Seyran Park
Doğa Veteriner Kliniği
SON DAKİKA
23 Nisan
Siyaset 23 Ekim 2014 - 00:03 Yorum: 0

Önümüzdeki birkaç ay içinde istenilen noktaya gelinebilir

Başbakan Davutoğlu, çözüm süreciyle ilgili “Eğer sürecin muhatabı olan kesimler üzerine düşeni yaparsa önümüzdeki birkaç ay içerisinde istenilen noktaya gelinebilir” dedi.

Önümüzdeki birkaç ay içinde istenilen noktaya gelinebilir

Başbakan Ahmet Davutoğlu, El Cezire televizyonuna verdiği röportajın ikinci bölümünde, çözüm süreci ve bölgesel gelişmelere yönelik açıklamalarda bulundu. 

Türkiye’nin AK Parti iktidarı çağında belirlediği yalnızca Ortadoğu’ya dönük şekilde değil, Balkanlara, Kafkaslara ve Orta Asya’ya dönük şekilde belirlediği bir bölge politikası olduğunu belirten Davutoğlu, Türkiye'nin tek boyutlu bir memleket olmadığını belirterek, şunları söyledi: 

'Türkiye, çok sayıda bölgeyle tıpkı anda münasebet içinde. Bütün bu bölgelerde, bilhassa de Ortadoğu’da, hep şunu savunduk: Yüksek düzeyli politik diyalog, ekonomik karşılık ilişkilerle karşılıklı bağımlılık ve ekonomik ilişkileri yoğunlaştırmak, kültürel çoğulculuk ve yanında bir güvenlik havzası. Bunun için tüm komşu ülkelerle ve bilhassa de Ortadoğu ülkeleriyle hummalı temasa girdik ve gerçekte yakın vakte kadar bu konularda çok çok ciddi mesafeler aldık. Ancak Arap Baharı sorasında yaşanan gelişmeler ne yazık ki bizim muhatabımız bulunan devletlerin birçoğunda ciddi iç karışıklıklara sebebiyet verdi. Ben hep bölgesel politikaları bir yapıcı işbirliğine mi dayalı yok ise rekabete mi dayalı olduğuyla ilgili sınıflandırırım. Türkiye için her süre yapıcı işbirliğine dayalı politikalar ana oldu. Dolayısıyla bizim, bir tarafta doğru dünyanın en iri ordularından birine sahibiz ve herhangi bir biçimde Türkiye’ye bir tehdit olduğunda bunu karşılayacak güce sahibiz.'

AK Parti döneminde Türkiye'nin ordu gücü kadar yumuşak gücü, diplomasisi, kültürü, en önemlisi de demokrasisi, halk rızasına dayalı yaklaşımı ve ekonomik kalkınmasıyla bölgede bir sulh gücü olmaya çalıştığını kaydetti. Türkiye'nin, hiç bir süre lüzumlu olmadıkça orduyu kullanmadığını belirten Davutoğlu, 'Hep tercih ettiğimiz araçlar ekonomi, siyaset, diplomasi ve yumuşak efor araçları oldu. Şimdi de bence alana yeni askeri araçlarla girmek yerine bu barışçıl araçları kullanma vakti geldi ve ana sebebi ile buna yön değiştirmek lazım. Başka ülkelerle ilgili natürel hüküm eda etmek istemem lakin askeri yöntemlerin alanımızda artması bölgedeki istikrarı da huzuru da güvenliği de menfi yönde etkiliyor. Şimdi hep yanında bölgede kalıcı bir barışı inşa etmenin yollarını denemeliyiz' diye konuştu. 

