Bugün sizlerle paylaştığım son yazının tarihine baktım ve yazı yazmayı ne zamandır ihmal ettiğimi gördüm.
Aslında bu ara vermenin sebebini işlerimin yoğunluğunu, adli tatil sebebi ile tatilde oluşumu mazeret göstererek kendimi HAKLI GÖSTERMEK istemiştim başta. Sonra bir baktım ki bizler kendimizi sürekli bir haklı gösterme çabası içerisine sürüklüyoruz. Haklı olmakla güçlü olmayı eşdeğer saydığımızdan olsa gerek haksız olunca kıyametin kopacağını ve gücümüzün elimizden alınacağını zannediyoruz.
Sözlüğe baktığımda haklı olmayı ‘’savı, davası, davranışı, düşüncesi kurallara, adalete uygun olmak’’olarak açıklanıyor.
Ne kadar güzel bir şey HAKKIYLA HAKLI OLMAK, OLABİLMEK.
Düşünsenize tüm haklı olduğunu iddia eden kişilerin gerçekten savının, davasının, tutum ve davranışlarının, düşüncesinin kurallara ve adalete uygun olduğunu.
Böyle bir dünyada yaşamak isterdik hiç kuşkusuz.
Yukarıda belirttiğim husus olması gereken ancak günümüzde sadece teoride yerini koruyan bir durum haline gelmiştir maalesef.
Biz neden hep haklıyız veya haklı olmaya çalışıyoruz. Neden yanlışlarımızı göremiyoruz veya kabul edemiyoruz.
Günümüzde bu durum o kadar abartılı bir hal aldı ki artık MUTLAKA HAKLI OLMALIYIM HASTALIĞI baş gösterdi toplumumuzda.
Sürekli haklı olmak neden bu kadar önemli ki!
Haklılıkla güçlülük eşdeğer mi algılanıyor acaba!
Yoksa, erdemlice, haksız olabileceğini de kabul edip özür dilediğinde itibar kaybı olduğu mu sanılıyor.
Ki haklı olma durumunun bir gerçekliği ortaya koyduğu da şüphelidir zaten. Çünkü HAKLILIK, HAKLI OLMA DURUMU GÖRECELİ BİR KAVRAMDIR aslında. Bir kimsenin haklı olduğunu iddia etmesi veya birisinin diğerini haklı bulması yargılamadan başka bir şey değildir gerçekte.
Peki bu kadar göreceli bir kavram için neden bu kadar mücadele ediyoruz.
Adam karısını döver hatta öldürür suç karısındadır çünkü kendisinden haklı nedenle boşanmak istemiştir veya normal hayatta saçma gelebilecek bir konuda kendisine karşı gelmiştir. Adam haklı ve güçlü, karısı haksız ve güçsüz ÖLMEYİ HAK ETTİ!
İlla haklı olmaya çalışmak; suçu, hatayı kapatmanın bir yolu olabilir mi diye sormadan edemiyorum kendi kendime bu noktada.
Trafikte hatalı solama mı yaptık, canımız sıkıldı kavga mı ettik, gereksiz gürültü mü yaptık, okulda veya iş yerinde yükümlülüğümüzü yerine getirmedik ve başarısız mı olduk MUTLAKA MAZERETİMİZ VARDIR VE TABİİ Kİ HEP HAKLIYIZDIR.
Biz haklıyız, ailemiz, akrabalarımız haklı, inandığımız düşünceler, ait olduğumuz parti ve toplum haklı. YA DİĞERLERİ ! Onlar hep hatalı onlar hep yanlış yapan taraf!
Benim düşüncem, benim ailem, benim partim, benim çevrem, benim grubum, benim işim kısacası hep benim HEP BEN herkes yanlış ben doğruyum, herkes haksız ben haklıyım.
Bilinmez ki, HAKSIZ OLDUĞUNU KABUL ETMEK, EDEBİLMEK BİR ERDEMLİLİKTİR, VE ASLINDA MUTLULUKTUR.
Empati yaparak, olaylara önyargılı yaklaşmadan hata yaptığını, HAKSIZ OLDUĞUNU KABUL EDEREK ÖZÜR DİLEYEBİLMEK BÜYÜKLÜKTÜR, MUTLULUĞA GİDEN YOLDUR.
Haklı olabilme uğruna karşımızdakini sürekli suçluyoruz, eleştiriyoruz ve hatta bazen küçümsüyoruz. Ne uğruna kendimizce haklı olma uğruna! Bir kimsenin haklılığını kabul etmek veya bir kimseyi takdir etmek, onu övmek bizden hiçbir şey kaybettirmez, bilakis maneviyatımıza büyük haz kazandırır.
Kendimizi bilmiyoruz, çevremizi bilmiyoruz, bu dünyadaki acizliğimizi ve küçüklüğümüzü bilmiyoruz, tanımıyoruz, tanımaya da çaba harcamıyoruz. Haklıyız ya hep! Ne gereği var zahmet edip araştırmaya ! Allah korusun! hatamızı anlayıp başkasının haklılığını anlarsak ne olur! Güç, karizma elden gider! Yazık.
EMPATİ DUYGUSUNDAN YOKSUN OLDUĞUMUZDAN KENDİMİZİ HEP HAKLI GÖRÜYORUZ.
Bertrand Russell’in iki güzel sözüyle yazımı sonlandırmak istiyorum.
‘’Akıllılar Hep Kuşku İçindeyken Aptallar Küstahça Kendinden Emindir.’’
‘’Ne Kadar Az Bilirseniz; O Kadar Şiddetle Müdafaa Edersiniz.’’
Haksız olabileceğimizi de kabul ettiğimiz günler diliyorum….