Seyran Park
Doğa Veteriner Kliniği
SON DAKİKA
23 Nisan
Güncel 20 Ağustos 2015 - 19:16 Yorum: 0

Müslümanlık mı dediniz?

Ömer b. Abdülaziz…

Müslümanlık mı dediniz?

Ömer b. Abdülaziz…

Anne tarafından Hz. Ömer (r.a)’ın torunu…

Hurafa-i Raşid’in (dört büyük Halife Hz. Ebubekir, Hz. Ömer, Hz. Osman, Hz. Ali)’den sonra beşinci büyük halife…

Halife olmadan önce Medine Valisi…

O dönemin şartları içinde ikbal ve ihtişam içinde yaşayan bir zat…

Halife olunca herkes nasıl bir hayat yaşayacak diye merak içinde…

Ancak O halife olur olmaz insanları şok edecek bir hayat sergiler…

O güne kadar kullandığı tüm kıymetli eşyalarını satar ve elde ettiği geliri Beytülmâl’e devreder.

Vezirine kendisine kumaş almasını ve ondan kendisine elbiseler diktirmesini emreder.

Vezirinin kıymetli kumaşlar alması üzerine:

“Bu kıymetli kumaşlardan giyecek olsaydım ne diye bende mevcut olan o kıymetli eşyalarımı sattım ki?” der ve kabul etmez.

Bunun üzerine bu kez veziri çok basit kumaş alır.

Bu defa da “Bir halifeye bu kadar basit derecede kıyafet giymesi yakışmaz” der.

Ve nihayet ortada buluşurlar.

Hanımı Hz. Fatma da önceki halifenin kızıdır.

O da gösterişli, varlıklı bir hayat yaşamaya alışmış bir bayan…

O’na da:

“Ey Fatıma! Eğer Cenab-ı Hakk’ın lütfuyla yarın ehl-i cennetlikten olursak ötede de benim zevcem olmak ister misin?” diye sorar.

“-Tabi isterim” diye cevap alınca;

O halde senden bir ricam var.

Sende kendinde var olan kıymetli hususi eşyalarını Beytülmâl’e ver. Seni dünyanın süsü, serveti ile değil ahlâk ve faziletlerinle süslenmiş bir şekilde görmek isterim.”

Hz. Fatım’a Halife olan eşinin bu talebine olumlu cevap verir ve ziynetlerini Beytülmâle devreder.

Maalesef, halifeliği 2yıl 6 ay devam eder.

Kendi idaresi döneminden menfaatlere, köşeleri kapmalara, makamlara ulaşamayacaklarını anlayanlar tarafından zehirlenerek şehit edilir.

İşin daha acı tarafı da bunu yapanların kendi akrabalarından olmasıdır.

Zaman, mekan, nesil, yöre, çağlar değişse de ben-i adem’in yapısı, hırsları, zaafları, istekleri, hileleri değişmiyor…

İslam, adalet, hizmetkâr, dava deyip kendilerince idareye, yönetime soyunan dünün İslamcılarının mücahitlikten mütahitliğe devşirmelerini görünce,

Kendi yumurtasını pişirmek için komşusunun, milletinin, insanların, anne-babaların, eşlerin evlerine ateş düşürenleri gördükçe,

Kendi makamı için her şeyi feda edenleri gördükçe,

Geldiği makamları babasının çiftliği gibi tepe tepe kullananları gördükçe,

Harun gibi gelip Karun gibi olanları gördükçe,

“Devlet malı deniz yemeyen Keriz” batıl sözlere iman edercesine malı yürütenleri gördükçe,

Ve bütün bunları yüce mukaddes dava adına yapıldığına dair düşünceleri dillendirenleri gördükçe,

“Ama öncekiler, berikiler, şunlar, bunlar da yapıyorlardı…” diyenleri gördükçe;

Nefsin ve şeytanın mırıltısı, ninnisi olan “Bal tutan parmağını yalar” sözlerini duydukça;

güzelim dinimiz, değerlerimiz, hayallerimiz, ümitlerimiz, tarihimiz, ecdadımız, yarınlarımız, adına üzülmemek elden mi?

Ve “ben insanım” diyenin “insanlığından” utanmaması elden mi?

Bütün bunlar karşısında gel de Akif’i rahmetle yad etme…

“Müslümanlık nerde! Bizden geçmiş insanlık bile…

Adem aldatmaksa maksad, aldanan yok, nafile!

Kaç hakiki Müslüman gördümse, hep makberdedir;

Müslümanlık, bilmem amma, galiba göklerdedir;

Hakkı Yiğit

Haber Kaynağı: MALATYA GÜNCEL
Malatya Haber
Malatya Haber
Malatya Güncel Haber