Seyran Park
Doğa Veteriner Kliniği
SON DAKİKA
Siyaset 22 Nisan 2014 - 16:59 Yorum: 0

Havuz medyasından bunun hesabını soracağız

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, 1 Mayıs Emek ve Dayanışma Günü kutlamalarına ilişkin, açıklama yaptı.

Havuz medyasından bunun hesabını soracağız

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, 1 Mayıs Emek ve Dayanışma Günü kutlamalarına ilişkin, "Bizim çağrımız; bırakın insanlar nerede istiyorlarsa, bayramlarını kutlasınlar. Kimsenin burnu kanamaz, kimsenin kavga etmek gibi bir niyeti de yok zaten. Ama siz baskı uygularsanız, kavga çıkar. Bunun faturası, topluma, halka, insanlara çıkar" dedi.

Kılıçdaroğlu, partisinin TBMM Grup Toplantısı'nda gündemdeki konulara ilişkin değerlendirmelerde bulundu.

Yerel seçimlerin Türkiye Cumhuriyeti tarihinin en şaibeli seçimleri olarak gerçekleştiğini ileri süren Kılıçdaroğlu, seçimlerin güvenliğinin, yargı denetimde olmasından geçtiğini, ancak bu seçimlerin yargı değil, hükümetin denetiminde gerçekleştiğini söyledi. Bu nedenle yurttaşların kaygı duyduğunu ifade eden Kılıçdaroğlu, şöyle devam etti:

"Normal bir demokraside yurttaş 'benim oyum çalınacak mı, çalınmayacak mı?' diye bir kaygı içine girmez. 'Sandıklara sahip çıkılacak mı, çıkılmayacak mı?' diye bir kaygı içine girmez. Ahlaki kurallar vardır, oyunuzu kullanmışsınızdır, güvence altında sayımı yapılır ve sonuçlar ilan edilir. Ama bizim ülkemizde bu olmuyor. Neden? Başbakanlık koltuğunda oturan zat bir açıklama yaptı, 'inşallah önümüzdeki günlerde Yalova seçimleri de iptal edilecek' dedi. Söyledi mi? Söyledi. İptal edildi mi? Edildi. Hangi sandık güvenliğinden söz edeceğiz? Hangi anlayıştan söz edeceğiz? Eğer siz bir seçime müdahale ediyorsanız, iptal edileceğini önceden bilip ilan ediyorsanız, arkadan Yüksek Seçim Kurulu bunu onaylıyorsa bu seçimin güvenliği her yerde tartılışır, geldiğimiz nokta budur. Ama ben buradan Yalova'daki kardeşlerime seslenmek isterim, kim ne yaparsa yapsın, bir kişiyi seçtiniz ve belediye başkanlığı koltuğuna oturdu. O kişiye sahip çıkın, onun arkasında durun. Oylarınızı satın almak için dünyanın parasını dağıtacaklardır. Bunların hepsini biliyoruz. Ama ben Yalovalılara güveniyorum. Onlar gereğini yapacaklardır."

Özel yetkili mahkemelerin uygulamalarını eleştiren ve buralarda görülen davaların adalet dağıtmadığı gerçeğinin ortaya çıktığını, gelinen süreçte bu mahkemelerde yargılanan herkesin hak aradığını belirten Kılıçdaroğlu, "235 askerin Anayasa mahkemesi'nin önünde dilekçelerini verdiler. 6 aydır bekliyorlar adalet için bekliyorlar. Geç gelen adalet, adalet değildir. Sezsiz Çığlık eylemleri yapıyor yakınları, adalet aramak için. Sokaklara çıktılar, adalet aramak için. O zaman Anayasa Mahkemesi'nin yapması gereken bir şey var, bu kararı hızlandırması gerekiyor. Adaletin tecelli etmesi gerekiyor. Bu yapıldığı zaman bir başka rahatlama toplumda ortaya çıkacaktır" diye konuştu.

Kılıçdaroğlu, konuşmasında 1 Mayıs Emek ve Dayanışma Günü'ne de değindi.

