Seyran Park
Doğa Veteriner Kliniği
SON DAKİKA
Abdullah Demirel

Nereye gidiyoruz?

21 Nisan 2011 - 15:29 Yorum: 1

Kur’an-ı Kerim’e göre, Allah insanı yaratacağı zaman meleklere bunu söyleyince melekler, yeryüzünde bozgunculuk yapacak ve kan dökecek birini mi yaratacaksın, oysa biz seni sürekli överek anıyoruz deyince Allah meleklere: -Şüphesiz benim bildiğimi siz bilemezsiniz deyip ilk insan Adem’i yaratıp meleklere, ona secde etme emrini verir vermez melekler emri yerine getirdiği halde şeytan büyüklük taslayıp emri yerine getirmez ve o andan itibaren Allah’ın rahmetinden kovulur. O da bunun üzerine büyük bir iddia ile Allah’a; -şüphesiz senin beni azdırmana karşılık ben de insanı senin yolundan alıkoyacağım der. Allah da şeytana; -Ben de muhakkak ki; sen ve sana tabi olanları yakıtı insan ve taşlardan oluşan cehenneme atacağım, fakat Allah’a gönülden bağlı kullarım müstesna der.

O günden itibaren insanlık tarihiyle beraber iyilikle kötülük mücadelesi başlamıştır. Bütün bu hadiseleri yaratan da yine Allah’tır. Çünkü O, ebedi ve ezeli olup mahlukatın yaşayacağı her şeyi, muhafaza altındaki levhaya tek tek yazdırmıştır. Bu levhanın adı Levhi Mahfuzdur. Yazılan yazılmış ve kalem kurumuştur artık. Yaşanacak her şey yazılmış, günü, saati, dakikası, saniyesi ve salisesi gelince büyük bir hızla yaşanmaya başlamıştır artık.

Bu aynı zamanda insanlığın kaderini de içinde barındıran “KADER”dir. Yaşanınca da kaza adını almaktadır. Yani bizim hangi anne babadan hangi tarihte ve nerede dünyaya geleceğimiz, bütün hayatımız, nerede nasıl öleceğimiz ve her şey yazılmış ve artık kalem kurumuştur. Yani kader değişmez.

Dolayısıyla geçmişe takılıp kalmak veya geleceğe dair yersiz kaygılar duymak, İslamiyette yoktur. Çünkü bizler kadere inanmış insanlarızdır ve her şey ilahi kader çizgisinin bir tezahürüdür.

Bizler bulunduğumuz anı en iyi bir şekilde yaşamak ve hızla geçen anlardan oluşan zamanı en iyi şekilde değerlendirmenin derdindeyizdir. Başka hiç bir endişemiz yoktur ve olamaz da. Bu, geleceğe dönük güzel işler planlamaya engel değildir. Çünkü bu da o anda yapılan bir iş olduğu için değer kazanır. Yani güzel niyetler, güzel düşünceler her zaman insanı güzel bir geleceğe götürür. Kötü düşünceler ve kötü niyetler ise her zaman insanı felakete doğru sürükler.

Ama zararın neresinden dönülse kardır. İnsan yanlış yolda olduğunu anlayınca o ana kadar yapıp ettiklerinden pişmanlık duymaya başlar. Öyle pişman olur ki bir daha aynı yanlış yola girmemeye karar verir ve bir daha da o yanlış yola girmez. Bu, gerçek bir tövbedir.

Gerçek tövbe eden insanın bütün geçmiş günahlarını Allah iyiliğe dönüştürmeye başlar. Yani neticelerini iyiye bağlar. Bu aynı zamanda büyük bir kazanımdır insan için.

Günah, insanın yaratılış özelliğidir. Hatta Allah, insan için; eğer sizler günahlarınızdan tövbe eden bir toplum değil de hiç günah işlemeyen bir toplum olsaydınız ben sizin yerinize günah işleyip tövbe eden bir toplum yaratırdım diyerek insanın yaradılış özeliğine ve ayrıca tövbe etmenin Allah nazarında ne kadar güzel karşılanan bir davranış olduğuna vurgu yapılmaktadır.

Hepimiz insanız. Hatalıyız. Günahlarımızı saymaya kalksak sayamayız. Çünkü çoğunun farkına bile varamamaktayız. Fakat Allah, günah olduğunu bilmeden yapılan davranışlardan bizi sorumlu tutmamaktadır. Fakat bilerek işlediğimiz günahlarda sorumlu olmakla birlikte tövbe edip bir daha o günaha dönmezsek Allah, o günahları da affedeceğinin garantisini bize vermektedir.

