Seyran Park
Doğa Veteriner Kliniği
SON DAKİKA
Hakkı Yiğit

Hamd Makamı

30 Mayıs 2014 - 09:50 Yorum: 0

Ağır bir hastalığa yakalanan arkadaşımı ziyaret ediyorum.

Bana:

“Babam beş vakit namaza devam etmez, cumadan cumaya namazlarını kılar.

Ben hastalanın apar topar geldiler. Bugün kendisiyle konuştum. ‘Ne zaman ne olacağımız belli değil, başımıza ne geleceği bilinmiyor. Bundan böyle beş vakit namazını kılmasını istiyorum’ dedim.

Elhamdülillah kabul etti. Yarın beraber sabah namazına gideceğiz.” dedi ve ekledi:

Allah’a hamd olsun babamın beş vakit namaza başlaması için dahi olsa bu hastalığa katlanılır, şükredilir. Değil mi bir kişinin imanına vesile olmak güneşin üzerinde doğup battığı her şeyden hayırlı olduğunu buyuruyor Efendimiz (sav).

Babanın rabbi ile buluşmasına, arasındaki bağı kurmasına vesile olan hastalığım bir rahmet değil de nedir?

Her şeyde bir hayır var. Babamın namaza başlamasına vesile olduğu için; hastalığıma değdi yani…”

Ne güzel bir bakış açısı değil mi sizce?

Mü’minin misali, rüzgârın devamlı sallayıp durduğu ekinin haline benzer…” diye buyurur Efendiler Efendisi (sav)…

Bela ve musibetler karşısında; lütuf ve ihsanlar karşısında asla kütük gibi yıkılıp gitmez, yok olmaz…

Müminin bakışı Yunusvâri bir bakıştır.

“Narın da hoş, nurun da hoş;

Kahrında hoş lütfün da hoş” diye düşünür.

Mümin her “hal”inde “hamd” makamında durur.

“Hasbunallahu veni’mel vekil” mübarek sözü vird-i zebanlarıdır.

“Hamd” makamındaki müminin hali tabir caizse, adeta kendisine çıkışan kişiye, “kardeşim şikâyetin-teşekkürün, memnuniyetin-memnuniyetsizliğin varsa çık git müdürüme, amirime ilet, problemlerinizi amirimle halledin. Benim size diyecek bir sözüm ve cevabım ol(a)maz. Ben burada bir memurum, sadece bana emredileni yerine getiriyorum” diyen haddini, edebini, sınırını bilen bir memur edasıyla kendisinin bir amirinin olduğunun şuurunda ve idraki gibidir.

Kişinin bir sahibinin olmasını bilmesi dahi ne yüce, güçlü bir duygu, bir güven…

Öyleyse her “hal”de bizler “hasbunallahu ve ni’mel vekil” demeliyiz.

Zira maddi ve manevi hiçbir bela, musibet, nimet, lüfüt kendiliğinden gelmiyor bize.

Bir Kadir-i Mutlak olan Zat-ı Zülcelal’in emriyle geliyor.

Hiçbir şey başıboş değil ki, biz de başıboş olalım.

Onun için nefsimize ağır gelen bela ve musibetlere meydan okuma; bizlere verilen inam ve ihsanlar, lütuflara karşı da şımarıp küstahlaşıp firavunlaşmama adına Kuran’da bizlere öğretilen dua ile edeb ve sabır içinde “hasbunallahu veni’mel vekil” duasını dilimizde vird-i zeban yapmalıyız.

Dilimizde vird-i zeban ettiğimiz bu mübarek söze olan inancımız, teslimiyetimiz, imandaki derinliğimiz ölçüsünde düşmanlarımızın birer “bostan korkuluğuna”; ruhlara ve gönüllere kasvet, ümitsizlik veren nahoş dedikodular, sözler, haberler, birer “kağıttan kaplanlara” dönüşecek; nimetler, başarılar, lütüflar acziyetimize binaen verilmiş birer “şekerleme, emzik hükmünde” olduğu görülecek ve tekrar bizi “hamd” makamına yöneltecektir.

YAZARIN DİĞER YAZILARI