Seyran Park
Doğa Veteriner Kliniği
SON DAKİKA
23 Nisan
Hakkı Yiğit

Siyasetin dili ve gelinen nokta

12 Mayıs 2011 - 21:32 Yorum: 1

Elbette herkesin kendisine göre eksiği-gediği, hatası ve yanlışı olur…
Nihayetinde Ben-i Âdemiz…
Tenkitlere, eleştirelere de gocunmamak lazım…
Hakkânîyet ölçüsünde yapılan her bir tenkit, akıllı insan için kendisini hedefine yaklaştıran birer işaret olmaktan öte bir şey değildir.
Tenkit ve eleştirirlerde iki şey aranmalı.
Birincisi, samimiyet,
İkincisi de, terbiye-edep.
Terbiye ve edebden mâhrum bir şeklide söylenen her bir eleştiri, doğru dahi olsa ehl-i vicdan sahiplerince hüsn-ü kabul görmez….
Argo; sokak çapkınlarının dili…
Cemil Meriç’in ifadesiyle, kanunda kaçanların dili, uydurma dil, tarihten kaçanların dili…
Târihten, kanundan, kendinden kaçanların akl-ı selim hareket etmeleri ne mümkün?
Hanginiz evinizi, işinizi, namusunuzu -velev ki öz evladınız dahi olsa- böyle birisine teslim edersiniz ki?
Evinizi teslim etmeye cüret edemediğimiz böyle kişilere memleketi teslim etmek hangi âklın kârı?
Kavga, guruhun, yığınların şiârı…
Hayvani melekeleri; akl-î, ruhî, vicdanî, insan-î melekelerine göre orantısız büyüyen insan bozması canavarların şiârı…
Kavga, -kelebekler gibi kendini ateşe atan- yığınların yoluna kendilerini attıkları kutsal ateş...
Halbûki kutsal ilah-i kaynaklara kulak verirse, ne diyor…
“Ezmeyeceksin”, “kavga etmeyeceksin”, “öldürmeyeceksin” “gönül kırmayacaksın”
“Zulüm” yapmaktansa “zulme uğramayı” tercih edeceksin…
Medeniyet, akıl, vicdan, edeb, gönül dünyasında yol alanların insanlığa bıraktıkları yaşanır bir dünya…
Şayet hayvanî melekelerin, kavganın, didişmenin meyvesi olsaydı bu gün en medeni varlıklar kurtlar, çakarlar, aslanlar olması gerekmez miydi?
Medenî ülkeler de balta girmemiş ormanlar olması gerekmez miydi?
“Silah çıktı mertlik bozuldu” sözünün pabucu dada atıldı..
“Kaset”, ”silahın” tahtını sarsıyor bu günlerde...
“Kaset” deyip de hemen “tu kaka” etmeyin lütfen…
Elbette her türlü şantajcılığa kaşı olmamız lazım…
Amma onunda şu millete hizmeti, az da olsa, yok değil…
Yakın siyaset tarihimiz adına, nerden nereye geldiğimiz, katedilen yolu bilmemiz adına büyük hizmetlere vesile oluyor…
Bu vesile ile, düne kadar seçilecek insanların giyimine, bıyığına, tespihine, eşinin giyimine, inancına bakıp “la yecuz… Sizin bir kerresinde mahalle camiinde yetmişlik dedelere imamlık yaptığınız ve dahi eşinizin ramazandan ramazana da olsa başını örtüp ‘hacı babannesine’ özenip başını örttüğü tespit edilmiştir. Bu haliyle modern, çağdaş necip Türk Milletini, Meclis çatısı altında temsil edemezsiniz” anlayışından “En mukaddes değerimiz olan ailesini, eşini aldatan, kendi nefsine hâkim ol(a)mayan, milli ve dini değerlerimizle dalga geçenler, bu şerefli milletin temsilcisi olamaz. Ve bu şerefli çatı altında barınamaz” diyen bir seviyeye geldiğimizi gördük.
Siyasi ahlâk adına “siyasi etiğin çıtasını” yükseltmeye katkısı olmadı mı sizce bu kasetlerin?
Bir de…
Okyanus ötesinde olup biten her şeyi bilmekle mâhir, ancak burnunun dibindeki kuyuyu fark edemeyen müneccim edalı liderlerimizin katkılarını zikretmek lazım burada…
Yiğidi öldür, ama hakkını yeme…
Kasetler ortaya çıkar çıkmaz, eveleyip gevelemeden, bu zatların hemen istifalarını istemeleri yüce meclisin izzet-i şerefine yaptığı en büyük hizmettir bence.
Bu hassasiyetlerinden dolayı ziyadesiyle teşekkürü hak ediyor…
Siyasi anlayışımıza bu kazanımlar “hayır” değil de nedir sizce?
Ne derler, “Her şey de bir hayır var.”
“Kaset” dokunduğu kişiler için bir “afet” olsa da, “Siyaset Etiğinin” geldiği nokta açısında bir “hayr” dır, desem çok mu abartmış olurum sizce?
 

YAZARIN DİĞER YAZILARI