Seyran Park
Doğa Veteriner Kliniği
SON DAKİKA
23 Nisan
Ramazan Durmuş

Fırat ile Dicle’nin düğününü ...

21 Kasım 2007 - 09:38 Yorum: 0

Fırat ile Dicle"nin düğününü kıskananlar kahrolsun…

Canımdan can gitti; acıları yaşaya yaşaya…

Her gün kahroldum; feryatlar yükseldikçe…

Atatürk"ümün, Yüce Önderimin emanet ettiği Cumhuriyet"e yarım asırdır şahitlik eden gerektiğinde uğrunda şahadet şerbetini içmeye hazır olan bir Türk evladı olarak tek arzum ve beklentim FIRAT ile DİCLE"nin düğünüdür…

O da nesi demeyin…

FIRAT ile DİCLE"nin düğünü Anadolu topraklarının barışıdır.

Hiç unutmam, yıllar önceydi… Güneydoğu Anadolu Projesi"nin (GAP) en önemli ayağı Atatürk Barajına su tutulması olayında FIRAT ile DİCLE"nin düğün işte nasip oluyor demiştim. Hatta o dönem görev yaptığım Günaydın Gazetesi"nin Adana Temsilciliğinde Tahir Özgür kardeşimin günlerce süren FIRAT ile DİCLE"nin düğününü anlatan yazı serisi de beni heyecanlandırmıştı…

Hatta öyle bir heyecan ki; hemen akabinde Adana"dan çıkıp da Hatay"da başlayan sonra adım adım gezdiğim Güneydoğu"ya o gündür bu gündür unutamam. Hele Malabadi Köprüsündeki o ihtişamı… Van Gölünün etrafını iki kere tur atışımızı… Göl kenarında zaman geçirmeye çalışan turistlerin ürkek bakışlarını… Van"ın uzun gecelerinde sabahlara kadar devam eden halı pazarlıklarını…

Hatta dönüş yolum, doyamadığım Malatya"mdı, Polat"ımdı ama sadece bir tas suyu ile yetinmiştim.

Ama olmadı, işte…

O gün bugündür, Mezopotamya denen bu bölgeye geçecek uğurlu halka nasip olmadı… O büyük nişanın olmaması adına Anadolu"da cirit atanların istediği oldu, Türk oğlu kahroldu!

Ne acı değil mi?

FIRAT ile DİCLE"nin düğünü nereden aklına düştü diyenler olabilir… O vatan köşesinde kalbim… O vatan köşesinde kulağım… 
Bilenler diyorlar ki, Türkiye"de 32 ülkenin gizli servisi cirit atıyormuş! Şimdi böylesine cirit meydanına dönmüş bir harita üzerinde yaşıyorsak işimiz kolay değil, hele söz konusu Mezopotamya ise! Biliyorum, biliyoruz ama pes etmek yok!

Birileri vatan hainliğine soyunsa da, birileri bu vatanın evlatlarını katledenlere “terörist” bile demekten aciz olsa da Türk milleti, bu vatana kasdedenlere asla izin vermeyecektir.

Bakınız Güneydoğu"nun çeşitli illerinde yapılmak istenenlere… Van, Batman ve diğerleri… Şimdi de Diyarbakır… Sözde bahaneleri sınır ötesi harekata karşı durmak!

Vallahi de yalan, billahi de yalan… Arzuları farklı ama o arzuları kursaklarında kalacak; FIRAT ile DİCLE"nin düğününü Türk milleti mutlaka yapacak.

Hainler kahrolacak, milletim sevdasına kavuşmanın bayramını yapacak.

Eyyy Büyük Allahım; Türkiye sevdalılarını boynu bükük bırakma; bayramlarına kavuşturmayı nasip et.

Sizlere FIRAT ile DİCLE"nin düğünüyle ilgili bu yazıyı hazırlarken bir Türkiye sevdalısı olan kardeşimiz, değerli hocamız Prof. Dr. Nilgün Bayraktar Hanımefendi"den ilginç bir GÜNEYDOĞU yazısı aldım.

İşte o yazı; işte kıymetli Hocamızın “Güney Doğu"yu anlamak…” başlıklı değerlendirmesi:

Güney Doğu Anadolu"ya Ankara penceresinden bakmak farklı, bölgeye gidip oradaki pencereden bakmak daha da farklıdır.

Pencereden görünenin sosyolojik-ekonomik ve psikolojik analizini net yorumlamak için bölgede yaşamak, bölgelinin arasında olmak gerekir. Bölgede yaşamadan, orayı görmeden Ankara"dan beyanlarla - tahminlerle - varsayımlarla, ültimatomlarla bakış açıları, hem boşunadır hem de “kararlılık” sağlamaz.

Gündüz sarının tüm tonlarının dolaştığı, geceleri ise gökyüzünün yeryüzüne indiği bu coğrafya, var oluşundan beri hep zora koşmuştur. Dinler ve tarihler sürekli çatışmış, medeniyetler ise alabildiğine taşmıştır. Suların halâ sessiz aktığı, dağların dimdik insan üstüne geldiği, toprağın ise halâ pusuda beklediği bu bölgede her taşın, her suyun, her ağacın ağlayanı da var güleni de.

Bu bölgede var olan her canlının bir hikayesi var. Yaşamış her kadının her erkeğin konu olan yaşamları var… Kısacası toprak var… Su var… Maden var… Töre var… Aşiret var… Ağa var… Berdel var… Oğlan çocuğu fobisi var… Kuma var… Var da var…

Asıl olmayan ise… İşte “O” soruda kafalar karışık cevaplar bulanık… Fikirler eksik… ve çözüm beklemede…

Açıkçası bu bölgede tarih farklı, coğrafya farklı, medeniyetler farklı, gelenek, görenek, sorumluluklar farklı; inançlar, yaşamlar farklı… Kısacası; bölgenin güne doğuşu, güne batışı bile farklı.

Sosyal dokusu rengarenk… Zengini de var… fakiri de; evlisi de var… mağaralısı da; ayakkabılısı da var... çıplak ayaklısı da; okumuşu da var… okumamışı da; türbanlısı da var… poşulusu da; pantolonlusu da var… şalvarlısı da…

Sözün özeti; rengarenk bir gökkuşağı…

Ancak seveni de var… düşmanı da… Tıpkı elma kurdu misali, içeriden de dışarıdan da kemirilmekte, coğrafyası dama taşı gibi oynatılmakta, tarihi şaşırtılmakta en önemlisi de ayaklar baş, başlar ayak olmakta, sular uyumakta düşman uyumamakta…

Ama kim ne derse desin, kim ne yaparsa yapsın “O” bölgede sular hep sessiz akacak, dağlar hep dimdik duracak, toprak da dokundukça fışkıracaktır.

“Zılgıt” sesi “ağıt” sesine karıştıkça, güneş “kızıl” doğdukça, Fırat “derin” aktıkça, Karacadağ “pirinç”e doydukça, Midyat coştukça, Hasankeyf çağırdıkça bu bölge dimdik ayaktadır.

Çünkü: Güney Doğu “Mustafa Kemal”in coğrafyasıdır… Çünkü: Güney Doğu “Türkiye”dir.

* * *

NE MUTLU TÜRK"ÜM DİYENE…

NE MUTLU FIRAT İLE DİCLE"NİN DÜĞÜNÜNÜN HASRETİNİ ÇEKEN TÜRKİYE SEVDALILARINA…

 

 

YAZARIN DİĞER YAZILARI