergelerinden biridir. BDP, bulunduğumuz aşamada da tartışılan konuların hepsinde; Öcalan ve Kandil arasında karar verici değil, kararları taraflara ulaştırıcı bir Ulak konumundadır. BDP yöneticileri aslında PKK merkez komitesine yani Irak"ın Kuzeyi"ndeki yöneticilere daha yakındır. Ama Kandil’e-PKK Merkezine daha yakın ve bağımlıdır. Hükümet-Öcalan görüşmeleri netleşmesiyle yani aleniyet kazanmasıyla Kandil"i adeta 2. plana atar gibi gözüktü. samimi olup olmaması önemli değil. BDP’nin tavır ve politikalarını, PKK Merkez komitesi yani Kandil üzerinden okumak gerekir.
PKK Heyeti Kandil görüşmesinde yeni yol haritası edindi. “Kürtlere Statü, Öcalan’a özgürlük sloganı” Öcalan’a dolaylı muhalefet etmedir. Oysa, Öcalan’ın statü ve kendisi için güya özgürlük talebi yok. En azından şimdilik böyle bir talebi yok. Çünkü yeni kişilik rölünü kabulle meşgul (100 Yıllık Cumhuriyet"i inkar. Osmanlı hayranlığı ve Dindar bir kişilik) Hükümet, PKK"nın silah bırakmayacağını biliyor. Yerel ve başkanlık seçimlerini çatışmanın olmadığı koşullarda geçirmek istiyor. Erdoğan, eğer BDP’nin desteğiyle yeni Anayasayı ve Başkanlık Kamuoyu yoklaması ile (Güneydoğu"daki tabanın oyuna güvenerek) kabul ettirirse değil Türkiye tarihini Orta doğu tarihinide değiştirmiş olacağını, Tarihin ölümsüz kişilikleri arasına girmeyi başaracağını sanıyor. Bu dönemde çatışmasızlık Silahlı PKK"nında işine geliyor tabi. Bu süre içersinde tek çekileceği yer Suriye"nin Türkiye"ye yakın bölgeleri yani Onların deyimiyle Suriye Kürdistan"na çekilecek. O da bunun hayalini kurup Hükümet"e sınır dışına çıkma önerisini (Ki PKK"nın silah bıirakması bu aşamalarda asla
mümkün değildir. Bunu taraflarda çok iyi bilmektedir.)
Hiç kimse şunu düşünüpte dillendirmiyor. Güneydoğu"da 1980 öncesi yığınla Kürtçü örgüt ve pharti vardı. Bunlar ne oldu? Onların düşünceleri ne? Çünkü onlar hala PKK"yı da BDP"yide tasvip etmiyor onları adeta Kürt düşmanı gibi görüyor.
Örneğiu Rızgari ve Kawa örgütünün lider kadrrolarından şu sesler çıkıyor. kendi sitelerinde de yayınlıyorlar bunları:
Ne mi diyorlar?
"Kürt sorunu sanki BDP ve PKK"nın sorunu. Bize yok farzetmeleri zaten bışlı başına bir hata. Bize neden sorlumuyor? Hükümetin, PKK’nın silahsızlandırılması dışında, Kürtlerin kolektif ulusal ve demokratik hakları konusunda Öcalan’la pazarlık yapması, onu tek muhatap kabul etmesi, büyük bir yanlıştır; demokrasi ve hukuk dışılıktır. Oysa Kürtlerin kolektif hakları sorunu, bütün Kürtlerin sorunudur.
HÜKÜMETİN, PKK’NIN SİLAHLI ADAMLARININ KENDİ EGEMENLİK ALANI OLMAYAN BİR YERE ÇIKMASINI İSTEMESİ DE, , TÜRKİYE’NİN ÖCALAN’IN SURİYE’DEN TESLİMİNİ DEĞİL, ÇIKARILMASINI İSTEMESİ TUTUMUYLA ÖZDEŞLEŞEN BAŞLI BAŞINA SORUNLU BİR DURUM.
Hükümet, demokrasiye ve hukukun üstünlüğü ilkelerine uygun süreci devam ettirmiyor.
Hükümet, PKK’nın tek parti, tek ideoloji, tek lider otoriter, totaliter, otokratik yapısını görmezlikten gelerek; muhataplığa devam etme gibi bir yanlışlığa düşüyor..
Hatta daha ileri gidip Ergenekon ve Balyoz"u yaratanların iddiasını onlarda dillendirip şöyle diyorlar:
"..Öcalan’ın devletin eliyle PKK’yı kurduğu netleşmiş durumda. 1979’da Suriye’ye çıktıktan sonra Devlet kontrolünden çıktı. 1999 yılında Türkiye’ye getirilmesiyle tekrar devlet kontrolüne alındı ve devletin rotasında hareket etmesi sağlandı. Kandil-PKK Merkezi, başka devletlerin ve güç odaklarının denetimindedir. Ayrıca silahsızlanmayı kendi varlığının son bulması olarak değerlendiriyor. Öcalan bile silahla kazandığı statüyü silahsız halde kaybedeceği ikircikliğine sahip. Bu nedenle Öcalan, PKK’yı bir yere kadar ve bir kesimiyle kontrol etmektedir. Bir yerden sonra PKK üzerinde kontrol sahibi olma durumunda değildir..."
BDP"de, Kandil"dekilerde Avrupa"daki PKK Baronları da "Savaş dursun. Silahlar sussun. Asker operasyonlara son versin. Taraflar silahları sustursun" diyor.
Tam öyle demesede öyle diyorlar.
Savaşan taraflar kim? PKK Varlığını ve mücadelesini bırakmıyor. Silahlar ellerinde. Ya karşı taraf... Komutanları Silivri"de olanlar mı silahları susturacak. Zaten susturmuş. Tek komutan var o da zaten (Ben görüşmüyorum Devlet görüşüyor düşüncesini hala savunan) TETK adam olma heveslisi Erdoğan..
BDP, Kürtlerin bir kesimi, yüzde on dokuzluk kesimi tarafından tasvip edilmektedir. AKP"ye bölgede, Erbakan"ın deyimiyle kerhen destek var. AK Parti, geniş Kürt kesimlerinden oy almasına rağmen, Kürtleri nitelik olarak temsil etmiyor. Bu nedenle, BDP ve AK Parti dışında, İslamcı muhafazakâr, ulusal demokrat ve bağımsızlıkçı Kürtçü, sosyal liberal demokrat Kürtçüler yeni bir parti arayışı içindeler. Radikal İslamcılar Hür Dava Partisi’ni kurmuş durumdalar Asıl arayış da Merkezi Bir Kürt siyasi partisinde odaklanmaktadır. Bu arayışların önündeki en büyük engel devletin geleneksel inkârcı politikalarıyla, PKK’nın silahla otoriter ve totaliter yapısıdır. Yapılan açılımlar, “Kürt sorununu” çözemedi. Çözemeyeceği de belli. Çünkü Kürtler adına konuştuklarını, eylemlerde bulunduklarını söyleyenlerin asıl amaçları ile Hükümet"in görmek istedikleri arasında dağlar kadar fark var. Arada bir iyi niyet jestleri, mimikleri ve barışçıl gibi gözüken söylemleri hiçte inandırıcı değil. Partilerine kemiklerini kaynatanların dışında inananda yok. ka Bu nedenle, Kürtler arasında da parçalı ve eklektik bir kabul gördü.
Raşit Kısacık