Bu yıl mübarek ramazan bayramı yaklaştı bayramın arefesindeyiz bin aydan hayırlı Kadir Gecesinin bulunduğu günlerdeyiz vs. gibi haberlerden ziyade Referandum için son on gün son sekiz gün gibi haberler görmekteyiz.
Bayram referandumun gölgesinde kaldı, kalıyor
Bunu hak ediyor mu? Dersiniz
Bana sorarsanız Evet derim
Çünkü bayramlar, mübarek gün ve geceler kişinin dünya ve uhrevi mutluluklarına vesiledir. Yoksa bizatihi o günlerin kendilerinden bir keramet yoktur
Bayramlar; elde edilen bir hakkın, kazanılan mükafatın, sahip olunan güzelliğin, kavuşulan nimetin kutlanılmasıdır
Peki referandum?
Milletin önünde bir tek engelin kalkması adına da olsa bu bir kazançtır ve dolayısıyla "sevinmeyi hak ediyor
Bir insan için en önemli değer özgürlüğüdür varlığının kabulüdür, kendisine değer verilmesidir, kendisinin dinlenilmesidir, hakkını arayabilmesidir, ikinci sınıfa tabi tutulmamasıdır
Referandum bütün bunların hepsini kişiye elbette vermeyecek
Ancak çok küçük bir katkı sağlamaya vesile olsa sevinmeyi, bayramı hak ediyor
Geçtiğimiz günlerde bir arkadaşın işyerinde iken biri gelir.
Evet demek için gün sayıyormuş.
Neden bu kadar iştiyaklı olduğunu sorduğumuzda,
Hakkını arayacağı gün olacağını söylüyor ve cebindeki dilekçeleri çıkarıyor
1990"larda irtica bahanesiyle görevinden atılmış.
Suçu ne imiş
Hanımı başörtülü imiş, gümüş yüzük takıyormuş, namaz kılıyormuş
Hakkını aramaya koyulmuş ama maalesef önüne engeller çıkmış
Çünkü YAŞ"tan ihraç edilenlerin haklarını arama yetkisi yokmuş
13 Eylül"de ben niçin atıldığımı öğrenmek için mahkemeye gidebileceğim.
Neden atıldığıma dair delilleri bana ispat etmek, açıklamak mecburiyetinde olacaklar diye gün sayıyor.
Geç gelen adalet; adalet değildir derler
Bakınız insanlar adalet olmaktan çıkmış bir hakka dahi hasret kalmışlar
Şimdi siz/biz işimizden olmuş, ailevi huzursuzluklar yaşamış, ekonomik sıkıntılar çekmiş, onur ve gururu kırılmış, dışlanmış, haksızlığa uğramış olsaydık bayramı mı beklerdik yoksa referandumumu?
Bireysel ve toplumsal olarak çok haksızlığa mağdur olduğumuzdandır ki terör şiddet öfke ötekileştirme kuşku, güvensizlik kin nefret bir türlü bitmiyor
Bütün bunlar durup dururken çıkmıyor elbet Bir sebebi var
Sonuçlarla hep ilgileniriz de, sebepleri irdelemek aklımıza gelmez .
Sebepleri sorgulamaya kalkışanları da yıllar yılı düşman, hain ilan edip şiddetle, baskıyla, korkuyla bi-vesileyle susturmuşuz
Geçtiğimiz günlerde üst düzey bir makamda olan biri, bir aile dostuna şöyle demiş.
Telefon dinlemesini değil, kendisi abisinin(!) ne dediğini fahırlanarak anlatan dosttan bizzat dinlediğimi aktarıyorum
Yahu biz yetmiş küsur sene bir geleneği olan bir yapıyız. Şimdi kalkıp daha dün ortaya çıkan birinin peşine mi takılacağız Onların lafını mı dinleyeceğiz, onlara boyun mu eğeceğiz
Dün dediği milletin iradesiyle, oyuyla başa gelmiş idareciler
Hangi partiden olması ne önemi var ki
Bugün A partili, diğer gün B partili seçilir
Mesele A, B parti meselesi değil
Zor durumda şapkasını alıp gitmesin de yeter
Zora gelince sırtını millete çevirip, tanklara selam durmasınlar da yeter
Ve mahkeme kadıya mülk olacak değil ya
Bu gün biri, yarın diğeri iktidar olur
Muhalefet bu gün öğrenilmiş çaresizliğe oynuyor
Bu iktidarın gideceği yok diyor
İşin garip tarafı bunu inanıyorlar
Yoksa, bunlar kendi yasalarını çıkarıyor derler mi?
