Seyran Park
Doğa Veteriner Kliniği
SON DAKİKA
Hakkı Yiğit

Fatih ve Fetih

29 Mayıs 2009 - 14:57 Yorum: 3

29 Mayıs İstanbul"un fethinin 556. yıl dönümü.

İstanbul"un fethi sıradan bir şehrin, bir beldenin alınması olmadığından fetih kutlamaları da sıradan ve dar çerçevede olamaz, olmamalı da.

Her dil ve dinden, ırktan insanı barındıran bir şehrin “Fetih Kutlamaları” da o ölçüde çeşitlilik arz etmelidir…

İnsanların madde ve mana boyutu vardır. Madde boyutunu vücut; mana boyutunu da ruh oluşturur.

Hırs, tema, kin, nefret, intikam... gibi süfli duygular insanın vücut cihetini, bir diğer ifadeyle dünyaya bakan boyutunu;

Aşk, muhabbet, sevgi, diğergamlık... gibi ulvi hasretlerde ruh boyutunu teşkil eder.

İnsanoğlu vücut, ten, beden, dünya.... maddenin kulu olmaktan çıkıp ruhunun ve gönlünün, iradesinin, vicdanının, ilmin, peşine takıldığı zaman ancak kendisi ve cemiyet için birer faydalı varlık olabilir.

Aksi takdirde başta kendisine olmak üzere tüm varlıklara zarar veren bir canavar olması elden bile değildir.

İnsanların madde ve mana boyutu olduğu gibi insanoğlunun amellerinde de iki boyut gözetlemek mümkündür.

Birincisi, meyvesi zehir zemberek olan ve cehennem ehlinin yemişi olan zakkum ağacı,

Bir diğeri de cennet ağacı: Tuba ağacı.

Her iki ağacın da kendisine has meyvesi vardır.

Fatihler ve onların eylemlerinin sonucu olan Fetihler de böyledir.

Birincisi, güce, maddeye dayalı fetihler.

Kılıçla zapt olunan yerler için her ne kadar fetih denilse de aslında çoğu zaman bir istila, bir yağma, bir işgal, bir gözyaşı deryasının oluşumudur.

Kılıçla fetholunan ve kılıçların gölgesinde varlığını sürdüren her bir yeni ülke ve idare zorbalıklar diyarı olmaktan öte bir şey değildir.

Kılıç, silah, güç belki vatan sınırlarını çizer, belirler ama kesinlikle adaleti sağlayamaz, sağlayamadığı gibi insanlığa huzur ve saadette getiremez.

Maddenin, menfaatin, toprağın, servetin yeraltı ve yerüstü kaynakların fethinden ruh ve gönül fethine yönelmedikten sonra bir beldenin alınması, “SEN ve BEN”, “BİZ ve SİZ” kavgasında öte bir şey değildir.

 Ve bu topraklarda yeşerecek olan ancak gözyaşı, sürgün, gurbet, hüzün, kan, hırs, adavet, kin... gibi süfli duygulardır.

İkinci fetih ki ruhun fethidir.

 Bu fetihte zulmetmek yok, menfaat yok, kin yok, istila yok, yağma yok, din ve vicdanlara baskı yok…

Ve bu tür fetihleri, kendisinin de insanlardan bir insan olduğunu, yarın herkes gibi kendisi de yüce bir divanda hesap vereceğinin şuurunda olan, Dicle"nin kenarında bir kurt bir koyunu kaparsa sorumlusunun kendisi olduğunun şuurunda olanlarca yapıldığında, alınan her yer hayat bulur.

Yüce meziyetlerle donatılmış ulvi ruhlar için, belde ve toprak fetihleri ruh ve gönülde yapacakları fetihler için vasıta olmaktan öte bir şey değildir.

Yaşanır bir dünya oluşturmak için elindeki tuba ağacının tohumlarını ekmek için verimli toprakların arayışı ve gayretinden başka bir şey değildir…

İstanbul"un fethi bir beldenin değil gönüllerin fethidir, bir ruh fethidir.

Ebedi bir fetih…

 Kılıçlar ile yapılamayan işlerin hal diliyle yapıldığı, bedene karşı gönüllerin fethedildiği bir fetihtir.

Bu fetih Fatihlerin gönüllerinin mazinin derinliklerine kadar inip Nebevî düsturlara bağlandığını gösteren ve icraatlarıyla da insanlığa Nebevî meyveleri takdim eden bir fetihtir.

Fatih"in İstanbul"un fethi esnasında Bizanslara tanıdığı özgürlük ve hoşgörü Efendimizin Mekke fethinde oluşturduğu tablonun iz düşümüdür…

 Gayri Müslim bir vatandaşla muhakeme edilmesi de Hz. Muhammed (sav) ile temeli atılan ve Hz. Ömer (ra) ile de binası yükselen ADALETİN Osmanlıda taht kurmasıdır.

            Velhasıl-ı kelam Fatih, sadece kılıçla beldeler fetheden bir kahraman, komutan olmayıp fikirleriyle, inkılâplarıyla, yaşantısıyla, örnek şahsiyetiyle de gönüllerin fatihi olmasını başarmıştır.

Asıl fetih de o zaman gerçekleşmiş oldu.

Ve dünyamız kudret, irade, ilim ve irfan, adalet, hakkaniyet, ferasetle mücehhez FATİH"ler bekliyor.

Böyle güzel meziyetlere sahip FATİH veya FATİH RUHLU NESİLLER ancak RUH VE GÖNÜL fetihleri gerçekleştirebilirler…

Çünkü insanlığa huzuru, maddenin esiri olmuş, güç ve kuvvete tapanlar değil; sevgiyi, şefkati, adaleti, yaratandan ötürü yaratılana saygı göstermeyi kendilerine şiar edinenler sağlamışlardır hep…

YAZARIN DİĞER YAZILARI