Seyran Park
Doğa Veteriner Kliniği
SON DAKİKA
23 Nisan
Ramazan Durmuş

“Mektup…”

14 Nisan 2012 - 23:53 Yorum: 1

 

Ankara Gölbaşı Belediyesi’nin 47. kuruluş yılı çerçevesinde bir şiir gecesi düzenlendi. Mehmet Akif Ersoy Kongre ve Kültür Merkezi’ndeki gecede Mogan Edebiyat ve Şiir Atölyesi sanatçıları söyledikleri şarkı ve şiirlerle “Mektup” konusunda mesajlar verdiler. Gerçekten çok duygulandım, öyle sanıyorum ki salonu dolduranlar da duygulandı.

Oyunun Yönetmeni Halis Bozkurt Hoca, her ayın bir gününde hoşça vakit yaşatmayı amaçladıklarını belirtti. Bozkurt Hoca, mektubun insanların unuttuğu bir değer olduğuna dikkat çekerek, mektubun teknoloji kurbanı olduğunu ve yerini başka iletişim araçlarının aldığını söylüyordu.

Gerçekten de çocukluğumda doğduğum kasaba Polat’ta okuma yazma bilmeyen anaların ve gelinlerin asker eşlerine gönderdikleri mektupları yazan ve okuyan birisi olarak program, beni başka dünyalara götürdü.

Bozkurt Hoca, salonu dolduran Gölbaşılılara, “En son ne zaman mektup yazdınız” derken üzerime alındım ama sonra siz kıymetli okurlarıma yazdığım bu yazıları düşününce kendi kendimi teselli ettim. Öyle ya bir yazar için yazıları okurlarına mektup değil midir?

Program arasında tüm misafirlerin eline tutuşturulan isimsiz bir mektup vardı ve bambaşkaydı. Sizlerle bu mektubu paylaşmak istiyorum:

“Merhaba...

Bu gün size sesleniş aracımız, birkaç kuşak geride yaşamış insanların yakından tandığı, bir çoğumuzun da bildiği ama kullanmadığı “Mektup” olacaktır.

Geçmiş yaşantısında mektupla tanışmış olanlar kim bilir ne kadar zaman sonra tekrar bir mektup aldılar. Geçmiş yaşantılarında mektupla tanışmamış olanlarınsa bu ilk mektupları. Her ne şekilde olursa olsun sonuçta mektubun yerini başka iletişim araçlarının aldığı günümüzde size yazılmış bir mektup var elinizde ve bu mektubun cümlelerinde birlikte hayat üzerine bir söyleşide bulunacağız. Lütfen bu mektubu okuyun...

Bir an durun düşünün, kendinize dışarıdan bakın. Nasıl görüyorsunuz? Olmak istediğiniz yerde misiniz? Eğer değilseniz neden? En son kendiniz için ne zaman bir şey yaptınız ve nasıl hissettiniz?

Yaşamın akışına kapılıp kendinizi ne çok unutup, ihmal ettiniz değil mi? Sadece kendinizi değil, sevdiklerinizi de. Oysa ki zaman akıp gidiyor ve geçen zamanı bir daha yaşama şansınız asla olmayacak. Eğer anne ve baba iseniz çocuğunuzla sohbetlerinizin süresini hiç düşündünüz mü? Onların dünyasına girip, onları anlamaya çalıştınız mı?

Gelin birlikte bir şey yapalım. Önce derin bir nefes alalım. Akciğerlerimize bolca oksijeni dolduralım. Sonra beynimizin içinde ne kadar kaygı varsa onların hepsini bir kenara bırakalım. Neden mi? Çünkü onlar bizi yoruyor, içinde bulunduğumuz zamandan uzaklaştırıyor. Onlar bizim yarınlara kırgın, suçlu, bitmemiş işlerle yürümemize neden oluyor. Bunu kendimize yapmaya hakkımız var mı?

Oysa ki biz insanız. Hatalarımız, yanlışlarımız olacaktır. Onlarla büyüyeceğiz. Onlarla olgunlaşıp yaşamı tanıyacağız. Hatalarımızda birlikte sevmemiz gerekiyor kendimizi ve bütün insanları. Süreç içerisinde sürekli kendimizi onarmamız gerekiyor. İçimize kapanmamamız. Hissettiklerimizi paylaşmamız ‘İnsanı insandan ötürü sevmemiz’ gerekiyor.

Haksızlıkların, yanlışların, acıların olmadığı bir dünya düşünmek yetmiyor. Yada yaşadığımız haksızlıkların, yanlışlıkların, acıların karşısında ‘neden ben’ sorusunu sormamız, yaşadıklarımızı değiştirmiyor. İnanın ki herkesin payına düşen haksızlıklar, yanlışlıklar ve acılar vardır. Yaşamın içinde var olmanın elbette ki bazı maliyetleri vardır.

Önemli olan yaşanılan olumsuzluklara rağmen güçlü olabilmektir. Doğrulabilmek, tutunabilmek ve yeniden kendimize, çevremize bağlanabilmek ve katkıda bulunabilmektir. Önemli olan geçmişimizle oluşturduğumuz bilinçle içinde bulunduğumuz anı verimli kullanabilmek ve yarınlara cesurca yürüyebilmektir.

Kırgınlığınız her ne ise ona teslim olmayalım. Olmayalım ki yeni başlangıçlar yapabilelim. Olmalıyım ki cömert dünyamızın bize sunduğu yeni kapıları görme ve o kapıların kilidini açabilme şansımız olsun.”

Mektup önemli bir uyarıda da bulunuyordu:

“...Umudu hiçbir zaman tüketmeyelim. Çünkü en son umut ölür. Eğer umudu tüketir isek bu bizim de tükenmiş olduğumuz anlamına gelir.

Bu günün tarihini bir kenara yazın. İçinizdeki insanı konuşturun, göreceksiniz akarsular gibi çağıldayacak, coşacak, çoğalacaksınız. Kendinizi kurtardığınız an, insanlığa hizmetin anı olacaktır.

Evrene gelişinizin bir sebebi vardır. Çünkü evren bir bütündür. Herkes ve her şey birbirine bağlıdır ve birbirine mecburdur. Birinin başarısı ya da yanlışı tüm evrenin başarısı ya da yanlışı anlamına gelmektedir. Tıpkı bir bedenin hücreleri gibi.

İnsana ve evrene ayrıştırmacı bir düşünce biçimi ile yaklaşan hiçbir görüş başarılı olamaz. Çünkü biliyoruz ki kendimize, diğer insanlara, doğaya ve evrene karşı sorumluyuz. Çünkü biliyoruz ki hepimiz aynı bütünün parçasıyız ve kaderimiz birbirine bağlıdır.

Sesiniz başka seslere karışsın, sözünüz başka sözlerle bütünleşsin, sevginiz insanı ve evreni kucaklasın.

Sevgiyle kalın...”

Evet, sağolasın Bozkurt hoca, sağolasınız Mogan Edebiyat ve Şiir Atölyesi sanatçıları...

Şehidimiz Caner Kesimal’ın sözüyle yazımıza nokta koyalım:

“- Ölürsem n’olur? Annem hariç herkes unutur!”

YAZARIN DİĞER YAZILARI