Adına ne denirse densin 1 Mayıs'ın bütün dünyada çalışanların ortak bayramı olduğunu kaydederek, 1977 yılında Taksim Meydanı'nda 33 yurttaşın hayatını kaybettiği 1 Mayıs olayını hatırlattı.

Bir otelin üst katlarından, Sular İdaresi binasının çatısından meydanda bulunanlara ateş edildiğini anlatan Kılıçdaroğlu, 1 Mayıs'ın ve Taksim Meydanı'nın bu açıdan özel bir anlamı olduğunu vurguladı. Askeri dönemlerde 1 Mayıs'ın kutlanmasını yasaklandığını, 22 Nisan 2009'da ise 1 Mayıs'ın bayram kabul edildiğini, ardından da Taksim meydanı'nda özgürce kutlamalar yapıldığını söyledi.

Kılıçdaroğlu, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Başbakanlık koltuğunda oturan zat, yüzbinlerin toplandığı 2010 Taksim'inde, 1 Mayıs'ın da hiçbir olayın olmadığını gördü. İnsanların gerçek anlamda bir bayram yaptıklarını gördü. Kavga yok, dövüş yok, her görüşten insan bir bayram havası içinde meydanlardaydı. Kendi grup toplantısında şu açıklamayı yaptı, 'Dün Taksim Meydanı'nda yaşanan o tarihi an, 2010 yılı 1 Mayıs'ı asla ve asla tesadüfün eseri değildir'. Doğru, mücadelenin eseridir. Taksim'de yeniden toplanmak için mücadele ettiler. Ve şöyle devam ediyor, '1 Mayıs 2010 Türkiye'nin nasıl değiştiğinin, olgunlaştığının, tabularını nasıl yıktığının, statükoyu nasıl aştığının tahrik ve provokasyon korkularından nasıl sıyrıldığının somut bir abidesiydi'. Evet öyleydi. 1 Mayıs'ta insanlar Taksim'de 2010'da bayram içinde kutladılar. Güvenlik görevlileri, bayrama gelenlerin güvenliklerini sağladılar. Hiçbir çatışma olmadı. Kimsenin burnu kanamadı. Esnaf memnu, bayramagidenler, slogan atanlar, şarkı, türkü söyleyenler memnun. Hiçbir sorunumuz yok."

Ardından herhangi bir gerekçe olmaksızın Taksim Meydanı'nın kutlamalara yasaklandığını ifade eden Kılıçdaroğlu, "Olaylar çıktı, insanlar yaralandı ve sonra fatura işçiye çıkmaya başladı" dedi.

İşçilerin yasak nedeniyle Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne (AİHM) başvurduğunu ve davayı kazandıklarını vurgulayan Kılıçdaroğlu, böylece ilk kez uluslararası bir mahkemenin 1 Mayıs kutlamaları için bir meydanı işaret ettiğini kaydetti. Kılıçdaroğlu, "Şimdi yeniden yasak gelmeye başladı. Neden? 'Olaylar çıkacak'. Olaylar niye çıksın efendim? 2010'da olaylar çıkmadı, yine çıkmaz" diye konuştu.

Taksim Meydanı'nda kutlama talebinin 34 kişinin hayatını kaybettiği olay nedeniyle kendi tarihine sahip çıkmak anlamı taşıdığını savunan Kılıçdaroğlu, bunun anılması gereken bir olay olduğuna işaret etti. Kılıçdaroğlu, "Bizim çağrımız; bırakın insanlar nerede istiyorlarsa, bayramlarını kutlasınlar. Kimsenin burnu kanamaz, kimsenin kavga etmek gibi bir niyeti de yok zaten. Ama siz baskı uygularsanız, kavga çıkar. Bunun faturası, topluma, halka insanlara çıkar. Herkesi bu konuda dikkatli olmaya davet ediyoruz" değerlendirmesinde bulundu.

