Oruç, boyadır.
Yılın belli zaman dilimlerinde; insana, cemiyete, sokağa, çarşı-pazara, mahalleye, evlere… çalınan boya.
Zamana çalınan boya…
Yılın belli zaman dilimlerinin Hakk’ın ve halkın katında “kutlu” kılınmasında, kendisine çalınan bu boyanın tesiri göz ardı edilemez.
Ayet-i Kerime, inananlara “Allah’ın boyası ile boyalanmayı” emreder.
En güzel boyanın “Allah’ın boyası” olduğunu ifade edilir.
Oruç, kişiyi ve cemiyeti, kendisine vurulduğu yeri ve zamanı “kutlu”laştırıyor, müslümanlaştırıyor, güzel ahlâk sahibi kılıyor.
Oruç boyası çalındığı yeri, kişiyi, zamanı kimi zaman zümrüt yeşile, kimi zaman hüznü çağrıştıran sarımsı rengin bin bir tonuna, kimi zaman kar beyazına, kimi zaman başka bir renge çevirir.
Bad-ı saba gibi uğradı her yere, temas ettiği her varlığa hüznünden, muştusundan, canlılığından, renginden, kokusundan, tadından adeta ölüleri dirilten İsa’nın iksirinden, dünyaya hayat veren Muhammedi havadan bir şeyler verir.
Temas etiği her şeye “kutlu”luk katar.
Onun içindir ki oruç ile bütünleşen Ramazan ayına, “Mübarek Ramazan” denir.
Ramazanı mübarekleştiren iksir nedir sizce?
Bağrınca bin aydan değerli Kadir gecesinin bulunması, Kuran’ın gelmiş olması ve oruçla sarmaş dolaş olması değil midir?
Kendisine “kutlu”luk atfedilen bu mübarek zaman diliminin bağrında orucu koparıp çıkardığınızda geriye, Kur’an’dan, Kadir’den, mübareklikten, duadan, namazdan geriye bir şey kalır mı?
Ölü gönülleri dirilten bu değerlerin hepsini bir arada cem eden ise oruç değil midir?
O’nun içindir ki oruç, Allah’ın boyası ile boyalanmaktır.
Ve bundan olsa gerek ki Yüce Yaratıcı, bu boya için, “benim içindir ve ecrini ancak ben takdir ederim” der.
Her yıl ölmeye yüz tutan, pörsümekte, solmakta olan gönül, ruh, kalb hayatımıza; karalan dünyamıza; kirlenen çarşı-pazarımıza; dağılan yuvalarımıza; şirazeden çıkan nefsimize, evlatlarımıza, eşlerimize en güzel boyalardan olan bu boyadan bir fırça, bir parça çalan Rabbimize hamd-ü sena etmek üzerimize vecibe değil midir sizce?
Öyleyse ne diye duruyoruz daha.
Şükretme,
Şükürden öte, Yunusvâri,
“Narın da hoş
Nurun da hoş
Kahrın da hoş
Lütfun da hoş” diye hamd etme zamanı ey okur!…