Türkiye'nin yükselişi 

Davutoğlu, Türkiye’nin yükselişinden, Türkiye’nin takip ettiği siyasetten korkan taraflar olabileceğini belirterek, bu tarafların Türkiye’yi istikrarsızlaştırmak da isteyebileceklerini anlatım etti. Davutoğlu, şöyle konuştu: 

'Ancak burada bugün Suriye’ye dönük olarak, IŞİD’e, DEAŞ’a dönük olarak, oluşan koalisyonun bu taraflarla direk beğenisini kurmak doğru değil. Bu çeşit kanaatlere sahip bulunan çevrelerle ama Türkiye’nin bu yükselişinden birtakım çevrelerin, bilhassa de eskiden buyana bölgenin bütünleşmesinden, Türkiye’nin oluşturduğu muvaffakiyet hikayesinin, yani halkın rızasına dayalı yönetim. Bunlar bir dönem, bilhassa Davos’tan ve Mavi Marmara’dan sonra bilhassa Batı’da İsrail yanlısı çevrelerde böyle bir kanaat yaygın bir biçimde yer aldı. İsrail’e yakın batılı matbuat yayın organları çok çok ciddi kampanyalar yürüttüler. Hatta bu kampanyalar Arap dünyasında dahi tesirli oldu dikkat çekici ölçülerde. Türkiye’nin benimsediği ve ilkesel şekilde savunduğu fikirler -ki bunda hiç bir süre biz sözümüzü sakınmadık- bu çeşit çevrelerde bir huzursuzluklar doğurdu. Türkiye’ye dönük örnek olarak son çağda Türkiye’nin DEAŞ’la işbirliği yaptığına dair iddialar, hiç bir delile dayanmayan bu iddialar, o kadar çok çok Batı basınında işlendi ki hata bir algı oluşturulmaya çalışıldı. Burada maksat açıktı.'

IŞİD'e destek iddiaları

Türkiye'nin IŞİD'e destek verdiği yönündeki iddialarında kesinlikle gerçeği yansıtmadığını anlatım eden Davutoğlu, 'Herkes bilir ki DEAŞ eşi ülkelerden en iyi keyifsiz olacak devletler komşu bir ülkedir. Türkiye’nin DEAŞ’den ne menfaati olabilir ama bunu yayarak Türkiye’nin ve Türkiye’de halkın iradesiyle iktidara gelmiş bir yönetimin uluslararası bölgede meşruiyetini sarsmaya çalıştılar ve bu çeşit algı operasyonları hep gündeme geldi' değerlendirmesinde bulundu. 

Bu çeşit olayların Türkiye için yeni olmadığını belirten Davutoğlu, 2003’ten bu yana AK Parti iktidara geldiği ilk andan itibaren bugüne kadar çok sayıda kere içeride ve dışarıda bu çeşit hesaplar içinde olanlar, bu çeşit komplolar içinde olanlarla savaş ederek bu günlere geldiklerini vurguladı. Davutoğlu, şöyle devam etti: 

'Ama burada ciddi bulunan bizim muvaffakiyet hikayemizin esas sırrı halkın hükümetimize verdiği destek ve halkımızla yanında gerçekleştirdiğimiz iri kalkınma, ekonomik kalkınma, uluslararası itibarımızdaki yükseliştir. O bakımdan bazıları belki Türkiye’yi maksat listesine koyabilir ve ya bu yönde gayretler sarf edebilir ama kendi halkına güvenen bir yönetimi ve halkla entegre olmuş bir yönetimi herhangi bir biçimde etkisiz kılmak mümkündür değildir. Dediğim bunun şeklinde bunların Suriye’de oluşan veya  Suriye’de IŞİD’e, DEAŞ’ye karşı oluşan koalisyonlarla hevesi bulunduğu kanaatinde değilim.'

Bölgesel çatışmalar  

Davutoğlu, bölgedeki etnik ve mezhep çatışmalarına değinerek, bütün sıkıntıların kaynağının bu problemler olduğunu belirtti. Ortadoğu alanında o kadim kültürden gelen, çok çok eski kadim kültürden gelen bir özellik olduğunu vurgulayan 

'Bizim alanımızda hiç bir şehir, hiç bir mahalle tek ırka, tek mezhebe dayanmaz. Her şehrimizde ister bu İstanbul olsun, ister Bağdat olsun, ister Kahire olsun, ister Şam olsun, ister Kudüs, çok çok farklı ırkların, farklı kültürlerin bir arada yaşadığı şehirlerdir. Bu yüzyılda böyle bulunduğu bunun şeklinde geçen yüzyılda da böyleydi, bin sene evvela de böyleydi' diyen Davutoğlu, şöyle devam etti:

