Seyran Park
Doğa Veteriner Kliniği
SON DAKİKA
Hakkı Yiğit

İsrail zulmüne dair mülahazalar

07 Haziran 2010 - 15:10 Yorum: 2

İSRAİL ZULMÜNE DAİR MÜLAHAZALAR…

İsrail"in Gazze"ye insani yardım götüren sivil gemilere saldırması ve on insanı şehit etmesi, gemideki dili, dini, ırkı, ülkesi farklı olan insanlara kötü muamelesi yapması gerçek kimliğini, ruh haletini dünyaya göstermesi açısından ibretlik bir vakıa olmakla birlikte sivil toplum örgütlerinin yaptıkları eylemle İsrail"in zulmünü dünyaya kabul ettirme adına da bir milattır…

Zulüm, haydutluk, terör, zorbalık…

Zulmü kim işlemiş olursa olsun ve kime karşı işlenmiş olursa olsun; zulme ve zalime karşı çıkmak hem insanî, hem vicdanî, hem dinî, hem de ahlâkî bir görevdir…

Ancak zulme karşı çıkıyorum derken de haddi aşmamak bir o kadar önemlidir…

İsrail"in uluslararası sularda Mavi Marmara yardım gemisine saldırmasını akılla, basiretle izah edilemez olduğunu söyleyenler var…

Korku, cinnet, zulmün akılla ve vicdanla izah edilebilecek bir yanı olmaz ki zaten…

İsrail güçlü ve kuvvetli olmanın verdiği bir ruh haletiyle hareket etmekten daha çok korku ve korkunun verdiği ruh haletiyle hareket ediyor…

Ayakta durması ve varlığını devam ettirmesi için dişlere ve parçalayıcı tırnağa sahip olması gerektiği inancıyla varlığını şiddetle özdeşleştirmektedir…

Bu birazda tarihsel hafıza, yetiştiği muhit ve inançla ile bağlıdır…

En son Hitler tarafından 1946"da kendilerinin soylarını kurutmaya yönelik yapılan operasyonları bir anda unutmak mümkün değil elbet…

O gün Almanlar için Yahudiler, kendilerine zarar veren, Almanların ruhunu ifsat eden bir şeytandan başka bir şey değildi…

Aşağılanmış, dışlanmış, hor görülmüş ve sindirilmişliğin sonucunda İsrail bugün varlığını ancak şiddetle olacağına iman etmiş bir devlettir.

Düşünün şiddet gösteren kişilerin önce neyine bakarlar?

Geçmişine… Hayat hikâyesine…

Acaba şiddet görmüş müdür?

Bilhassa 0-7 yaş arası şiddete maruz kalmış kişiler ileriki yaşlarda ya her şeyden korkan, kendine güveni olmayan, kişiliksiz biri olur,

Ya da “hele bende sizin gibi bir diş ve tırnağa sahip olayım da görürsünüz size ne yapacağımı” der ve intikam duygusu ile hareket eder, kendinde güç ve kuvvet, fırsat bulunca da şiddetin daniskasını gerçekleştirir.

Şiddet görenlerin şiddete başvurma ihtimali daha yüksektir…

Bu gün İsrail devleti için durum budur…

Her şey güvenliklerini sağlama kaygısı…

Daha düne kadar biz de böyle bir korku ile büyütülmüyor muyduk?

Dört tarafımız düşmanlarla çevrili düşmanlar ile dolu idi…

Ve biz “bu düşmanlarımızı yenmek için güçlü kuvvetli olmamız lazım…” diye eğitilmedik mi?

Neden

“dört tarafımız mazlum ve mağdur insanlarla dolu...

Sen ki dünyayı iki padişaha az gören bir ecdadın torunusun...

Sen ki gittiği yerlere adalet götüren…

Sen ki yetimlerin, mazlumların hamisi…

Sen ki 72 millete bir gözle bakan…

Sen ki yaratılanı severiz yaratandan ötürü diyen Yunusların…

Sen ki kim olursan ol yine de gel diyen Mevlanaların…

Sen ki zalim olmaktansa mazlum olmayı tercih eden…

Sen ki “incinsen de incitme…

Sen ki komşusu aç yatanken kendisi tok yatan bizden değildir… diyen bir felsefeye, inanca, karaktere sahip ecdadın torusun, bir peygamberin ümmetisin…

Güçlü ve kuvvetli olman lazım ki insanlığa adalet senin elinle sağlansın” diye eğitilmedik…

Bu gün İsrail ve hamileri korku psikolojisi ile güvenlik gerekçesiyle zulüm yaparken, şiddet gösterirken, her türlü ahlaksızlığı yaparken; kendi ülkemizde yıllar yılı farklı dil, din, kültür, inanç, bölge insanımız korku psikolojisi ile büyütülüp şiddete maruz bırakılmadı mı?

Bu gün doğudaki terör olayların nedenlerinden biri de bu korku ve şiddet, güvenlik problemi değil mi?

