Seyran Park
Doğa Veteriner Kliniği
SON DAKİKA
23 Nisan
Hakkı Yiğit

Kendimizi Kandırmayalım

27 Mayıs 2009 - 12:48 Yorum: 2

Şiddet…

İnanan-inanmayan, dindar-ateist, erkek-kadın, genç-yaşlı toplumdaki herkesimin kanayan yarası…

Şiddet üzerine, bilhassa ailede şiddet üzerine çok şeyler söylenip yazılıyor…

Çeşitli program, sunumlar, faaliyetler sergileniyor…

Bazı sivil toplum örgütleri bu işle birinci derecede ilgileniyorlar…

Elbette bunlar güzel…

Şiddetin olduğu yerde fert ve toplum olarak gösterilmesi gereken tepkiyi, alınması gereken tavrı almazsak bu virüs hızlı bir şekilde yayılıverir, yayılıyor da…

Onun içindir ki her kişi, kurum, kuruluş kendi konumda meseleyi aklıselim değerlendirip üzerine düşeni yapmakla yükümlüdür…

Şiddetin olduğu yerde zulüm vardır…

Zulüm, kendisine karşı ancak adil ve dik bir duruş sergilenmekle bertaraf olunur.

Adalet; ne başkasının hakkını çiğnemek, ne de hakkını başkasına çiğnetmemek, yedirtmemek değil midir zaten…

Her bireyin fıtratında, yaratılışında şiddet vardır…

Şiddetin olmadığı varlık insan değil, melektir…

Yaratıcı bu virüsü insanın içine yerleştirmiş…

Bu ve benzeri virüsler ile insan olmaya namzet yaratılan canlı, ancak insan oluverir…

Bu yaratılıştaki gayenin, imtihanın püf noktasıdır…

Hastaya deva için verilen birçok ilaç mikrop ve virüslerden oluşmuyor mu?

Hasta olmamak için yaptığımız birçok aşı, tamamen bünyeyi mikroba karşı dayanaklı hale getirmenin gayreti değil midir?

Bana öyle geliyor ki en az senede bir defa yerine getirmekle yükümlü olduğumuz “kurban ibadeti” insanda var olan bu şiddetin dışa atılması içindir…

Elbette kurban ibadeti sadece bunun için değildir, ancak bir hikmeti de bu olabilir bence diyorum…

İnsanın içinde dercedilen şiddeti nasıl yönlendirmesi gerektiğinin yolunu gösteriyor…

Şiddet konusunu ele alan birçok kişi ve kurum meseleye daha çok işin sonucundan başlıyorlar…

Hâlbuki şiddeti doğuran sebeplerden işe başlamak elzemdir…

Hastayı tedavi etmek için seferber olmak güzel hoştur da, hastalığa yakalanmamak için gerekli aşı ve önlemleri almak daha çok önem arz etmez mi?

Günümüzde şiddete meyilli olan bireylerin, şiddet gösterenlerin çoğunun şiddeti ailesinden aldığını kim inkâr edebilir…

Çocuklarına “öldürürüm”, “asarım”, “keserim”… deyip, tokat indiren anne-babanın evlatlarından şiddet görmelerinden daha tabi ne olabilir ki?

İnsan ne yerse o olur zira…

Yazılı ve görsel basında şiddet ihtiva etmeyen bir haber, dizi, film ne ölçüde reyting görür…

Kurtlar Vadisi"ni bir kaldırılmaya çalışırsın bakalım…

O gün yer yerinden oynar…

Öyle ki ibadetlerimize dahi şiddeti karıştırmayı bir ciddiyet olarak görür olduk…

Namazda önümüzde geçen çocuklarımıza kim bilir kaç kere sille indirmişizdir…

Yılanın başını küçükken ezmeli…

Ama biz ne yapıyoruz…

Çoğu kez şiddet gören çocukların, kadınların, erkeklerin hangi numarayı, hangi kurumu arayacaklarını, kime sığınacaklarını nasıl bir korunma kendilerine verileceklerini bol bol aktarıyoruz seminerlerde, broşürler dağıtıyoruz…

Ve araya reklâmımızı da sıkıştırıvermeyi ihmal etmiyoruz çoğu kez…

Seminerler verilmesin, hakları bildirilmesin mi?

Elbette verilsin, bildirilsin ama öncelikleri karıştırmamak lazım…

Genellikle hep şiddet görenlerin hak ve hukuklarından bahsedip duruyoruz…

Hak ve hukuk sahibi olmak için görev ve mesuliyetlerimizi göz ardı ediyoruz…

Hakkın olduğu yerde sorumluluk olmaz mı?

Hem sorumluluk haktan önce gelir çoğu kez…

Demek istediğim o ki, bu yaklaşım ve metotla şiddet vakaları çözülmez…

Ben böyle tedbirlerle bu işin çözülmeyeceğine inanmıyorum…

Aklıselim davranmak lazım…

Her fert ve kurum öncelikle Aileyi merkeze alarak meseleye yaklaşması lazım…

Bireysel ve toplumsal haklarımıza sahip çıkmanın yolu “bireysel ve toplumsal” olarak öncelikle yapmamız gereken, yerine getirmemiz gereken vazife ve sorumluluklarımızın olduğunu bilmemiz gerekiyor…

Kendimizi kandırmayalım…

 

YAZARIN DİĞER YAZILARI