Seyran Park
Doğa Veteriner Kliniği
SON DAKİKA
Hakkı Yiğit

Sen Hele Bir Büyü Çocuk

15 Şubat 2010 - 15:16 Yorum: 6

Altı çocuklu bir ailenin, 8 yaşındaki kızı Nurcan"ın, annesi ile birlikte çöp toplama haberini kimimiz yüreğimiz burkularak okuduk,

Belki de kimimiz yoğun işlerimiz(!) arasında sadece bir göz atabildik…

O da gözümüze çarptığı için okuyup geçtik…

Kimimizin içi burkulup gözleri nemlense de, diğer haberlere göz atmakla birlikte unutuverdik gittik küçük Nurcan"ın dramını…

Sıradanlaşmış bir haberdi bizim için belki de…

Sıradanlaşan haberler değil,

Sıradanlaşan bizleriz oysa…

Gerçekten sıradanlaştık…

Duyarsızlaştık…

Duygudan, şefkatten, merhametten her geçen gün daha da yoksunlaşıyoruz…

Bir şeyin edebiyatı ne kadar çok yapılırsa o şey sıradanlaşmaya mahkûm kalır…

Empatinin, sevginin, aşkın, eşitliğin, hak ve hukukun çokça dillendirildiği günümüz dünyasında yaşananlar karşısındaki suskunluğumuz, lakaytlığımız, tavrımız, hissiyatımız ne kadar sıradanlaştığımızın göstergesi değil midir?

Ağlamayı bile unutuverdik…

Ağlamayı âr sayar oluverdik…

Hâlbuki acziyetin, çaresizliğin ifadesidir gözyaşları…

Olup-bitenler karşısında eli bağlı, dili bağlı kalmanın mahcubiyetini ve acziyetini Yaratan"a sunmaktır gözyaşları…

Kelimelerin kifâyetsizliği karşısında Hakk"a sunulan gönül dilekçesidir, gözyaşları…

O kadar sıradanlaştık ki bizlere dokunmadığı müddetçe bir başkası için ağlayamaz olduk…

Kendimizle, vicdanımızla, gerçeklerle yüzleşmeye cesaret edemiyoruz birçoğumuz maalesef…

Evet, sıradanlaştığımızdan dolayı, Nurcan"ın haberini okuyup geçtik…

Bir gün sonra haberlerde yine Nurcan gözüme ilişiveriyor…

Annesi ile birlikte çöp toplayan 8 yaşındaki Küçük Nurcan"a Malatya Milli Eğitim Müdürlüğümüz sahip çıkmış…

Öncelikle insanı merkeze alan böyle bir haberden dolayı İHA"yı, sonrada Milli Eğitim Müdürlüğümüzü tebrik etmek lazım…

İyi ki bakıp da geçmemiş muhabir arkadaş…

Ve okuyup geçmeyerek sahiplenmekle de ne güzel etmiş Milli Eğitim Müdürlüğümüz…

Küçük Nurcan"ın, “okuyup doktor olacağım” sözlerinin peşine taılıp hayaller dünyasına daldım…

İstikbale doğru yol alıyorum…

O da ne?

Karşım da gelişmiş, boy atmış üniversite kapısında bekleyen genç bir kız…

Hanım hanımcık bir kız…

Başı da kapalı…

Belli ki kendisine iyi bakılmış…

Anne-babası bizim gibi olmasın, tez elden bir meslek sahibi olsun; hem bize de birkaç kuruş faydası olur beklentisine kapılmış…

Bir meslek lisesine kaydetmişler…

Ama o da ne?

