Seyran Park
Doğa Veteriner Kliniği
SON DAKİKA
Siyaset 28 Kasım 2014 - 23:03 Yorum: 0

İstikrar dönemi yaşıyoruz

Başbakan Davutoğlu,"28 Şubat şartlarından bugüne, 12 yıldır birçok vesileyle halktan tekrar tekrar meşruiyet gücü alan, demokrasiyi güçlendiren bir siyasi istikrar dönemi yaşıyoruz" dedi.

İstikrar dönemi yaşıyoruz

Başbakan Ahmet Davutoğlu, 28 Şubat şartlarından bugüne, 12 yıldır oldukça çok vesileyle halktan tekrar tekrar meşruiyet gücü alan, demokrasiyi güçlendiren bir siyasi istikrar dönemi yaşandığını belirterek, 'Bir kere daha geçmişle, o yıllarla bu yılları karşılaştırarak, vurgulayarak söylemek istiyoruz ki bundan sonra da Türk siyasetindeki en esas hususiyet, milletten gücünü piyasa politik iktidarların sağladığı politik istikrar olacaktır' dedi.

Davutoğlu, 15. MÜSİAD Uluslararası Fuarı'nın gala programındaki konuşmasında, 1996'da 'Benzer düşünceye, benzer vizyona sahip ayrıcalıklı ülkelerden iş adamlarını bir salonda, bir toplantıda bir araya getirilip, ati planlaması yapılabilir mi?' meselesinde detaylı görüşme yaptıklarını, teorik bir çerçeve hazırladıklarını, sloganlar saptama ettiklerini anlattı. 

Uluslararası fuar kararının 1999'da alındığını hatırlatan Davutoğlu, 'Aslında o 3 yıl içerisinde yaşanan değişim, Türkiye'de, MÜSİAD'da ve dünyada oldukça çok şeyi söylemek için yeterli veri sağlamaktadır bize. O yıllarda, 'eski Türkiye' diyebileceğimiz zamanlarda 1996'da heyecanla başlayan o çalışmalar 1999'da bir çeşit karamsarlığa bürünmüştü. Çünkü Türk demokrasisi kocaman bir vuruş yemişti' diye konuştu.

Davutoğlu, 3 özelliğin, o dönemler ile şimdi arasındaki, 'yeni Türkiye' ile 'eski Türkiye' arasındaki farkı ortaya koyduğunu dile getirerek, şöyle devam etti:

'O yıllarda demokrasi ciddi bir hasar görmüş ve iç istikrarı sarsılmış bir memleket içerisinde iş adamlarımız, iş adamları örgütlerimiz bir ati vizyonu geliştirmek meselesinde ciddi sıkıntılar yaşıyorlardı. Bir 28 Şubat tecrübesi yaşanmıştı. İş dünyasının 'şu ve ya bu ideolojiye mensup' diye ayrıştırıldığı ve politik istikrarın ciddi vuruş yediği, ulus ile devlet arasındaki uçurum biçimine gelmiş, derinleşmiş sorunların yaşandığı, iç tehdit tanımlamasının yaşamın her etabına sirayet ettiği yıllardı o yıllar. Aynı çağda ciddi ekonomik krizler de yaşandı. 1996'da ilk iş forumu toplantısı yapıldığında, 1994 krizinin hüzünlerini aşmaya çalışıyorduk. 1999'da ise 2001'de olacak sıkıntıların ön olup bitenleri gelmeye başlamıştı ve nihayet Türkiye, o zamanlarda dünyaya kapalı bir ekonomi, politika anlayışıyla uluslararası bölgede etkisini kaybeden bir memleket konumundaydı. Şimdi o günden bugüne değiştirmek gene bu 3 eksende tanımlayabiliriz. 28 Şubat şartlarından bugüne, 12 yıldır oldukça çok vesileyle halktan tekrar tekrar meşruiyet gücü alan, demokrasiyi güçlendiren bir siyasi istikrar dönemi yaşıyoruz. O yıllarla bu yıllar arasındaki esas fark, devletin ulusal kaynakları kullanma ve milletten takat almaya dayalı politika anlayışıdır. Bir kere daha geçmişle, o yıllarla bu yılları karşılaştırarak, vurgulayarak söylemek istiyoruz ki bundan sonra da Türk siyasetindeki en esas hususiyet, milletten gücünü piyasa politik iktidarların sağladığı politik istikrar olacaktır.'

İkinci özelliği, 'Küresel ekonomik krizin yaşandığı çağda bile kalkınma hızıyla, gelişme rakamlarıyla, artan ihracatıyla dünya ekonomisinde yükselen konumunu sürdüren Türkiye gerçeği' halinde tanımlayan Davutoğlu, 1990'lı yıllarda ciddi siyasi istikrarsızlıklarla tetiklenmiş, ekonomik krizler yaşayan Türkiye'nin, son 12 yılda gayrisafi ulusal hasılasını yaklaşık 4 misli, ihracatını nerdeyse 5 katı artırdığını kaydetti ve artışın ardındaki esas gücün, ulusal iradenin, ekonomik alanda gücünü milletten alan yepyeni bir perspektifle memleket kaynaklarını kullanımı olduğunu söyledi.

