Seyran Park
Doğa Veteriner Kliniği
SON DAKİKA
23 Nisan
Hakkı Yiğit

Krizlerle Olgunlaşan Demokrasimiz

28 Haziran 2011 - 22:25 Yorum: 3

İçinde bulunduğu atmosferi, mekânı, toplumu, dünyayı iyi okuyabilenler için “krizler” gelişmenin tetikçisidir…

Birçok fert, toplum ve milletin tarihindeki krizler, daha iyiye sahip olmanın “mihenk taşı” olmuştur.

Krizler bir arayışın başlangıcıdır…

Zihnin, alternatif düşünce adına zonklanmasına bir çağrıdır…

Bu böyle olmasına rağmen hiçbir zaman kriz istenmez…

“Krizleri seviyor” “krizden medet ummak” sağlıklı bir bireyin, toplumun, milletin ruh haleti değildir…

Hele krizlerle iftihar etmek akıl ve vicdan sahibi olan hiç kimsenin işi ol(a)maz.

Ama ne yaparsınız ki, hani derler ya, “huyum kurusun ben buyum işte… Seveceksen böyle sev…”

Ülkemiz de krizleri çok seviyor galiba…

Hiçbir seçim, müspet gelişme, özgürlükler, haklar… vs. yoktur ki krizlerle elde edilmiş olmasın…

Her bir seçim öncesinde “ölüm-kalım meseleleri” bitiveriyor…

Seçmenler bu kriz psikolojisinde oyunu kullanıveriyor, kararını veriyor, safını belirleyiveriyorlar çoğu zaman…

Seçmen, vatandaş gönlüne, vicdanına kulak vererek kendince hareket edemiyor…

Hali-hazırdaki mevcut durumu, krizi göz önünde bulundurarak bazen kendine rağmen oyunu kullanmaya, karar vermeye, sevmeye mahkûm oluyor…

Çekişmeli geçen maçlar için “ne çekişmeli bir maçtı” değerlendirmesi bizde “ne çekişmeli bir seçim kampanyasıydı” na dönüştü…

İşin garip tarafı da, her ne kadar kendisine mikrofon uzatılan vatandaş ve ehl-i ilim uzmanlar(!) “yok, efendim vatandaş seçim meydanlarında falan feşmekân sözleri işitmek, manzaralar görmek istemiyor” nevine sözler sarf etseler de, vatandaş krizleri “bal” gibi seviyor ve krizsiz geçen seçimlere –çok şükür mü desem bilmiyorum ki- seçim demiyor…

Ne de olsa “Tv dizilerinde, filmlerde şiddetten şikayetçi olup da şiddet içermeyen dizi ve filmleri izlemeyen, şiddet ve müstehcen haller arz etmeyen görüntüleri tıklamayan ben-i ademleriz…”

Ancak ülkemizin “krizlerle yaşamayı bilme” melekesini kazanması, bağışıklık kazanması “kara-kışa, yağışa-soğuğa aldırmadan sokakta donsuz, yalın ayak, giysisiz gezip de hasta olmayan veletlerin varlığı” kadar güzel olsa gerek…

Sözüm ona demokrasinin duayenleri sayılan birçok millet “Beydağı’nda kar yağınca konforlu evinde hastalanan yeni yetme nesiller” gibi…

Bu durum tabi ki insana çoğu zaman “çok şükür…” dedirttiriyor ve içten içe de fahırlandırıyor…

Ayrıca, bizler “çile ve ızdırabın” insanı olgunlaştırdığına inanan bir kültürün çocuklarıyız…

Bunun için olda gerek Necip Fazıl, “Çilesiz suratlara tükülesim geliyor” der.

Bektaşi’nin yaklaşımı içinde bu kavrama yaklaşılınca nur topu gibi krizlerin doğuvermemesi elden mi?

Tasavvufi yaklaşım içinde “Çile” insanı olgunlaştırırken, Türkiye gerçeğinde de “krizler” “Demokrasimizi olgunlaştırdı, olgunlaştırıyor”

İşte bu pencereden bakınca “krizler bir rahmet” oluveriyor ey okur!…

Atatürk’ün Samsun’a çıkışından tutun da Sivas Kongresine; Tek partili yönetimden tutun da çok partili sisteme geçişe; din dersinin zorunlu hale gelmesinden tutun da 163. Maddenin kalkmasına; Cumhurbaşkanının halkın seçmesinden tutun da 12 Eylül Darbesinin sorgulanmasına kadar… hangi birinin krizsiz gerçekleştiğini söyleyebilirsiniz ki?

Biraz sabır, biraz sağduyu, biraz zaman, biraz empati ile bu günlerde bahara gebe olur yahu!…

Bu erdemler olunca hilekâr, sahte analar er geç kazdıkları kuyuya kendileri düşerler…

Ümitvâr olunuz… 

Çünkü Ahmet Turan Alkan’ın da işaret ettiği gibi halen “itina ile kriz çıkarabilecek cengaverlerimiz” var…

Necip Fazıl ne der:

 “Ey düşmanım, sen benim ifadem ve hızımsın;
Gündüz geceye muhtaç, bana da sen lazımsın!..”
der.

Hal böyle olunca da Çetin Altan’ın tavsiyesinden daha güzel size ne önerebilirim ki

“Enseyi karartmayınız…”

YAZARIN DİĞER YAZILARI