Seyran Park
Doğa Veteriner Kliniği
SON DAKİKA
23 Nisan
Hakkı Yiğit

Haklar Konusu ve Hak Algımız

21 Mart 2014 - 01:15 Yorum: 0

“Hak”, Cenab-ı Allah’ın isimlerinden biridir.

O’na “Cenab-ı Hak” deriz.

Beni adem için başka hiçbir ortak payda olmazsa bile, “HAK” ismi etrafında bütün insanoğlunun bir araya gelmesi mümkündür.

Düşünün, ateisti, dindarı, müslümanı, kafiri, günahkarı, fasıkı, fakiri, zengini… hepsi “HAK” ismi etrafında bir araya gelebilir.

Çünkü “HAK” ismi; doğruluğu, adaleti, hakkaniyeti, haddini bilmeyi, başkasına saygı göstermeyi gerektirir.

Görüşü ve meşrebi, cinsiyeti, inancı, makamı ne olursa olsun aklı büsbütün bozulmamış; vicdanı kokuşmamış hangi insan yukarı saydıklarım etrafında bir araya gelmez ki?

 Cenab-ı Hakk’ın bu ismin tecellisi olan“Haklar” konusu bu açıdan tüm insanlık için önemlidir.

İslam Hukukunda insanlara bakan cihetle haklar genel olarak üçe ayrılır.

  1. Allah Hakkı
  2. Kul Hakkı
  3. Toplum Hakkı

Mesela namaz, oruç, hac gibi ibadetler Allah hakkı ile alakadardır. Kişinin bizzat Rabb’isine karşı vereceği bir hesaptır. Rabbimiz kendisine karşı yapılmış olan hak ihlallerini dilerse affede dilerse affetmez. Kimse ona müdahale edemez. Ancak günümüzde İslam, Müslümanlık deyince akla hemen bu sınıftaki ibadetler ve hassasiyetler gelir ve kişilerin, toplumun dindarlığının mihenk taşı bu ibadetlermiş gibi gösterilir ki bu durum son derece yanlış bir algıdır.

Öyle ki günümüzde şöyle ve böyle bir makama talip olan kişi, bu özelliklerini ön plana çıkarır oldu; seçenler de kişileri bu tür özelliklerinden yola çıkarak değerlendirmeye tabi kılar oldular. Bu durum dini, inancını az bir ücret karşılığında satma, dünyayı, menfaatini ahirete, rızayı İlahi’ye ye tercih etme gibi ciddi tehlikeli bir din tacirliğini taşımaktadır.

Allah’ın, kullarının karşısına gelmesini istemediği hak ise “Kul Hakkı”dır. Kişi bizatihi kendisi helal etmediği müddetçe bu hakkın hesabı sorulur. Bundan dolayıdır ki mevtanın üzerinde hakları olanlardan helallik dilenir ve borcu var ise borcu ödenmeden veya varisleri tarafında mevtanın borçlarının kendilerince ödeneceği ifade edilmeden cenaze namazı dahi kılınması uygun görülmez. Kul hakkı bu açıdan çok önemlidir. Ancak muhataplar helalleştikten sonra mesele kalmamaktadır. Mesele birinin bana ait bir borcunu veyahut yapmış olduğu bir haksızlığı ben affedince mesele kalmıyor.

Toplumumuz bu konuda maalesef sınıfta kalmaktadır. Kul hakkına çoğu zaman gerekli hassasiyet gösterilmediği gibi dindarlığın ve Müslümanlığın mihenk taşı olarak da pek görülmez.

Diğer üçüncü hak ise “Toplum Hakkı”dır ki bu hem Allah hakkını, hem de kul hakkını kendinden cem eder. Bu haklar kolay kolay affedilemeyeceği gibi affedecek bir merci de bulunmaz.

Mesela, iki kişi arasında zina etseler, sonra da pişman olsalar ve kendi aralarında helalleşmek isteseler bunların bu helalleşmeleri geçersizdir. Çünkü sadece kendi hakları söz konusu değil, toplumun ahlaki değerlerinin yozlaştırılması cihetiyle toplum hakkının ihlali söz konusudur. Yine mesela bir kişi elektrik, su vs. toplumun müşterek kullandığı ve ücretini ödediği bir şeyi kaçak kullansa toplum hakkını ihlal etmiş olur ki o toplumda bulunan herkes ile tek tek helalleşmesi lazımdır. Bunu devlet affetse bile affolunmaz.

Bu tür hakların ihlali her zaman çok fazla yapılmıştır. Ancak bu tür hakların ihlallerinin meşru birer hakmış gibi görünmesi hiçbir zaman bu kadar yaygınlık kazanmamış olsa gerek. Oysaki bu anlayış dinin, dindarlığın, müslümanlığın, müslüman bir toplum olmanın temeline yerleştirilmiş en büyük bir bombadır. Kamuya ait yapılan yolsuzluklar, hırsızlıklar, ihalelere fesat karıştırma… vs. hak ihlalleri bu sınıftandır. Bu tür hak ihlalinin çokça görüldüğü toplumlarda zamanla günahı günah olarak görmeme baş gösterir ki hafizanalallah bu kişileri küfre; toplumları da helake götürür.

Klasik İslam kaynaklarımız bu konu üzerinde çokça durmuşlardır. Mesela çalınan bir parayla alınan bir seccade üzerinde, yapılan bir camide namaz kılınması uygun görülmez; rızası alınmadan bir hane, arazi sahibinin mekânında mecbur kalmadıkça namaz dahi kılınmaz.

 Demokrasi ile yönetilen bizim gibi toplumlar bundan dolayıdır ki kendilerine idareci, yönetici seçerken, kendilerine müftü, şeyhülislam seçmediklerinin; kendilerine hizmetçi seçtiklerinin bilinciyle hareket etmelidirler ve hizmet için seçtikleri bireylerin ferdi namaz- niyazından, orucundan haccından ziyade kul ve toplum hakkına riayetteki hassasiyetlerine bakmalıdırlar.

Biz bu konulara dikkat etmediğimiz müddetçe içtimai hayatta dini semboller çoğalsa bile, beldelerimizde, hanelerimizde, ülkemizde Muhammed-i hava oluş(a)maz.

Dinin siyasete, ideolojilere, sloganlara kurban edildiği yerde müslümanlık ol(a)maz. Zira ideoloji ve sloganlar safdillerin can simididir; hakikatin, akl edenlerin değil.

YAZARIN DİĞER YAZILARI