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, dört eski bakanla ilgili Meclis Soruşturması açılmasına ilişkin önergelerin bu hafta TBMM Genel Kurulu'nda görüşüleceğini anımsatarak, "Hep diyorlardı ya 'yalan' diye. Şimdi neyin yalan neyin gerçek olduğu, biraz daha net belgelerle ortaya çıkacak" dedi.

Kılıçdaroğlu, partisinin TBMM grup toplantısında yaptığı konuşmada, 1937'de Türkiye'nin kendi denizaltısını yapmaya başladığını, 1939'da 4 bin topraksız köylüye toprak dağıtıldığını, 1944'de Osmanlı İmparatorluğu'nun borçlarının son kuruşuna kadar ödendiğini söyledi.

Bunlar yapılırken kimseden borç alınmadığını, Osmanlı'nın borçlarının kapatıldığını ve aynı zamanda üretim yapıldığını belirten Kılıçdaroğlu, "22 Eylül 1947'de, Merkez Bankası'nın kasasında 176 ton altın bulunduğu açıklanır. O Türkiye Cumhuriyeti, Osmanlı'nın borcunu son kuruşuna kadar ödeyip, Merkez Bankası'nda 176 ton altını olan bir ülkedir" dedi.

Kılıçdaroğlu, şöyle devam etti:

"Bunları niye anlatıyorum? Ulusal Egemenlik Haftası bu hafta. Nereden nereye geldiğimizi anlatmak için. 17 Aralık'ta bir olay oldu. 17 Aralık 2013... Bir hükümetin, bir devleti nasıl soyduğuna tanık olduk. Bir tarihin arka odasına bakın, bir de şimdiye bakın. Her kuruşun hesabını halkına veren bir yönetime bakın, 'her kuruşu nasıl hortumlarım' diyen bir yönetime bakın.

Geldiğimiz nokta iç açıcı değil. O dönemde de yolsuzluklar olmuştur. Ama asla, hiç kimse affetmemiştir. Ne Mustafa Kemal Atatürk ne de İsmet İnönü. Yolsuzluğa bulaşanları Yüce Divan'a göndermiştir. Her kuruşun hesabını vermiştir. Onlara bugün ne iftiralar atıldığını biliyoruz. Onlar bu ülkenin her kuruşunun hesabını verdiler. Onlar mütevazi yaşadılar, kendilerini halka adadılar. Onlar dünyalık yapalım diye mücadele etmediler. Onlar savaş meydanlarında boşuna alın teri dökmediler. Onların mirası üzerine kurulup devleti soyanlar bugün karşımızda. Bunların hepsinin çok iyi bilinmesi lazım.

17 Aralık sürecinden sonra bir gerçeği gördük. Soyulan Türkiye gerçeğini gördük. Bir yabancının dört bakanı nasıl satın aldığını gördük. Rüşvetin nasıl çalıştığını gördük. Diyor ki '17 Aralık'ta bize darbe yapıldı.' Ne darbesi? Hangi darbe yapıldı? Darbelere karşı bir siyasal parti olarak bunu söylüyoruz. Darbelerde en büyük acıyı çekmiş bir siyasal parti olarak söylüyoruz: Hangi darbe? 17 Aralık'ta eğer oğluna telefon edip 'paraları sıfırla' diyorsa oturup bu ülkenin bütün yurttaşlarının düşünmesi lazım. Bir tarihe bakmaları lazım bir de şimdiye bakmaları lazım. Onlar mı namusluydu bunlar mı namuslu? Onlar mı halktan yanaydı bunlar mı halktan yana? Onlar mı kul hakkı yiyordu bunlar mı kul hakkı yiyor? Onlar mı Türkiye için çalışıyordu bunlar mı Türkiye için çalışıyor? Madem ki egemenlik kayıtsız şartsız milletindir, o zaman milletimin düşünmesini isterim.