'Şimdi Batı'daki kavmiyetçilik ve tek tip millet oluşturma çabası ne yazık ki bizim şehirlerimizi, ülkelerimizi, bizim sahamızı böldü. Buralar Türklerin, buralar Arapların, buralar Kürtlerin diye çok sayıda bölge, İranlıların çok sayıda bölge gerçekte birbirleriyle iç içe geçmiş şehirler birbirlerinden koparıldı. Bu belde Sünni yoğunluklu, bu belde Şii yoğunluklu, bu belde Arap şehri, bu belde Türk şehri diyerek asırlarca bir arada yaşamış bulunan kavimler, milletler, ırklar birbirlerinden koparıldı.'

Türkiye'nin idealinin tekrar bu çok çok kültürlü Ortadoğu alanını oluşturmak ve korumak olduğuna dikkati çeken Davutoğlu,  'Bizim zenginliğimiz burada. Batıda hiç bir süre Avrupa’da bu tarz kadim eski belde gelenekleri olmadı' dedi.  Bugünlerde yazdığı bir kitabın Kahire kısmı üstünde çalıştığını anımsatan Başbakan Davutoğlu, şunları söyledi: 

'Bizde ise her süre Kahire’ye baktığınızda, çağımızda bir kitap yazıyorum Kahire bölümünü bitirmek üzereyim, bugün sabah Kahire’yi yazdım. kültürleri medeniyetle birlikteliği bağlamında ele alıyorum. Bir bölümünde İstanbul, bir bölümünde ise Kudüs’le Kahire’yi yanında ele aldığım bir bölüm var. Şimdi Kahire’de hangi ırkı öne çıkarabilirsiniz? Kahire’de her ırkın yardımı var. Hatta Kahire’ye ilk bakan şekilde gittiğimde El-Ahram’a bir alfabe yazmıştım. El-Ahram’daki o makalede 1517 tarihine de atıfta bulunmuştum. Böyle bir televizyon programında bana şunu sordu çok çok aydın bir sunucu: ‘Siz nasıl cesaretle 1517’den bahsettiniz. Halbuki 1517 bizim için işgal tarihidir’. Dedim, ‘Eğer 1517 sizin için işgal tarihiyse Kahire’nin tarihsel kalmaz’ zira ben Kahire aşığıyım, Kahire’yi çok çok severim. Osmanlılar’dan evvela orada Memlükler vardı, Kahireli değildi, Mısırlı değildi. Osmanlılar’dan evvela Eyyübiler vardı Mısırlı değildi. Biri Kürt, birisi Türk, birisi Çerkez, ondan evvela Fatimiler vardı Mısırlı değildi, ondan evvela Tolunoğulları vardı Mısırlı değildi, ondan evvela Abbasiler vardı Mısırlı değildi, ondan evvela Bizans vardı Mısırlı değildi, Roma vardı Mısırlı değildi. Böyle gidersiniz geriye doğru. Bu şey için de böyledir, Bağdat için, Şam için, İstanbul için. Bizim tarihimiz çok çok kültürlüdür. Bir müsamaha tarihidir. Şimdi bizim bu kültürü tekrar inşa etmemiz lazım. Halbuki dediğiniz bunun şeklinde şehirleri bu belde Sünni şehridir, bu belde Şii şehridir, Basra Şii’dir, Musul Sünni’dir dediğinizde Basra’nın da Musul’un da ruhuna ihanet etmiş olursunuz.'

Bu vaziyete karşı herkesin isyan etmesi gerektiğini, hiç bir kentin tek bir ırka münhasır kılınmaması gerektiğini vurgulayan Davutoğlu, Türkiye'ye 2002 yılında bir milyon Arap turist geldiğini şimdi ise bu rakamın 4,5 milyona yaklaştığını söyledi.

