Seyran Park
Refah Partisi
Doğa Veteriner Kliniği
SON DAKİKA
Sami Er
Yaşam 06 Temmuz 2015 - 00:45 Yorum: 0

Hayat akıllı telefonlara güzel

Bizimkisi #Cakmahayat

Hayat akıllı telefonlara güzel

ECE ULUSUM / GAZETE HABERTÜRK - PAZAR

Akıllı telefonlara gömülüyor, fotoğraflarımızı sosyal medyada paylaşmaktan, paylaşılanları izlemekten o çektiklerimizi yaşamaya zaman bırakmıyoruz. İmajlarımızı süslediğimiz sanal bir dünyaya tıkılıp kalıyoruz. Araştırmalara göre artık “paylaşım” yapmak ve “paylaşımlara” bakmak, uyumadığımız zamanın yarısını alıyor!

Kadir Has Üniversitesi Öğretim Üyesi İsmail Hakkı Polat geçen yıl bir deney yaptı. Sınıfındaki 30 kişilik öğrenci grubundan 2 gün boyunca dijital diyet uygulamalarını istedi. Diyeti sadece 5 kişi tamamlayabildi. Bu öğrencilerden biri, diyet sırasında yaşadıklarını Polat’a şöyle aktardı: “İki gün telefona bakmayınca neler kaçırdığımı anladım. Annem yaşlanmış, babam saçlarını kestirmiş ve kardeşim büyümüş. En kötüsü de bunu Twitter’da yazamamaktı!

Malumu âliniz... Akıllı telefonlara gömülüyor, fotoğraflarımızı sosyal medyada paylaşmaktan, paylaşılanları izlemekten çektiklerimizi yaşamaya zaman bulamıyoruz. İmajlarımızı süslediğimiz sanal bir dünyaya tıkılıp kalmaktan şikâyet edenler de çıkıyor artık. Araştırmalara göre “paylaşım” yapmak ve “paylaşımlara” bakmak, uyumadığımız zamanın yarısını alıyor. Laf olsun diye söylemiyorum. Mesela Feel Uniq adlı bir internet sitesi geçenlerde 2 bin kişiyle bir araştırma yaptı. Sonuçlara göre, 16-25 yaş arası insanlık, gördüklerini akıllı telefonlarından fotoğraflamak için günde ortalama 1 saat harcıyor. Ardından, doğru etiket (hashtag) ve filtreyi bulmak için 1 saat daha... Gün içerisinde kaç beğeni aldıklarına bakmaları da 48 dakika tutuyor. Bu sonuçların meali şu:

Bir günde uykuya ortalama 8, mesaiye de 9 saat harcayan bir kişi, kalan 7 saatin yarıya yakınını akıllı telefon ve tabletlerde sürüp giden sanal hayata ayırıyor. Bu arada bizim hep bir mercek arkasından izlediğimiz hayat da sürüp gidiyor. “Eh bunda ne sorun var?” diyebiliriz elbet. Neticede alan memnun, veren memnun! Ama örneğin bir Disneyland araştırmasında ziyaretçilerin selfie’den, videodan, paylaşımdan eğlenemediği ortaya çıkınca tüm Disneyland’larda selfie çubuğu toptan yasaklandı. Yakında festivallerde, konserlerde de bu tür uyarıları bekleyin derim

SELFIE ÇUBUĞUYLA DÖVÜLEN HEYKELLER 

2 hafta oluyor... İstanbul Lütfi Kırdar Uluslararası Kongre ve Sergi Sarayı tıklım tıklım, sahnede piyanist Fazıl Say ama hemen herkes çıplak gözle seyretmek yerine elindeki telefona bakıyor. Ve 3 kez anons geçiliyor: “Etkinlik sırasında fotoğraf ve video çekmek yasaktır!” Kimse oralı değil. Çaktırmadan video ve fotoğraf çekenleri görevliler defalarca uyarsa da bu çılgınlık durmadı. Sahi, bu insanlar ne ara konseri izledi? Eski dünyada bile bir galeri ya da müzede sanat eserine bir kişinin ortalama bakma süresi 2.3 saniyeymiş. Araştırmalar bu sürenin şimdilerde göz kırpmak kadar kısaldığını söylüyor. Artık sanat da, hayat da akıllı telefonlara güzel. Biz bir şey göremiyoruz zira...

Durumun vahametini fark eden yetkililer, anonstan öteye geçip orijinal önlemler alıyor. Mesela, İngiltere ve Avrupa’daki bazı müzeler artık yeni müze kurallarını algıyı kolaylaştırmak için etiketleyerek yazıyor: #dontshareselfie (Selfie paylaşmayın) ya da “Eserlerimize küçük ekranlarınızdan bakmayın”... İngiltere’de yapılan bir araştırmaya göre müzelerin güvenlik görevlileri mesailerinin yüzde 65’ini misafirlerin fotoğraf çekmesini engellemeye, geri kalan yüzde 35’ini de eserleri korumaya harcıyor... Tabii bu esnada selfie çubuğuyla “dövülen”, hasar gören heykeller de oluyor! Üstelik selfie çekme hevesi sadece sanat eserlerine değil, insanlara da zarar verebiliyor. Geçen yıl Tour de France bisiklet yarışında selfie çekmek isteyen izleyicilere çarpan yarışmacılar ciddi sakatlıklar yaşadı. 

