Seyran Park
Doğa Veteriner Kliniği
SON DAKİKA
23 Nisan
Hakkı Yiğit

Takdir-i ilahi

19 Mayıs 2014 - 13:41 Yorum: 0

TAKDİR-İ İLAHİ

Çoğumuzun varlığı, ülkemizin varlığı düşmanlarımızın varlığına bağlıdır(!)…

Onun içindir ki düşmanımız hiç bitmez, bitmemelidir de(!)…

Çünkü düşmanlarımız kimi zaman bizim için bir aşk şevk kaynağı,

Kimi zaman can simidimiz,

Kimi zaman ab-ı hayatımızdır.

Necip Fazıl ne der:

“Ey düşmanım sen benim ifadem ve hızımsın

Gece gündüze muhtaç bana da sen lazımsın”

Bazen iç, bazen dış düşman daha güçlü kuvvetli olur…

Önemli olan hangisinin değil; önemli olan ilk yardım çantası nevinde yanımızda ikisinden birisinin yanımızda hazır ve nazır bulunmasıdır.

Farz-ı muhal düşmanımızın olmadığı bir anda (çok şükür bu güne kadar düşmanımızın olmadığı bir an olmadı ya…) nasıl ki bünyenin sağlıklı kalabilmesi için aşı yolu ile bünyeye mikrop verilir ya, aynen öyle de mutlaka sanal da olsa bir düşman icat edilmeli…

Çok şükür bu güne kadar bu hususta elimize su döken daha hiç kimse çıkmamıştır(!)

Takdir-i ilahiye’ye bakın ki bazen, tarikatlar, bazen cemaatler, bazen milletler, bazen kardeşler, bazen sağcılar, bazen solcular, bazen laikler, bazen dindarlar, bazen aleviler, bazen dindarlar, bazen Kürtler, bazen Araplar… hep düşman olmuşlardır…

Uzaklara gitmeye gerek yok…

28 Şubatın o buz kesilen günleri…

Takdir-i ilahiye’ye bakın ki nerde kafası basmayan,

İş bilmeyen,

Beceriksiz,

Hain,

İşin ehl-i olmayan,

Güvenilemeyen bir kişi varsa kesinlikle o ya bir muhafazakâr,

Ya bir dinci…

Ya başörtülü,

Ya takunyalı,

Ya badem bıyıklı…

Kısacası “BEN” den olmayanlar idi…

Bunlar güzelim ülkemizin birlik ve beraberliği, Cumhuriyetimizin korunması, çağdaş ve müreffeh bir ülke olma, milli irade önünde en büyük bir engel ve mızır kişi ve topluluklar idi…

O zamanlar değil bu tür insanların belli makam ve mevkilere getirilmesi, onlara idari ve kolluk görevlerinin verilmesi, kamu kurum ve kuruluşlarından şöyle veya böyle bir idari görev verilmesi; yaşam hakkı tanınması dahi suç idi…

Kimin haddine ki böyle vatan hainlerine acımak, merhamet etmek, şefkat göstermek…

Bütün bunlar takdir-i ilahidir…

Ve yine milli irade düşmanlarına karşı teyakkuzda olan idarecilerin o dönemlerde başımızda olması da elbette takdir-i ilahidir ve Cenab-ı Hakkın Kerim sıfatıyla Milli irade taraftarlarına, devlete ihsan ettiği bir lutfü ilahidir.

Ve bu gün Takdir-i İlahidir ki,

Aklı basmayan,

Bir iş beceremeyen,

İdareciliği beceremeyen,

Kendisine güvenilemeyen,

Kendisine bir şey emanet edilemeyen,

Elinde hiçbir iş gelemeyen,

Kamu kurum ve kuruluşlarında varlığı tehlikeli olanlar hep;

Dindar, muhafazakâr olmayanlar,

Alevi olanlar,

Solcu olanlar,

Kominist olanlar,

Bıyıksız-sakalsız olanlar,

Başı açık olanlar,

Son günlerde buna Parelel olanlar…

Kısacası “BEN”den olmayanlar…

Elbette bütün bunlar tesadüf değildir, zira kâinatta tesadüf diye bir şey yoktur. Olsa olsa bütün bunlar takdir-i ilahidir ki biz dahi buna sıdk ile inanmışız(!)

Sakın bu “takdir-i ilahi” değil,

Bir ismi “HAK” olan “Rabbül Alemini” kendi ahlaksızlığımıza, zulmümüze, haksızlığımıza, tembelliğimize, ihmalimize alet etmeyelim…

Zaman değişse de, aktörler değişse de, oyun hep aynı oyun… Güçlü güçsüzü; zengin fakiri; İktidar, teb’ayı; çok; azı hep eziyor, hor görüyor. Rahmetli Akif’in işaret ettiği gibi,

“Sırtlanları geçmişti beşer yırtılıcıkta,

Dişsiz mi bir insan, onu kardeşleri yerdi!” cehalet, zulüm devam ediyor deme…

Zinhar(!) böyle bir düşünce insanı küfre götürür… Hafazanallah çarpılırsınız(!) Dinden çıkarsınız(!)…

Benden size tavsiye;

Başınız sıkıştığında, kendinizi emniyette görmediğinizde, can simidi nevinde bir şeye ihtiyaç duyduğunuzda günümüzde gerçek anlam ve bağlamından koparılmış bir şekilde kullanılması moda olan “hiçbir yan etkisi olmayan, sorumluluk, vebal yüklemeyen, düşman edinmeyen, baş ağrıttırmayan, kişiyi zabt-u rabt altına alan, kişiyi dokunulmazlık zırhına büründüren, maddenin bendesi olmaktan mana alemine çıkaran, etrafından manevi bir kalkan oluşturan “Takdir-i İlahi” elfazını söyleyin ey okur!…

“Kaderinde varmış” ı da eklerseniz nurun ala nur olur…

Hele hele Davudî bir ses ile birkaç ayeti kerime okursanız, okuttursanız; hüsn-ü kabul görmüş muteber bir hoca da (diyanetin, ilahiyat fakültelerinin üst tabakasında muteber bir hoca veyahut medyada erz- ednan eden medyatik hocalardan ağzı şöyle laf eden biri olması tabi tercihe şayandır) “nasihat” adına birkaç sarf-ı kelam etse kim artık fitne(!), nifak(!), küfür(!) ihtiva eden “efendim söylediklerinize amenna ama “tedbir”, “tevekkül”, “sorumluluk”, “ehil”, “ihmal”, “hesap…” nevinde kelimeler kullanılabilir ki ey okur!

Karl Marx'ın dediği gibi "Din halkın afyonudur” mu demek istiyorsunuz diye suçlayacak olursanız “Elhamdülillah Müslüman’ım ve kadere, takdiri ilahiye inanıyorum” ey okur!...

NOT: Soma’da vefat etmiş kardeşlerime Allah’tan rahmet, yakınlarına, yüreği yanan milletimize sabr-ı cemil niyaz ederim.

YAZARIN DİĞER YAZILARI