Seyran Park
Doğa Veteriner Kliniği
SON DAKİKA
23 Nisan
Hakkı Yiğit

İstibdat ve meyvesi

15 Şubat 2016 - 00:39 Yorum: 14

Ülkemizde mahalle baskısı hiç bitmedi, bitmiyor ve işin acı tarafı; bitmeyecek gibi de…

Sadece el değiştiriyor, failler değişiyor, kahramanlar değişiyor, kavramlar değişiyor…

“Mahalle baskısı” olmadan yaşayamacağı ülkemizin “öğrenilmiş çaresizliği” olmuş…

Tıpkı “düşmansız” ve “hainsiz” yaşayamadığımız gibi…

Ya baskıya uğrayız, ya baskı yaparız…

Sevgilimizi dahi “ya benimsin ya kara toprağın” diyerek bağrımıza basarız…

Ülkemizdeki yaşayan her ferdin hayatında mutlaka bir gün mahalle baskısına maruz kalıp, “terörist, hain, kalleş, ajan… diye itham edilip o şerbetin içmesi, o duyguyu tatması” kaçınılmazdır.

Mahalle baskıları kişilerin, toplumların üzerinde olumlu-olumsuz bir çok etki bırakığı bir gerçektir.

Biz kendi mahallemize bakalım.

İslami camiaya yapılan mahalle baskısı, baskıya maruz kalanlar üzerinde bariz olarak iki tür etki bıraktı.

Birinci olarak mahalle baskına maruz kalanlar dinine, inancına, bilinçli-şuurlu bir şekilde daha çok sarıldılar.

İradelerinin hakkını verip, aktif sabır göstererek itikadî ve amelî açıdan içe doğru derinleşirken; dışa doğru da kendilerini fikri, vizyon, ekonomi… açıdan geliştirdiler.

“İnsan bilmediğinin düşmanıdır” fehvasınca dini, diyaneti etrafındaki insanlara doğru bir şekilde hayatlarında yaşayarak gösteremediklerinden, dini güzel bir şekilde temsil edemediklerinden dolayı kendilerini suçlu gördüler. Efendiler Efendisi Hz. Muhammed (sav)’in Mekke’nin fethinde kendisini vatanında sürgün edenlere karşı takındığı tutumu; Hz. Ebubekir (r.a)’ın kızına yapılan iftira karşısındaki tutumunu kendilerine örnek alıp irşat ve tebliğlerini “şefkat” “merhamet” “sevgi” “hoş görü” “uzlaşı” “bir arada yaşama” üzerine bina edip Yunusvâri;

“Gelin tanış olalım, işi kolay kılalım.

Sevelim sevilelim, dünya kimseye kalmaz” dediler.

Bunlar kâinatın mayası “SEVGİ”dir deyip imanını “SEVGİ” “MUHABBET” “ŞEFKAT” üzerine bina ettiler.

Bu baskı kimilerinde ise; içten içe kine, öfkeye, nefrete, intikam duygusuna sebebiyet verdi.

“Bu günün yarını da var.” “Evvelallah bir gün bize de gün doğar…” “Düşmez kalkmaz bir Allah var.” “Elbet bir gün elimize düşersiniz” deyip o günleirn gelmesi için çalışıp durdular…

Kendilerine uygulanan mahalle baskısı, haksızlık, hayatlarında, ailelerinden, ekonomilerinden, ruhlarından derin iz bıraktıklarında, şuuraltlarında derin yer aldığından; karşı mahalleden olan herşeye ve herkese düşman kesildiler.

Zaman zaman bu kin ve nefret duygularını “Allah’ın hükmüyle hükmetmeyenler kafirlerin ta kendileridir”gibi ayet-i kerimeler ile meşrulaştırmaya, kutsallaştırmaya koyuldular.

İnsanların eliyle oluşturulan devletlerin, sistemlerin hepsini birer “tağut” olduklarını ilan ettiler.

Yaşadıkları beldeleri “dâru-l harp” olarak gördüler.

İrşad ve tebliğlerini,davalarını şiddet yükledikleri “CİHAT” kavramı üzerine bina ettiler.

İmanını Allah için “BUĞZ” “ADAVET” “İNTİKAM” üzerine inşa ettiler.

Hangisinin daha doğru ve isabetli bir yol olduğu tartışılsa da netice de mütedeyyin, muhafazakâr camiaya yapılan mahalle baskısında o günlerde “İMAN”, “İNANÇ”, “DAVA” ya adanmış kaliteli müminler doğdu…

El değiştirilen mahalle baskılarının açtığı/açacağı zararları ele alacak olursak…

İnsan eli değmiş her türlü devleti, sistemi, yasayı, yaşamı “TAĞUT” “KÜFÜR” sayan dünün mahalle baskılarının mazlum, mağdurlarının “Tağut Devletin(!)” küllerinden “Kutsal Devlet(!)” çıkartmaları kimi katı, ideolojik, din-inanç düşmanı kesimlerin islami camia için düşündükleri, dillendirdikleri, bundan öte öyle olmalarını canı gönülden murad ettikleri “gizli ajandalarının varlığı”, “ortadoğulaşma” “kan ve şiddet mübtelası” “hak ihlallari” “geri kalmışlık” “ortaçağ zihniyeti” “kendi makam/çıkar/menfaatleri için yapmayacakları şey yoktur”… gibi kehanetlerinde, temennilerinde haklı olduklarına dair çok sağlam belge ve delil verilmiş olunur, olunuyor.

İkinci olarak İslami versiyonlu bu mahalle baskısı sonucunda etraf münafıklardan geçilmez bir hal alır…

Münafıklık; istibtadın, menfaatin, makamın, gayri meşru çocuğudur.

İstibdat, bir zakkum ağacı ise; münafıklık ise onun meyvesidir.

Bilhassa din kisvesine bürünmüş istibtadın olduğu yerde münafıklık kaçınılmaz olur…

Üçüncü olarak; “İslami haysiyeti olanların, Allah’tan korkanların olduğu yerde hak ve hakkaniyet sağlanır; adalet yerini bulur”.

“Haksızlıklar, yolsuzluklar, hırsızlıklar, ahlaksızlıklar, fuhşiyat, zulüm son bulur” gibi hedefe varma yolunda bilhassa mağduriyet zamanında kitabın ortasında okunan, dillendirilen hakikatlerin gerçek hayatta, güç ele geçirildiğinde, devletlü olunduğundan bir karşılığının olmadığı hakkalyakin test edilmiş olundu/olunur. Böylece fert ve toplumlarda bu gibi hakikatler gözden düştü/düşer ve dinin ruhunu teşkil eden bu değerler “safdillerin can simidi” olarak görülmesinin ve kimilerince köprüyü geçene kadar yığınlara sunulan birer afyon olarak olduğunun algısı yerleşti/yerleşir. Böylece bugüne ve yarına güven telkin edecek, ümit bahsedecek tüm mukaddes değerlerin tükenilmesine ve güvenin kaybolmasına sebebiyet verildi/verinir.

Güven ruh gibidir. Bir kez çıktı mı tekrar kazanılması; ruhun bedene geri dönmesi kadar zordur.

Böylece bizim kendimizi, dinimize, geleceğimize dair yaptığımız/yapacağımız tahribatı hiçbir düşman yapmamış olur…

Her türlü istibdat; bir mahalle baskısıdır, özgürlüğün yok edilmesidir…

Özgürlüğü yok eden, münafık üreten her türlü mahalle baskısının, istibdatın (velevki iyilik/din/dava/cihat/hizmet adına dahi olsa) canı cehenneme…

YAZARIN DİĞER YAZILARI