Davutoğlu, 'Biz İstanbul’u herkesin şehri şekilde görüyoruz. Buyursunlar tüm Araplar tüm şehirlerimize gelebilirler. Nasıl Şam, Kudüs, Bağdat, Kahire herkesin şehriyse. Bakın İstanbul’un kapalı en iri pazarlarından birinin ismi Mısır Pazarı’dır, Mısır Çarşısı’dır. Asya tarafındaki en iri caddenin ismi Bağdat Caddesi’dir ve Bağdat’a kadar gittiği düşünülür. En iri saraylardan birinin ismi Hidiv Kasrı’dır' dedi.

Mezhep ve soy ayrımcılığı

Mezhep ve soy ayrımcılığının Arap topraklarını yönetir bir vaziyete geldiği noktasına yer veren Davutoğlu, burada Türkiye'de bir vizyon farkının bulunduğunu belirtti. Söz konusu ayrımcılığın iri bir tehlike olduğuna gösteren Davutoğlu, 'Bakın 5 sene evvela biz Suriye ile vizeleri kaldırdığımızda, hala hatırladıkça üzülürüm, çok çok iri bir sıkıntı dolar içime, Velid Muallim’le imzaladık. Geldik sınırda hudut taşını kaldırdık. Sınır kapısını açtık. Benim düşüncem şuydu: Bütün Suriyeliler hüviyet dahi göstermeden Türkiye’ye girebilsin. Bütün Türkler de hüviyet dahi göstermeden Şam’a gidebilsin ve bu kurulmuştu. Ta ki Beşşar Esed kendi halkına zulmedene kadar' diye konuştu.

Aynı kapıdan sığınmacıların Türkiye'ye geldiğini kaydeden Davutoğlu, bir tek mülteciye dahi kapıda, 'sen Arap mısın, Kürt müsün, Türkmen misin, Sünni misin, Şii misin, Hristiyan misin' diye sorulmadığını vurguladı. Davutoğlu, şunları söyledi: 

'Çünkü bizim içi o hudut iki devletin sınırıdır lakin Antep’le Halep tarih şekilde kardeştir. Hatay’la Lazkiye tarih şekilde kardeştir. Kobani, Ayn el-Arap ile Suruç kardeştir. Biz bu sınırlara saygı gösterelim, hep bunu ben anlattım Arap dünyasında, her yerde, bu sınırlara saygı gösterelim lakin aynen Avrupa’da bulunduğu gibi, nasıl bir Alman Berlin’den Paris’e hiç pasaport göstermeden gidiyor, Türkler ve Araplar da gitsinler gelsinler. Bakın biz bunu Gürcistan’la yapıyoruz. Gürcistan’dan Türkiye’ye girenler pasaport kullanmıyorlar Karadeniz’de. Batum’dan Trabzon’a geliyor, Trabzon’dan Batum’a giderken kimlikle geçiyorlar. Biz bunu Ortadoğu’da yapabilirdik ama şimdi ne yazık ki bizim politik şekilde yapamadığımız bu vakayı terör grupları, milisler böyle geçer bir vaziyete geldiler.'

Artık alana vizyoner liderler gerektiğini anlatım eden Davutoğlu, şöyle devam etti:

'Hep yanında gelelim bu alana yeni bir biçim verelim ama yalnızca şu mezhepten diye kimse bir zalimi desteklemesin. Sadece benim ırkımdan diye kimse bir zalime sahip çıkmasın. Benim ırkımdan değil diye mazlumu sahipsiz bırakmayalım. Benim mezhebimden değil diye mazlumu acımasız şefkatsiz bırakmayalım. Burada prensipleri tekrar ortaya çıkarmak gerekiyor. Bizim tarihimiz, yanında tarihimiz ne kadar varlıklı ve güzelse cemilse sizin dediğiniz gibi, geleceği de gene biz kendimiz kuracağız. Başkası bize bir istikbal kuracak değil. Biz kardeşiz, tartışsak, kavga etsek dahi nihai kertede omuz omuza eda etmek zorundayız.'

Muhabir: Halit Gülşen

Haber Kaynağı: MALATYA GÜNCEL
Malatya Haber
Malatya Haber
Malatya Güncel Haber