Sabır taşının bile çatlayacağı günler yaşıyoruz. Aslında okuduğunda insanın içini ısıtan, unutulmuş, bir köşeye atılmış konular yazmayı yeğlerdim. Ne var ki, öyle olaylar ve oyunlar dönüyor ki, dayanamıyor insan.
Siyasilerin bu tutarsız ve yakışıksız tutum ve davranışları inanılmaz seviyelere ulaştı.
İktidar partiye bakıyorsunuz pusulayı tamamen kaybetmiş, her şehre göre söylem geliştirmiş, bugün söylediğini ertesi günü inkar eder hale gelmiş, nasıl olsa çoğunluk arkamda psikolojisi ile zafer sarhoşluğu içerisinde.
Muhalefet deseniz daha bir vahim. Basit olaylarla uğraşmaktan asıl memleket meselelerini kaçırıyorlar.
Muhalefet artık yükümlülüğünü yerine getirmekten aciz duruma düşmüştür, koltuğa yapışıp, kendilerinden daha vasıflı partiye gönül vermiş kişiler geldiğinde onları komplolar ile ekarte edeceklerine, ‘’artık bizim zamanımız geçti biz yorulduk, yerimizi genç, vizyon sahibi, memleket aşığı kişilere bırakmanın vakti geldi’’ diyebilmelilerdir.
Ülkemde daha düne kadar, etnik köken veya mezhep ayırımı yapılmaz iken, siyasiler memleketimi elbirliği ile uçuruma götürdüler, itibarımızı yerle bir ettiler.
Bir siyasi çıkıp da halkın anlayacağı şekilde;
Türk kelimesini Atatürk’ün açıkladığı gibi açıklayarak;
“Türkiye Cumhuriyeti sınırları dâhilinde yaşayan, Türk dili ile konuşan Türk kültürü ile yetişen, Türk ülküsünü benimseyen her vatandaş, hangi din ve mezhepten olursa olsun Türk’tür.’’ Diyemedi.
Toplumu bütünleştirip, bir çatı altında birleştiremedi.
Sizin ya anne tarafında ya baba tarafında mutlaka farklı etnik kökenli kişiler mevcuttur. Biz tüm bu farklılıkla kurtuluş savaşı dahil tüm geçmişimizin mücadelesini beraber sırt sırta, omuz omuza yaptık diyemedi.
Onun yerine T.C. vatandaşıyım, Türkiye’liyim diyenlere ya alkış tuttu ya da sessiz kaldı. Sen TÜRK VATANDAŞISIN, SEN TÜRK’SÜN diyemedi.
Tabi o hayran oldukları (!) Avrupa’da da öyle ya (!) ALMAN’LAR, D vatandaşıyım, Almanya’lıyım veya İNGİLİZLER GB vatandaşıyım, İngiltere’liyim diyorlar zaten (!)
Yazıklar olsun tek kelimeyle.
Memlekete bakıyorum ne içte itibar var ne dışta.
İçte İmralı’nın, dışta sözde Avrupa ülkelerinin oyuncağı olduk.
Anlayamadığım, daha doğrusu kabul edemediğim; daha düne kadar 30.000 kişinin katili olan, adı çocuk katili olarak anılan, resmi dahi televizyonda gösterilmeyen bir kişi başa taç ediliyor ve DEVLET, HÜKÜMET olarak muhatap alınarak aynı masaya oturulup yine o şahıstan medet bekleniyor.
Ya Allah’tan korkun adam HÜKÜMLÜ, HÜKÜMLÜ!
Vay bizim halimize vay bizim o gururlu ve onurlu tarihi geçmişimize. Atalarımızın kemikleri sızlar ya.
Baştan beri bu çözüm sürecini veya asıl ilk adı ile açılım meselesini anlayamadım.
Bu süreçte gerçek muhatap kim anlayamadım.
Neden HEP TAVİZLERİ SADECE BİZ veriyoruz anlayamadım.
Kimin, kimlerin menfaati var bu işten onu da anlayamadım.
Doğuda askerimiz başlarına ateş edilerek kalleşçe vurulurken, araçların önü kesilerek kimlik kontrolü yapılırken, ve hatta kendilerince mahkeme kurarken ve atamalar dahi yaparken, neden kimsenin çıkıp da, bunların gerçek anlamlarını açıklamadığını da anlayamıyorum.
Hele hele seçim yaklaşıyor diye her şeyi sineye çekmeyi de hiç anlamıyorum.
Aslına bakarsanız artık bu süreç/açılım tıpkı şu hepinizin mutlaka duyduğu şu hikayeye dönüştü;
Baba bir hırsız tuttum – Tut kolundan getir – Gelmiyor – Bırak gitsin – Gitmiyor – Sen gel oğlum – Gelemiyorum – Niye gelemiyorsun – Ben onu bırakıyorum o beni bırakmıyor.
Öyle çok şeyler var ki yazılacak, ancak sayfalar yetmez. Bu yazdıklarım da yazımdan çıkarttığım özetin özeti.
Geçmişte ve gelecekte Türkiye topraklarında yaşayan tüm etnik kökenlerin tek vücut olarak çıkıp tüm dünyaya ‘’Ne Mutlu Türküm’’ diyebileceği günler diliyorum.
Saygılar