Bu güne kadar anayasada 16 kez değişiklik yapılmış
O değişimin yapanların yerinde yeller esiyor, esamisi okunmuyor çoğunun
Bir gün elbet her fani gibi bunlar da gidecek
Telaşa, hüzne, paniğe, üzüntüye, ümitsizliğe, hırçınlığa ne gerek var
Hem ne derler,
Nazar etme ne olur,
Çalış senin de olur
Ve
Baba himmet dediklerinde baba
Baba, Evlat gayret demiş
Bu gün mesele, seçilmişler ile atanmışların kavgası
Mesele milleti adam yerine koymama sıkıntısı
Mesele, siz bilmezsiniz, biz biliriz meselesi
Mesele, şayet bu ülkeye eğer farz-ı muhal bir gün demokrasi, eşitlik, insanlık, adalet ihtiyaç hasıl olsa onu da ancak biz getiririz meselesi
Bizim istediğimiz kadar gelebilir ancak meselesi
Bazı zevatın kendini efendi; halkı, milleti hizmetçi, çoban görme meselesi
Onun için oy kullanmak, sandığa gitmek sadece bir vatandaşlık görevi değil, bir din,-vicdani, insani sorumluluktur
Kendine ve milletine karşı saygının, sorumluluğun, değerin ifadesidir.
Bayram, tatil vesilesi ile oyunu kullanmayanlar; ne hakla yarın kendini idare edenlerden görev ve sorumluluklarını yerine getirmesini isteyebilirler ki? Onları şikayet edebilirler ki
Şuurlu bireye, bilinçli insana, iradeli insana, dürüst insanlara, aklını ve vicdanını kullanabilen, milletine, geleceğine karşı sorumluluğun farkında olan bireylere her zamankinden daha çok muhtacız...
EVET HAYIR demek kişinin iradesine, vicdanına kalmış bir şeydir.
Ancak meydanlarda nutuk atacaksınız, boy göstereceksiniz, reklamınızı yapacaksınız sonra da bir sandığa gidip oyunuzu dahi kullanmayacaksınız
Bu ne samimiyetsizlik Bu ne tezat
Bu gün EVET"i iktidar partisi yüklenmiş durumda
Etrafta iktidarın, partinin imkanlarında nemalanıp da, tatile, pikniğe gitmeyi sandığa gitmeye tercih eden insanlardan geçirmiyor maalesef
Yine kendi siyasi liderleri EVET kampanyası başlatırken İl teşkilatında yaprak kıpırdamayan, kendi içlerindeki koltuk kavgasıyla günlerini geçirenlerin sessizliği ne mana ifade ediyor acaba
Kendi menfaatleri söz konusu olduklarından ev ev dolaşanlar; neden bu gün ortalıkta görünmez oluyor, bayıyla, bayanıyla, erkeğiyle, kadınıyla, gençlik teşkilatıyla, kadınlar kollarıyla, derneğiyle, sendikasıyla
Meseleyi bir parti meselesi haline dönüştürmek ve partilerin kavgası olarak görüp tarafgirlik, çıkar, hizipçilik, particilik, şahsi menfaat adına Evete Hayıra dönüştürmek yanlış olduğu kadar, nemelazımcılık da bir o kadar yanlış
12 Eylül günü milletin, siyasilerden-yetkililerden-idarecililerden iradesi doğrultusunda bir zihniyet değişimin gerçekleşmesini isteyeceği gün
Zihniyette gerçekleşecek değişim davranışlara da er-geç yansıyacaktır elbet