#CAKMAHAYAT

Peki bize ne oluyor ki bu yazıyı kaleme alıyoruz? Asıl soru bu değil de şu olabilir: Gitmek için can attığımız, biletlerine yüzlerce lira ödediğimiz ortamları neden yaşamıyor da yaşamış gibi yapıp bunun kanıtlarını göstermeye çalışıyoruz? British Psychological Society, geçen yıl İngiltere’deki festivallerde “paylaşım alışkanlıkları” hakkında 1500 kişinin katıldığı bir anket yaptı. Sonuçlara göre, insanların yüzde 57’sinin derdi o etkinlikten keyif almak değil, sosyal medyada paylaşacak birkaç görüntü yakalamak. Hatta çoğu, fotoğraf çektikten sonra konserin bitmesini bile beklemeden basıp gidiyor. Hatırlayın, geçen yıl İstanbul’da konser veren Jack White, “O lanet telefonlarınızı aşağı indirip konseri izleyin” demişti de hiç bir işe yaramamıştı! ABD’nin Wisconsin Üniversitesi’nde geçen yıl yapılan bir başka araştırmada ulaşılan sonuç durumu özetliyor: Sosyal paylaşım ağlarını her gün kullananlar, fotoğrafladıkları şeyleri tümüyle yaşanmış; okumasa da bir e-kitabı indirdiğinde de doğal olarak okunmuş sayıyor. Velhasıl neyin değerli olduğuna dair algılar değişiyor. Sanat eserlerine paylaşılacak fotoğraflar için arka fon muamelesi yapmak da bundan ileri geliyor... 300 milyon kullanıcılı Instagram’a girdiğiniz zaman müzelerin etiketlerine bir bakın. Paylaşılan fotoğrafların neredeyse 3’te birinde, selfie’ler var. En çok arka fon olan eserler, sırasıyla Van Gogh’un Yıldızlı Geceler’i, Monet’nin Nilüferler’i ve Da Vinci’nin Mona Lisa’sı... Müzelere asmak için bir uyarı da bizden: Ustalara 3 Kulhuvallah 1 Elham lütfen.

2.5 milyar telefon, 1.6 milyar ‘like’ Şu an dünyada 2.5 milyar akıllı telefon kullanılıyor. 2020’de bu sayı 6 milyar olacak. Akıllı telefon sahiplerinin yarısı en popüler paylaşım sitelerine her gün mutlaka giriyor. Popüler paylaşım sitelerinden biri de Vine. Bir gün Vine fenomeni olan bir arkadaşım ile sohbet ederken hayran postalarını gösterdi. Herkes onun hayatına özeniyor ve onunla tanışmak istiyordu. O ise sadece 7 saniyelik video çekmek için 2 saat harcıyor. Doğru ışık, doğru zamanlama, doğru espri... Kendisini günde 3 video paylaşmak zorunda hissediyor ve eğer onu engellersem benimle anında küsüyor... Gözü hep telefonda. Çünkü o da her gün 1.6 milyarlık “like pastası”ndan en büyük payı almak isteyenlerden.

"DENEYİMLEMEK HER ŞEYDİR"

Wisconsin Üniversitesi’den Prof. Jordan Ellenberg, en çok satanlar listesindeki e-kitapların sadece yüzde 30’unun okunduğunu söylüyor. Okunmadığı için bilinmeyen, yaşanmadığı için anlatılamayan şeyler dünyasından bahsediyor... Herkes kendinde olmayanı arar. Bugünlerde “şu ya da bu guruları”nın assolist olduğu konferanslarda hep hikâyenin önemine vurgu yapılması bundan olsa gerek. Türkiye’ye The Life of School (Hayat Okulu) için gelen Alain de Botton, açılış konuşmasında “Deneyimlemek her şeydir” diyordu... Ama oradakiler Botton’un videosunu çekmekle meşguldü. Ne ironi! Hikâye, deneyimlerden arta kalan şey değil midir? Peki ya deneyim yoksa?

168 DAKİKA
Bir araştırmaya göre 16-25 yaş arasındakiler, fotoğraf çekmek, paylaşmak ve like'ları takip etmek için günde 2 saat 48 dakika ayırıyor.

YÜZDE 65
İngiltere'deki müzelerin güvenlik görevlileri, mesailerinin yüzde 65'ini misafirlerin fotoğraf çekmesini engellemeye, kalan yüzde 35'ini de eserleri korumaya harıcıyor. 

Haber Kaynağı:
Malatya Haber
Malatya Haber
Malatya Güncel Haber