Kur’an-ı Kerim’e göre, Allah insanı yaratacağı zaman meleklere bunu söyleyince melekler, yeryüzünde bozgunculuk yapacak ve kan dökecek birini mi yaratacaksın, oysa biz seni sürekli överek anıyoruz deyince Allah meleklere: -Şüphesiz benim bildiğimi siz bilemezsiniz deyip ilk insan Adem’i yaratıp meleklere, ona secde etme emrini verir vermez melekler emri yerine getirdiği halde şeytan büyüklük taslayıp emri yerine getirmez ve o andan itibaren Allah’ın rahmetinden kovulur. O da bunun üzerine büyük bir iddia ile Allah’a; -şüphesiz senin beni azdırmana karşılık ben de insanı senin yolundan alıkoyacağım der. Allah da şeytana; -Ben de muhakkak ki; sen ve sana tabi olanları yakıtı insan ve taşlardan oluşan cehenneme atacağım, fakat Allah’a gönülden bağlı kullarım müstesna der.
O günden itibaren insanlık tarihiyle beraber iyilikle kötülük mücadelesi başlamıştır. Bütün bu hadiseleri yaratan da yine Allah’tır. Çünkü O, ebedi ve ezeli olup mahlukatın yaşayacağı her şeyi, muhafaza altındaki levhaya tek tek yazdırmıştır. Bu levhanın adı Levhi Mahfuzdur. Yazılan yazılmış ve kalem kurumuştur artık. Yaşanacak her şey yazılmış, günü, saati, dakikası, saniyesi ve salisesi gelince büyük bir hızla yaşanmaya başlamıştır artık.
Bu aynı zamanda insanlığın kaderini de içinde barındıran “KADER”dir. Yaşanınca da kaza adını almaktadır. Yani bizim hangi anne babadan hangi tarihte ve nerede dünyaya geleceğimiz, bütün hayatımız, nerede nasıl öleceğimiz ve her şey yazılmış ve artık kalem kurumuştur. Yani kader değişmez.
Dolayısıyla geçmişe takılıp kalmak veya geleceğe dair yersiz kaygılar duymak, İslamiyette yoktur. Çünkü bizler kadere inanmış insanlarızdır ve her şey ilahi kader çizgisinin bir tezahürüdür.
Bizler bulunduğumuz anı en iyi bir şekilde yaşamak ve hızla geçen anlardan oluşan zamanı en iyi şekilde değerlendirmenin derdindeyizdir. Başka hiç bir endişemiz yoktur ve olamaz da. Bu, geleceğe dönük güzel işler planlamaya engel değildir. Çünkü bu da o anda yapılan bir iş olduğu için değer kazanır. Yani güzel niyetler, güzel düşünceler her zaman insanı güzel bir geleceğe götürür. Kötü düşünceler ve kötü niyetler ise her zaman insanı felakete doğru sürükler.
Ama zararın neresinden dönülse kardır. İnsan yanlış yolda olduğunu anlayınca o ana kadar yapıp ettiklerinden pişmanlık duymaya başlar. Öyle pişman olur ki bir daha aynı yanlış yola girmemeye karar verir ve bir daha da o yanlış yola girmez. Bu, gerçek bir tövbedir.
Gerçek tövbe eden insanın bütün geçmiş günahlarını Allah iyiliğe dönüştürmeye başlar. Yani neticelerini iyiye bağlar. Bu aynı zamanda büyük bir kazanımdır insan için.
Günah, insanın yaratılış özelliğidir. Hatta Allah, insan için; eğer sizler günahlarınızdan tövbe eden bir toplum değil de hiç günah işlemeyen bir toplum olsaydınız ben sizin yerinize günah işleyip tövbe eden bir toplum yaratırdım diyerek insanın yaradılış özeliğine ve ayrıca tövbe etmenin Allah nazarında ne kadar güzel karşılanan bir davranış olduğuna vurgu yapılmaktadır.
Hepimiz insanız. Hatalıyız. Günahlarımızı saymaya kalksak sayamayız. Çünkü çoğunun farkına bile varamamaktayız. Fakat Allah, günah olduğunu bilmeden yapılan davranışlardan bizi sorumlu tutmamaktadır. Fakat bilerek işlediğimiz günahlarda sorumlu olmakla birlikte tövbe edip bir daha o günaha dönmezsek Allah, o günahları da affedeceğinin garantisini bize vermektedir.
Madem ki bu böyle, tövbe etmek için daha ne duruyoruz. Şöyle diyelim mi içimizden: “-Ya rabbi. Bütün yapmış olduğum günahlardan dolayı ben çok pişmanım. Keşke yapmasaydım. İnşallah ben bir daha yapmayacağım.” Bunu tüm kalbimizle der, bir daha da bilerek işlediğimiz günahlara dönmezsek artık kendimize yepyeni, tehlikesiz, korkudan uzak, aydınlık ve geniş bir yol seçmiş oluruz.
Artık bu yolda rahatça yürüyebiliriz. Bu yolda zaman zaman rüzgar çıkıp bizi sağa sola itebilir. Olsun. Biz rüzgar diner dinmez tekrar doğrulup yola devam ederiz. Bu yol nereye çıkar dersiniz. Tabi ki; gerçek kurtuluşa. Karşılığı nedir denirse umulur ki “CENNET” tir. ALLAH’IN BİZİ SEVMESİ İSE HEPSİNDEN ÜSTÜNDÜR. Yunus Emre o yüzden demiş ya “-Gözümde ne cennet sevdası ne de cehennem korkusu. BANA SENİ GEREK SENİ.” diye.