Seyran Park
Doğa Veteriner Kliniği
SON DAKİKA
Hakkı Yiğit

Siyasete kurban edilen eğitimimiz

28 Aralık 2012 - 09:31 Yorum: 1

Kendimi bildim bileli siyasetçilerimizin memnuniyetsizliklerini izhar ettikleri kurumların başında genelde YÖK ve basın gelir.

Ancak her ne vakit iktidar olunduğundan, şartlar kendilerinin lehine döndüğünde şikâyet eden kendileri değilmişçesine bu kurumları tepe tepe kullanmaktan da geri durmazlar.

Aktörler değişse de tarih tekerrür edip durur.

YÖK, 12 Eylül’ün bir ürünüdür.

Sandık ile yapılamayan “balans ayarının” yapılması için kurulmuş olunan bir kurumdur.

Bu millet, bilhassa akademik camia, başörtülü öğrenciler YÖK’ten çektiği kadar hiç kimseden çekmemiştir.

Düşünsenize 28 Şubat sürecin ve daha düne kadar birçok senaryonun başrollerinden YÖK yer almıyor muydu?

Bakmayın bugün bir iki kurum ve o kurumun elamanlarının günah keçisi seçilmesine…

Ama bu gün ne oldu?

Beğenmediğimiz YÖK sistemi ile halen üniversiteler ne güzel de (!) yönetiliyor.

Düne kadar tu kaka edilen bu sistemin değişmesi ve siyaset ile olan göbek bağının kesilmesi için hala ne bekliyoruz?

Dün üniversitelere siyasetin bulaşması, üniversite rektörlerinin Cumhurbaşkanlığınca seçilmesi ne kadar yanlış ise, bu gün de aynı yanlış söz konusu değil mi?

“Dün “onlar” kullandı bu gün de “biz” niye kullanmayalım? “Onlar” yapınca iyi de “biz” yapınca mı kötü oluyor?” gibi bir savunma, savunmadan da öte hak iddia etmek ayrı bir yanlıştır.

Böyle bir dil “ötekileştirme” değil de nedir?

Başbakanımız ne güzel söyler. “Kan kanla temizlenmez.”. Yanlış da yanlış la da düzelmez. Hem Hakk’a, doğruya batıl bir yol ile gidilmez.

Herkesin hedefine varma da her yolu mübah görmesi, bizim yanlış yolu mübah görmemizi doğurmaz. Böyle bir anlayış “Hep onlar mı yiyecek, biraz da biz yiyelim” deyip haram helal tanımamazlık kadar yanlış değil midir sizce?

Üniversiteler, fikir işçilerinin yuvası olmalıdır.

Fikir işçilerinin malzemeleri ise, kalemi, kitabı, bilgisayarıdır…

Fikir işçisinin bütün sermayesi; düşüncesidir, ilmidir, bilgisidir…

Silahı, kalemidir, sözüdür, bilgisidir…

Heybesinde ilim, irfan, fikir, düşünce olanlar meselelerini konuşa konuşa; heybesinde bu değerler olmayanlar da taş, sopa, kavga yolu ile boğuşa boğuşa meselelerini hal etmeye kalkışırlar…

Ve herkes kendisine yakışır ve kendinden olan sermaye ile mücadele verir.

Ancak hiç kimsenin de fikir işçilerini kendileri gibi düşünmüyorlar diye suçlamaya kalkması ve hele hele kendileri gibi düşünmeye zorlaması asla doğru değildir.

Zira fikirlerin çatışmasından hakikat doğar.

Ve devlet, kendi entelektüeline, okuryazarına, sanatkârına, basınına ekmekten önce özgürlük vermesini bilmelidir.

Gerçek fikir işçisinin, mütedeyyinin, azınlıkların, sanatkârların, siyasetçilerin, düşünürlerin asli gıdası özgürlüktür. Onun içindir ki birçok insan, devletten ekmek değil, özgürlük ister.

Devletten beslenen sanatkârın, basının, din adamının, ilim adamının hakikati haykırdığı nerde görülmüştür.

Dikkat edin her muktedir olan, hükümet de bunları bir şekilde yanına almak ister.

Ülkemizin gelişmesi, her ile, ilçeye, beldeye üniversite açmak, üniversiteleri zorunlu eğitim kapsamına almak, her üniversiteliye burs vermek, herkesi okur yazmak için seferberlik yapması ile değil, eğitimi siyaseti kurban etmemesinden geçer.

Maalesef bu konuda dün ve bu gün ümit verici bir gelişme olmadığı gibi, olacak gibi de görünmüyor.

Siyasetin kol gezdiği, “Ali yazar Veli bozar” a dönüşüveren eğitim sistemimiz kışın daha çok uzun süreceğinin emaresidir.

YAZARIN DİĞER YAZILARI