Seyran Park
Refah Partisi
Doğa Veteriner Kliniği
SON DAKİKA
Sami Er
Hakkı Yiğit

Problemli İman-inanç Algımız

19 Ağustos 2014 - 00:08 Yorum: 5

İman, inanç; kuru bir bilgiden, ibaret değildir.

Muhtelif iman, inanç vardır ve bunların beslendiği kaynaklar farklılık arz edebilir.

Hıristiyanlık, Yahudilik (bozulmamış haliyle), İslam gibi İlahi dine müntesip olanların iman kaynağı elbette Cenab-ı Allah, peygamberler ve peygamberlerin getirmiş oldukları mesajlardır, vahiydir.

Ancak bu kaynakların algılanması, anlaşılması toplumdan topluma, kişiden kişiye farklılık arz edebilmektedir.

Genel manada imanın çerçevesini, mahiyetini en veciz ve en kapsayıcı bir şekilde ihlas suresinde, “De ki: O, Allah birdir. Allah sameddir. O, doğurmamış ve doğmamıştır. Onun hiçbir dengi yoktur” Kuds-i Beyanda öğrenmekteyiz.

Ancak Herkesin zihin ve gönül, kalb dünyasındaki marifetullah, muhabbetullah, mehafetullah seviyesi ve algısı aynı seviyede ve aynı yoğunlukta; din, iman, inanç algısı aynı şekilde olması hiç mümkün müdür?

Elbette değil.

“Gözümde gayb perdesi kalksa imanım artmayacak” diyen Hz. Ali ile bizim imanımız bir midir?

“Allahtan ancak alimler korkar” diye buyururken Yüce Allah neyi bize ifade ediyor acaba?

Demek ki ana beslenme kaynakları aynı dahi olsa iman, inanç, din algımız da farklılık arz eder?

Zira ana kaynaklar içinde de birçok farklı ton, zevk, tür letaifeler mevcuttur.

Mesela Allah’ın “Esma’ül Hûsna” diye ifade edilen birçok ismi vardır.

Her kişide, canlıda, varlıkta farklı isimler tecelli eder, edebilir.

Allah’a giden yollar varlıkların adedincedir.

Herkes kendine göre bir yol edinir.

Mesele bizim toplumumuzun iman akaidinin genlerinde daha çok aşk, sevgi, merhamet, hilm… ağır basar.

“Marifetullah”, “muhabbetullah”, “mehafetullah’ı “(Allah korkusu) dahi aşk, sevgi beslemektedir.

Çünkü bizim beslenme kaynaklarımız Gazalidir, Ebu Hanifedir, Mevlanadır, Yunustur, Haci Bektaşi Velidir, Sülayman Hilmi Tunahandır, Bediüzzamandır, Esat Çoşan Hocaefendidir, M. Zahit Kotku Hazretleridir…

Yolumuz, şiddet kültüründen uzak nakşibedi, kadiri, Bektaşi gibi tarikatlar;,nurcu, Süleymancı, Menzil, Mahmut Efendi, Hizmet… gibi cemaatlerdir.

Bu ekoller İslam akaidini sevgi, aşk, muhabbet, şefkat, ihvan üzerine bina etmişlerdir.

Öncelikleri Zahirden çok batına, içtimai hayattan çok imani hakikatlere, dışın mamur olmasından çok için mamul olmasına çalışmışlardır, öncelik vermişlerdir.

 Bu kaynaklardan beslenen zihin ve kalbten zuhur eden eylem ve ameller, inanç ve bakış da Yunusvâri, Haci Bektâşi Veli, İbrahim Hakkı Hazretleri, Mevlanaca olmaktadır.

Hayat, iman, inanç, felsefeleri;

“İncitsen de incitme”

“Yaratanı severiz yaratandan ötürü”

“Bir kez gönül kıldın ise,

O kıldığın namaz değil;

Yetmiş iki millet dahi,

Elin yüzün yumaz değil.”

“Kalb kılmak kâbe yıkmak gibidir.”