İnsan ne yerse o odur…

Şiddet ve korku ile büyütülenlerden şiddet, zulüm, intikam beklememek beyhudedir…

Zulmün, zalimin gıdası aynı…

Olayların sonucunu anlamak için tarihsel süreci, sebeplerini iyi bilmek ve analiz etmek gereklidir…

                        *                                 *                                 *

Bir diğer mesele ise İsrail"e tepkimizi ifade ederken ölçülü olalım elbet…

Ama büsbütün bazı şeyleri de görmezden gelmeyelim…

“Efendim biz bu gün İsrail"e karşı tepkimizi koyarken oradaki hükümete yedi budalaya tepkimizi koyalım…”

Doğru, elbette topluca bir milleti hedef göstermek doğru değil.

Hele hele bir dini hedef tahtasına koymak asla…

Nihayet başta ülkemizde olmak üzere hem İsrail, de hem de dünyanın başka ülkelerinde olayları kınayan ve üzülen nice ehli vicdan Yahudiler çıktı…

Ama şunu da göz ardı etmemek lazım…

Hani yarım doktor candan, yarım imam dinden edermiş insanı ya…

Bu gün dinleri adına, arz-ı mev"ud adına her türlü zulmü, işkenceyi, şiddeti, haksızlığı mübâh görenler de yok değil…

Bu gün dinler doğru bilinip ve doğru anlatılmadığı zaman, birçokları için din zulüm ve haksızlık kaynağı olabiliyor…

Bu gün cihat adına canlı bomba olup masumların kanına girenlerden “İslami Terör” diye bahs edilirken; arz-ı mev"ud adına da orta doğuyu kana bulayanları, dünya barışını tehlikeye koyanları, hem de bunu bir devlet felsefesi olarak yapanlar neden terörist diye gösterilmiyor…

Hak bir dinde hiçbir zaman terör, haksızlık, zulüm olmaz…

Ama neticede o dini algılayan, yorumlayan, saptıran, tahrif eden, kendince yorumlayan insanlar da her zaman var olmuştur, oluyor…

Maalesef bu gün bu saptırma bir devlet eliyle oluyor…

Diyeceğim şudur; Bu tür olaylarda dinleri hedef almak doğru değil amenna…

Ancak inancın kişiler, devletler üzerinde etkisi olduğunu da büsbütün unutmayalım...

Velev ki laik bir ülkede olsa…

Ve olayları anlamaya çalışırken kişilerin din, tarih, çevre faktörlerini iyi bilmek lazım…

Düşünün laik bir ülkede bizler, milletimiz, ordumuz için neden şehitlik ve gazilik, ezan vs mukaddesatlar önem arz ediyor…

İnanç ve dinimizden dolayı değil mi?

Mukaddesatın her türlüsüne karşı mücadele verildiği zamanlar da dahi “şehitlik“gazilik” dini bazı kavramların yaşatılmasını siz neye bağlarsınız acaba?

Onun için derim ki, olup bitenleri anlamak isteyen (düşmanlık etmek isteyen değil dikkat ediniz) mutlaka İsrail halkı içinde yaşayan din, inanç ve kutsal metinleri araştırmalı, okumalıdır.

Hangi Tevrat"la amel ettiklerini tez elden öğrenmelidirler…

Nasıl her kuşun eti yenilmez ise, her dinin de ilkeleri din diye kabul edilmek mecburiyetinde değil bütün insanlık elbet…

 

*                                 *                                             *

Zulüm, zulümdür…

Zulmün dini, dili ırkı, milleti olmaz, olmamalı…

Bu gün bütün insanlık olarak “kul hakkı, insan hakları” üzerinde birleşebiliriz.

Dini, ırkı, milliyeti ne olursa olsun “insan hakkı” “kul hakkı” ehl-i akıl ve ehl-i vicdan sahibi her kes için üzerinde uzlaşılabilecek bir konudur…

Bütün dinlerin üzerinde durduğu en önemli konu…

Öyle ki yaratıcı kendisine şirk koşma hariç, diğer hak ihlallerini affedebileceğini müjdelerken kul hakkıyla kendi karşısına çıkmamasını ferman buyurmuş…

Affedilmeyecek bir konu…

Şimdi Müslüman olduğunu iddia eden bizler sadece “kul hakkına” riayet maddesiyle sıdk ile amel edersek, birçok problem kendiliğinden çözülür…

Bireye ve topluma huzursuzluk verecek, aileler, kardeşler, akraba, komşu, ticaret, topluma dair birçok şey, müşkül bir problem olmaktan çıkar…

Ama gel gör ki mabette dahi kul hakkına riayet etmeyenlerin varlığı var ya, işte o insanı bitiriyor…

Bu zaafımızdan dolayı ki zalime, zulme karı tek yumruk olamıyor insanlık…

“Sen çalış ben yiyeyim.

Bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın…

Ben tok olduktan sonra başkası açlıktan ölse dahi bana ne…

Benim ırkımdan, benim soyumdan, benim dinimden, benim dilimden, benim… benim… değil, öyleyse başına ne geliyorsa bana ne… cilik var ya, bizi insanlığımızdan ediyor…

Hem dünyada zillete hem ahirette azaba duçar kılıyor…

Bizim ibadeti, mücahitliği, İslam"ı belli kalıplara has kılmamamız en vahim hatamız…

Cenabı Hak benim Müslümanlığıma, ötekinin Hıristiyanlığına, berikinin Yahudiliğime, ibadetlerimize ihtiyacı yok ki…

Amma kendisinin en güzel isimlerinin aynası hükmünde yarattığı insanın ve kendisini tanıttırmak için yarattığı kâinatın bozulmasına müsamahası yoktur…

Bu bozulma insanın bozulmasıyla oluveriyor…

İnsanın bozulmasının yegâne emaresi de, ölümcül virüsü de “ben merkezli” düşünmesi ve hareket etmesiyle oluyor…

“Yahu bize mi kaldı Filistin meselesi… Bırakın da birbirini yesin” düşüncesi insanlığın sukutu; ise  “diyelim ki biz Diyarbakır"daki Kürtler çok kötü şartlarda diye buradan oraya yardım götürüyoruz…” diye başlayan İsraillilerin sözleri de bizler için bir ar, günah, samimiyetsizlik, tezatlık, kendimizle çelişki değil de nedir?

 Öyleyse ne yapmalı…

Kim olursa olursun her zaman zulme karşı olmalıyız…

Zulme rızanın da zulüm olduğunu düsturuyla ayırım yapmadan hep mazlumun yanında yer almalı, bilhassa kendi ülkemizde bir kişi dahi olsa kendi inancını, dilini, kültürünü yaşamaya rıza göstermeliyiz, saygı duymalıyız…

Rıza ve saygıdan öte onun en temel hakkı olduğu kabul etmeli ve inancını, değerlerini yaşamaya fırsat vermeli zemin hazırlamalıyız…

Bütün bunları yapmadan maskara olmaktan ve çelişkiden kurutulmayız asla…

            *                                 *                                             *

Gazze"ye yapılan insanlık dışı saldırı sonrasında İsrail"in Türkiye"de bulunan vatandaşlarını hemen ülkeye dönmelerine yönelik çağrıda bulunması, işin doğrusu kendi ruh haletlerini, karakterlerini, psikolojilerini gösterme adına çok manidardır…

Ancak başta Sayın Başbakanımızın ve Dışişleri bakanımızın ülkemizde bulunan Musevi vatandaşlarımızın, İsraillilerin bizim misafirimiz oldukları ve onları korumanın bizim namusumuz olduğunu ve onlara hiçbirine zarar gelmeyeceğini vaat etmesi ve insanlarımızın da böyle bir şiddette meyletmemeleri son derece asil bir davranıştır.

Her kes olayları kendi penceresinde görür… Beslenme kaynağı şiddet, cidal, intikam olanların psikolojisi, sözleri, eylemleri ile beslenme kaynağı Mevlana, yunus, Hacı Bektaşi Veli, Hz. Muhammed (sav) olan ve onların kendilerine sunduğu sevgi, merhamet, şefkat, adaletten beslenenlerin psikolojisi, söylem ve eylemleri bir olamaz elbet…

Aslında her iki ülkenin başkanlarının vatandaşlarına yaptıkları çağrı iki farkı medeniyetin farklılıklarını en güzel şekilde gözler önüne seriyor…

Fazla söze ne hacet…

            *                                 *                                 *

Bizler İsrail"i kınarken, onları protesto ederken kendi reklamımızı yapmayalım lütfen… Şehitler üzerinde siyaset yapmak, boy göstermek, kendi reklamımızı yapmaya kalkışmanın kimseye faydası yoktur. Sağcısıyla-solcusuyla, Alevisiyle-Sünnisiyle, Kürdüyle -Türküyle, inanıyla-inanmayanı ile hepimiz zulme karşı ortak tavır almalıyız… Tek ses, tek yürekle olmalıyız…

Cami avlusunun her bir köşesinde elini açan,

Pazardaki gibi her bir yandan bağrışan,

Birkaç kişinin toplandığı kendi çalıp kendi oynadığı bölük pörçük görüntülerden, protestolardan sakınmak lazım.

Böyle bir hal ötekileştirmeyi doğurur. Birliği sağlamaz…

Eylemlerimiz, söylemlerimiz ile de haklı iken haksız duruma düşmemeye dikkat etmeli, hukuki ve diplomatik alanda yapılan mücadeleleri sıkıntıya sokmamalıyız…

            *                                 *                                 *

NOT: Hem İskenderun"daki şehitlerimize, hem de Mavi Marmara"da vahşide şehit edilen şehitlerimize Allah"tan rahmet diliyorum. Yine Hatay"da öldürülen Rahip Episkopos Padovese"ye Tanrıdan rahmet diliyorum. Tüm acılı ailelere  ve milletimize sabırlar diliyorum.

YAZARIN DİĞER YAZILARI