Madem ki bu böyle, tövbe etmek için daha ne duruyoruz. Şöyle diyelim mi içimizden: “-Ya rabbi. Bütün yapmış olduğum günahlardan dolayı ben çok pişmanım. Keşke yapmasaydım. İnşallah ben bir daha yapmayacağım.” Bunu tüm kalbimizle der, bir daha da bilerek işlediğimiz günahlara dönmezsek artık kendimize yepyeni, tehlikesiz, korkudan uzak, aydınlık ve geniş bir yol seçmiş oluruz.

Artık bu yolda rahatça yürüyebiliriz. Bu yolda zaman zaman rüzgar çıkıp bizi sağa sola itebilir. Olsun. Biz rüzgar diner dinmez tekrar doğrulup yola devam ederiz. Bu yol nereye çıkar dersiniz. Tabi ki; gerçek kurtuluşa. Karşılığı nedir denirse umulur ki “CENNET” tir. ALLAH’IN BİZİ SEVMESİ İSE HEPSİNDEN ÜSTÜNDÜR. Yunus Emre o yüzden demiş ya “-Gözümde ne cennet sevdası ne de cehennem korkusu. BANA SENİ GEREK SENİ.” diye.

YAZIYA YORUM YAP
UYARI! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderilen, yorumlar/yorumcuya aittir.
Hiç bir şekilde Malatyaguncel.com sorumlu değildir.
İHA tarafından geçilen tüm haberler, bu bölümde malatyaguncel.com editörlerinin hiçbir editoryal müdahalesi olmadan otomatik olarak ajans kanallarından geldiği şekliyle yer almaktadır. Bu alanda yer alan haberlerin hepsinin hukuki muhatabı haberi geçen İHA ajansıdır.
YORUMLAR 1
Yorumcu
İhsan KALENDER 22 Nisan 2011 - 00:45
YUNUS;* BANA SENİ GEREK SENİ* dedi. AŞKINI İLAN eyledi.Mecnun işin aslını anladığında kendini ÇÖLLERDE buldu! HALLACI MANSUR ise DELİ OLDU! * ENE-L HAK* dedi.KELLESİNDEN OLDU! Zaten AKLINI YİTİRMİŞ BAŞIN DÜNYADA işi neydi ki? Adını sanını öğrendiğim en DELİ AŞIK da HALLACI MANSUR-DUR.MECNUN falan yanında hava kalır! Sonraları böyük bir zat işin aslını öğrenmeye CEHT etti! Önüne gelene HALLACININ halet-i ruhiyyesini sorup durdu! Sualinin özeti de şu idi; HALLACI niye ENE-L HAK dedi? Yani nasıl oldu da HAŞA*BEN ALLAHIM* diye-bildi? ŞERİAT buna müsade edemezdi ya! Şeriat ZAHİRE hükmedrdi ya! O nedenle de KELLESİNİ kopardı.Sualine cevap arayan zat,nihayet BAĞDAT elinde böyük bir ALİM ile tanış olup cevabını buldu.Sorunun esası da şuydu; Alemlere RAHMET olarak gönderilen MUHAMMED a.s bile ENE-L HAK diyemezken,HALLACI gibi bir EVLİYA zat bu kelimeyi neden ve nası istimal edebilirdi? Verilen CEVAP şuydu; *MUHAMMED,bir UMMAN idi,ona nice nice nehirler ırmaklar çaylar dereler akardı da yine de DOLUP-TAŞMAZDI. Amma HALLLACI sadece bir KASE idi,DOLU bir KASE idi.BİR DAMLACIK İLAVE edilince TAŞARDI!* diye cevap alınca MÜTMAİN oldu.AŞKI TAŞIYACAK KALP'lerin muhtevası ne olmalı ki DOLUP-TAŞMASIN! Yani BANA SENİ GEREK SENİ diyebilecek KALP var mı bende? Ah ALPARSLAN'IM ah! Benim kalbim öyle malayani şeylerle dolu ki; ne sen sor ne de ben söyleyem! Hasılı bu muhteşem yazınız umulur ki;benim HASTA KALBİME DERMAN olur. Seni CANI GÖNÜLDEN TEBRİKLER ediyorum.
YAZARIN DİĞER YAZILARI