“Zalim olmaktansa mazlum ol”

“Mümin aldanır ama asla aldatmaz”

“Alimin ölümü alemin ölümü gibidir”

“Edeb yahu…”

“Dil beyt-i Hudâdır ânı pâk eyle sivâdan;.

Kasrına nüzûl eyleye Rahmân gecelerde” gibi esaslar üzerinde oluşmaktadır.

İman, inanç akaidini kendinden olmayan, kendi gibi düşünmeyen ve inanmayanlara yaşam hakkı tanımayıp kin, nefret, cidal, savaş, kılıç, şiddet üzerine bina edenlerin de elbette iman, inanç, din algısı farklı olacaktır, olmaktadır.

Cihadı, savaş; her türlü ölmek ve öldürmeyi şehit olarak algılayanların ortaya koyacağı koydukları eylem amel elbette bitmez tükenmez bilmeyen nefret, kavga, kan, gözyaşı, zulüm, şiddet… olacaktır, olmaktadır.

Dini, imanı, inancı imani hakikatlerden çok içtimai emir ve yasaklar olarak gören; inancı bireyden ziyade toplumlara, kitlere, devletlere kodlayan; cihatı nefisle mücadele etmekten ziyade eliyle başkalarını doğrultma olarak okuyanların, içe değil, dışa nazar edenlerin; manadan ziyade maddeye değer biçenlerin din-iman-inanç algısı elbette farklı olacaktır.

Günümüzde bizim de içinde bulunduğumuz ülkelerin sadece sosyal-kültürel-ekonomik alanlarda; coğrafi sınırlarında bir değişim yaşanmamaktadır. Bu bölgedeki bilhassa bizim ülkemizdeki insanların zihin ve gönül dünyasında, iman, inanç, din algısında da büyük değişimler yaşanmaktadır.

Asıl değişim ise yüzyıllardır devam edip gelen islam, din, iman, inanç algımız da gerçekleşmektedir.

Değişimin yönü, yüzyıllardır şiddet, kin, nefret, haset barındıran yönedir.

Yaşanan değişim inanç ve imanın, din algısının Ortadoğulaşma halidir.

Bize özgü, bizim bünyemize, ruh ve gönül dünyamıza, dil ve zihin melekelerimize uygun bir algı değil. Bünye ile uyum sağlayacak bir değişim değil.

Kendi medeniyetini inşa etmemiş, aşk, sevgi, estetikten mahrum, müntesiplerine bu dünyada huzur, güven, emniyet sağla(ya)mamış, bir din algısının, inanç tasavvurunun kişiye ukba adına bir şey kazandıramayacağına sıdk ile inananlardanım.

Zira, kişi ne yerse o odur.

Kan ve irin ile abdest almak; kul hakkı ile (velev ki mabed dahi olsa) hayır yapmak; haram ile cihat yapmak; devlet eliyle dindar nesil yetiştirmek; beşeri kanunlarla müslüman toplum oluşturmak; yol değildir ve olmayacaktır da…

Yol, “Ben güzel ahlakı tamamlamak için gönderildim” diyen Efendiler Efendisi (sav) yoludur.

Bütün tarih boyunca bütün toplumlar (belki yaşadıkları dönemlerde hakkıyla takdir görmemiş olsallar da, kadir kıymetleri bilinmeseler de) güzel ahlak sahibi kişileri takdir etmişlerdir, örnek edinmişlerdir, arkalarında gitmişlerdir.

İman, din; iyi insan olmayı gerektiğini;

İyi insan olmanın yolu da kişinin kendisine, yaratıcısına, çevresine saygılı olmaktan, yani güzel ahlak sahibi olmaktan geçtiğini;

Güzel ahlak sahibi olmanın sebep, öncül değil; sonuç; meyve olduğunu;

Bunun için de maddi ve manevi yediklerimize, beslenme kaynaklarımıza dikkat etmemiz gerektiğini;

İmanın, inancın, dinin kişinin meselesi olduğu; devletin olmadığını “biz İslamcılar” ne zaman öğreneceğiz acaba?

YAZARIN DİĞER YAZILARI