Anadolu"nun küçük bir ilinin mütevazı bir semtinin sakin bir mahallesi
Mahalle sakinleri; mütedeyyin, orta halli ailelerde oluşmakta
Birinci derecede ilişkiler hâkim
Komşu komşunun külüne muhtaçtır Ev alma komşu al gibi atasözlerinin halen geçerli akçe olduğu bir dönem
Mahalleli henüz şarküteri, market nedir bilmiyor
Mahallenin yegâne alışveriş merkezi, mahalle camisinin tam karşısında iki katlı kerpiçli evin yola bakan alt katındaki bir oda
Mahalle bakkalı
Bakkalın sahibi başında altı köşeli şapkası, sırtında cebinde zincirli kurma cep saatinin bulunduğu yeleği, uzun pineli şalvarı, ayağında arkasının üzerine basılmış köseli kunduralı hacı dayı
O günlerde her şey doğal, her şey Sunilikten uzaktı
Giyinme de, tebessümde, kızma da
Taş yerinde ağırdı
Uzun uzadıya konuşmaya, nasihate ne hacet
Okuma yazma bilmeyen çağalar dahi Hacı dayının duruşunda, hitabında, simasında o gün mahalleye, mahalliye, ailesine dair vaziyeti coğrafyayı okuyabiliyordu
Mütedeyyin bir aile
Evlatlarının boğazına haram lokma girmesin diye çırpınıp koşuşturan, televizyon giren eve melek girmez diyen bir baba
Evlatlarının güzel bir ahlak ve iffet üzerine yetiştirme hususunda çırpınan bir anne
Anne evladını okşayarak, öperek uyandırıverir
Oğlum! Hadi bir bakkala git de bir ekmek al Baban işe geç kalacak
Uykunun mahmurluğu, yatağın sıcaklığı ve annenin ruhu okşayan seslenişi ile çocuk yataktan kalkmayı pek istemez
Biraz daha okşanmak istediğinden olsa gerek, nazlanıverir
Anne o ruhu okşayan en içten sesiyle biricik yavrusuna seslenmeye devam ederken işten-güçten nasırlaşan o öpülesi elleriyle yavrusunun saçlarını okşar
Bin bir nazla uyandırıverir oğlunu ve bakkala gönderiverir
O gün bakkalcı hacı amca bakkalda bulunmaz
Kendisinden iki ekmek isteyen çocuğa, hacının daha askere gitmemiş torunu dikkatsizce bir gazete kâğıdına sardığı iki ekmeği uzatıverir
Hacı olsaydı dikkat etmez miydi hiç?
Ekmeğini alan çocuk usulca yola koyulur
Bakkal biraz eve uzak ya
Ekmeğin sarıldığı gazeteye gözleri ilişir
Mahmurluğunu kaçıran daha gencecik güzel mi güzel bir bayanın pozu...
Öğretmenin birkaç gün önce güzele bakmak sevaptır sözü kulağında çınlanıverir
Ve fotoğrafın atındaki yazıya gözleri kayar
Büyük puntolarla Filan feşmekân manken dün sevgilisiyle felekten bir gece çalarken objektiflerimize yakalandı diye bir iki satır yazı
Hemen alttan bir başka güzel
Filan feşmekân festivalde bu yılın güzeli seçilen yıldızdan erkekleri arkasından koşuşturma sanatı üzerine mühimce bir söyleşi
Yazı bitmemişti ki yol bitmişti
Eve nasıl geldiğini fark etmemişti bile
Annesinin hadi oğlum sen de gel bir şeyler ye... seslenişine
Karnım tok, ben yemeyeceğim der
Gerçekten karnı tok muydu bilinmez ama ekmeğe sarılan gazete zihnini allak bullak etmeye yetmişti
Zehirli bir gıdayla güne başlamıştı...
Efendiler Efendisi öyle demiyor mu?
Harama bakış şeytanın oklarından zehirli bir oktur
Düşünün bir
Bizler ve çocuklarımız güne ne ile başlıyoruz
Gün boyu ruhumuz ve zihnimiz ne ile beslenip de uyku âleminin dalıyor
Düşündünüz mü hiç?
Bir lokma, bir bakış, bir dokunuş, bir öpme bazen kişiyi ömür boyu inletmeye yeter
Hazar et, dikkatle bas, batmaktan kork. Bir lokma, bir kelime, bir dane, bir lem'a, bir işarette, bir öpmekte batma der Bediüzzaman...
Bir bakmayla, bir lokmayla, bir gazete ile ne olur deme
Bir bakış bir bakışa çok şeyler hatırlatır
Bir bakış bir bakışı senelerce ağlatır der şairin biri
Ne de doğru söyler
Bence abone olduğunuz veya her sabah aldığınız, okuduğunuz, ekmeğinizi sardığınız gazetelere bir de bu gözle bakınız
Çok şeyler olduğunu fak edeceksiniz
Kâinatta küçük hiçbir şey yoktur
Hiçbir şey de zayi olmuyor
Dev bir ağaç minnacık bir tohumda saklı değil mi?
Ve unutmayınız
İnsan ne yerse, O odur