O da tıpkı Küçük Nurcan gibi, “illa da doktor olacam” diyor…

İşte tam da bu ana kadar kendisini sahiplenen, okutan baba bir cellât kesiliveriyor birden…

“İstediği gibi giyinmeyen, istediğiyle evlenmeyen kızını canlı canlı mezara gömen, töreye karşı gelenin sonu ölümdür” diyen cani bir baba gibi o da şahin kesilmiş…

“Okuyamazsın bu halinle” diye engel oluveriyor…

Genç kız ne hayallerinden vazgeçmeyi göze alabiliyor, ne de kendisini bu güne kadar sahiplenip koruyup kollayan babasından…

İki cami arasında bi namazsız gibi kalıyor…

Bunalımlar, küskünlükler, hayal kırıklığı, çatışmalar…

Annesiyle yalın ayak çöp topladığı günlere sığınıyor…

“Niçin bana bunu yaptın babaaaa!!!…” diye feryat ediyor…

“Madem yıkacaktın hayallerimi,

Ne diye hayal kurdurdun bunca yıl bana” diye feryat ediyor…

Anne çaresiz, okutulması beklenen kardeşler çaresiz, genç kız çaresiz…

Nuh diyor Peygamber demiyor baba…

Anlamak mümkün değil…

………….

Derken birden kendime geliveriyorum…

Çok şükür gördüklerim bir hayalden ibaretmiş meğer…

Ama hayalde olsa böyle bir kâbusun etkisinde kalıyor insan işte…

Tekrar Küçük Nurcan"ın haberine dönüyorum…

Nurcan"ın “Okuyup doktor olacağım” Sözlerini okurken bu kez sardı beni bir hüzün, endişe, kaygı…

Gayri ihtiyari “acele etme çocuk…” kelimeleri dökülüyor ağzımdan…

Hayallerine kaptırma kendini hemen öyle…

Sen henüz saf ve masumsun…

Hayallerinle oynaşıyorsun…

Kendinle barışıksın…

Sen daha küçüksün…

Hele bir büyü...

Bu ülkenin kendisine has gerçeklerini bir gör…

Hedeflerini daha realist ortaya koyarsın…

Çünkü hayallerin balyozlar ile yıkılmasını sen henüz nedir bil(e)mezsin…

Başörtülü ablalarının, hayallerinin nasıl yıkıldığı sen bil(e)mezsin…

İnancından dolayı okuldan uzaklaştırılıp evine dönen, gurbete çıkanları sen bil(e)mezsin,

Kimliğinden, ırkından, inancından, mezhebinden, dilinden, giyim kuşamından dolayı dışlanmanın; işinden, eşinden, psikolojisinden olmanın ne olduğunu sen henüz bil(e)mezsin…

Katsayı zulmünü anlatsam da anla(ya)mazsın…

Kamusal alan nedir? Mahalle baskını nedir? Hele sen anlayamazsın henüz…

Sen hele bir büyü…

Büyüyüp inancın gereği örtünmeye kalktıysan,

“Din ve vicdan özgürlüğü istiyorum,

Eğitimde fırsat eşitliği istiyorum,

Katsayı zulmünün bitmesini istiyorum,

Irkından, inancından, giyim-kuşamından, dilinden dolayı kimsenin kınanmasını istemiyorum…

Hiç kimse unvanında, makamından dolayı ayrıma tabi tutulmasın…

Herkes kanun önünde eşit olsun…” dediğinde;

“Yahu nedir sizden çektiğimiz…

Keşke çöp toplamaya mahkûm kalsaydınız…

Sizlere yüz verdikçe siz de astar istiyorsunuz…

Sizi kim bu hale getirdi…

Ne işi var böylelerinin bu okullarda…

Kapanacaksanız gidin evinizde kapanın…

Cumhuriyet neyinize yetmez nerden çıktı bu “demokrasi” “ hak ve hukuk” “eşitlik” “kanun” “hukuk” edebiyatı…"" diye azar işittiğinde, kapılar yüzüne kapandığında,

“Bugün anlayamazsın” deyip de anlat(a)madığımı sen o zaman anlarsın…

Bu gün “okuyup doktor olacağım” sözleriniz karşısında neden hüzne kapıldığımın cevabını o gün almış olacaksın…

Ama yine de bu güne bakıp da sakın yes"e kapılma çocuk…

Sen daha çocuksun…

Kişi zulmeder ama kader zulmetmez

Zaman birçok derde en güzel devadır…

Zamanla kemale ereceksin…

Hem kemale yalnız sen ermeyeceksin ki…

Mevla"m göreyim neyler

Neylerse güzel eyler…”

Sen henüz bir çocuksun…

Hele sen bir büyü çocuk…

YAZARIN DİĞER YAZILARI