Davutoğlu, son rakamların Türk ekonomisindeki sıhhat işaretinin verilerini sunduğunu anlatım ederek, şu ayrıntıları paylaştı:

'Ekim ayında ihracatımız geçen senenin tıpkı ayına oranla yüzde 7,3 artarken, ithalatımız yüzde 1,5 geriledi. İhracatın ithalatı karşılama oranı, geçen yıl ekim ayında yüzde 61,9 iken, bu yıl ekim ayında yüzde 67,4'e yükseldi. Yılın 10 ayında ihracatımız yüzde 5,6 artarak, 131,5 milyar dolara ulaştı. Aynı çağda ithalatımız, yüzde 3,9 düşerek hariç ticaret açığımızın yüzde 18,2 gerilemesine yol açtı. Şimdi bu ekonomik veriler, gerçekte demokrasiyle, dünyaya açık Türkiye içerisinde irtibatı verici verilerdir. Dolayısıyla bundan sonra 90'lı yılların politik istikrarsızlıklar içindeki, ekonomik kriz yaşayan, dünyaya kapalı Türkiye'sinin yerine, şimdi politik istikrar, ekonomik kalkınma ve küresel ekonomiyle bütünleşmiş yeni bir Türkiye anlayışı ikame etmiştir.'

'Küresel ekonominin gelişimi bağlamında çok ciddi tedbirler alınmasına gereksinim var' 

Başbakan Ahmet Davutoğlu, MÜSİAD'ın başlattığı Uluslararası Fuar ve İş Forumu'nun mahiyet değiştirerek, 123 ülkeden 7 bin, Türkiye'den 200 bin katılımcının katkıda olduğu fazla fazla geniş kapsamlı ekonomik platform biçimine dönüştüğünü belirterek, MÜSİAD Genel Başkanı Nail Olpak ve ekibini tebrik etti ve Türkiye ekonomisine katkılarından ötürü teşekkür etti.

Türkiye'nin 1 Aralık'tan itibaren G20 dönem başkanlığını üstleneceğini hatırlatan Davutoğlu, MÜSİAD Uluslararası Fuarı ve İş Forumu'nun da bu kapsamda mahiyet değişimine gereksinimi olduğunu dile getirdi.

Davutoğlu, 2 hafta evvela Avustralya'da G20 Zirvesi'ne katıldığına değinerek, şunları anlattı:

'Dünya ekonomisinin en kocaman 20 ülkesi, liderleri ve teknik kadrolarıyla, ayrıca girişim dünyasının en mühim isimleriyle Avustralya'da buluştuk. Oradaki tartışmalarda en esas hedef, dünya ekonomisinin durağanlıktan, durgunluktan, resesyondan çıkarak tekrar gelişme trendi yakalamasıydı. Bütün liderlerle mutabık kaldığımız stratejik perspektif, dünya ekonomisine tekrar yüzde 2 kalkınmayı ortalama şekilde sağlamaktı. Dünya ticaretinde geleneksel şekilde yüzde 7-8 sıralarında bulunan büyümenin son zamanlarda yüzde 2-3'e gerilediği düşünülürse, gerçekte küresel ekonominin gelişimi bağlamında çok ciddi tedbirler alınmasına gereksinim var. Orada bu tedbirleri konuştuk.

Temelde 2 yaklaşımın öne çıktığını görüyoruz. Bir kanat ve kimi ülkeler, dünyada talebi tekrar uyandırarak, ekonomik canlılığın önünü açmaya çalışırken, diğer kimi devletler bilhassa enflasyonist baskıdan kaçınabilmek için daha hummalı politikalara ve daha anti-enflasyonist istek kısıtlayıcı politikalara yöneliyorlar. Tabiri caizse bir kriz karşısında iki ayrı eksene doğru bir kayış söz konusu. Biz Türkiye olarak, orada da dile getirdiğimiz gibi hem mali disipline ve sağlam finansal yapılara dayalı anti-enflasyonist politikaları yürütmek hem de dünya ekonomisinde de memleket ekonomisinde de büyümeyi tıpkı anda gerçekleştirmek perspektifini liderlerle paylaştık. Önümüzdeki zamanın en esas konusu da bilhassa bizim dönem başkanlığımızda bu olacak.' 

Muhabir: Andaç Hongur

ETİKETLER: İstikrar , dönemi , yaşıyoruz
Haber Kaynağı: MALATYA GÜNCEL
Malatya Haber
Malatya Haber
Malatya Güncel Haber