Şunu kimse söylemesin: 'Efendim, Erdoğan'ın haberi yoktu bundan.' Bunu söyleyenin önüne, üç sayfalık Milli İstihbarat Teşkilatı raporunu koyarız. Tarihi ile birlikte. 18 Nisan 2013. Devletin soyulduğunu Erdoğan'a söylüyorlar. Umre'ye gidiş de var orada, paraların nasıl dağıtıldığı da var orada... Başbakan'ı uyarıyorlar. Ben bütün yurttaşlarıma sesleniyorum. Önce bunu vicdanlarımızda bir sorgulayacağız. Tarihimizle, inançlarımızla sorgulayacağız. Çünkü bu hafta soruşturma ile ilgili görüşmeler başlayacak. Hep diyorlardı ya 'yalan' diye. Şimdi neyin yalan neyin gerçek olduğu, biraz daha net belgelerle ortaya çıkacak."

Kemal Kılıçdaroğlu, bir havuz medyası oluşturulduğunu ve bu medyanın temel özelliğinin iktidar yandaşlığı yapmak, yolsuzlukların üzerini kapatmak olduğunu ileri sürdü.

Bu medyanın, Rıza Sarraf'ı televizyonlarına ve gazetelerine çıkardığını belirten Kılıçdaroğlu, şunları söyledi:

"Neymiş, Rıza Sarraf hayırsever bir işadamıymış. Neymiş Rıza Sarraf; Türkiye'nin cari açığının yüzde 15'ini tek başına kapatan adammış. Samimi söylüyorum, Rıza Sarraf'ın heykelini dikmek lazım. Zafer Çağlayan anıtı var biliyorsunuz Meclis kavşağında. Saatler. 700 milyar liralık kol saati alan Zafer Çağlayan anıtı dikildi oraya. Onun yanına mutlaka bir de Rıza Sarraf'ın heykeli dikilmeli. Ama bir heykel yetmez. İkinci heykeli İçişleri Bakanlığı'nın önünde olması lazım. Rıza Sarraf'ın önünde yatan bir İçişleri Bakanı. Demişti ya Rıza Sarraf'a, 'Sana bir şey olmaz, gerekirse ben önüne yatarım' diye.

Bir heykelini de Maliye Bakanlı'ğının önünde dikmemiz lazım. Madem ki cari açığın yüzde 15'ini tek başına kapatıyor. Böyle mükemmel bir adamı nerede bulacaksınız? Maliye Bakanlığı'nın önüne heykelini dikeceksiniz. Ama birilerinin cebine para sıkıştırırken olacak.

Bir heykelini de Başbakanlığın önüne dikeceksiniz. Hiç tartışmasız. Sarraf'ın elinde bir çikolata kutusu, Başbakan'a giderken. 'Bana yeni bakanları verebilir misin' diye bir ses de olacak.

Tabii Rıza Sarraf'ın aile fotoğrafında da önemli bir yeri var. Son balkon konuşmasında bütün üç kağıtçılar vardı orada. Devleti soyanlar vardı, aile de vardı orada. Rıza Sarraf eksikti. Neyin ne olduğunu bu millet unutmasın.

'Cari açığı kapattı' diyor. Bence, bakanların cari açığını kapatmıştır. Zaten yeni rüşvetin adı cari açığı kapatma. Bir bakan telefon açacak, 'cari açığımı kapatır mısın?' diye, 'Tabi. Çikolata kutusu içinde 500-500 gönderiyorum. Cari açığını kapatacağım.' Geldiğimiz tablo budur. Rüşvetin adı cari açık olmuş.

Bu tabloda benim üzüldüğüm bir şey var. Çıkarıyorsunuz Rıza Sarraf'ı, arkasında fon olarak Türk Bayrağını kullanıyorsunuz. En ağrıma giden budur. Bir sahtekarın arkasına Türk Bayrağı fon olarak kullanılarak onu meşru göstermek asla mümkün olmamalıdır. Bunun hesabını soracağız. Havuz medyasından bunun hesabını soracağız."

Haber Kaynağı: MALATYA GÜNCEL
Malatya Haber
Malatya Haber
Malatya Güncel Haber