Seyran Park
Doğa Veteriner Kliniği
SON DAKİKA
Hakkı Yiğit

Terör ve Müslümanlık Algımız

14 Ocak 2015 - 23:47 Yorum: 11

İyi bir Müslüman olmanın yolu, iyi bir insan olmaktan geçiyor.

İyi bir insan olmadan iyi bir Müslüman olmaya kalkışmak, Müslüman olduğunu savunmak ve daha da kötüsü Müslümanlığın, islam’ın fedaisi olmaya kalkışmak, mücahit kesilmek,  sadece Müslümanlığımızdan değil, insanlığımızdan da çok şeyler alıp götürdüğünü görmemiz lazım artık.

Son günlerde Paris’te gerçekleşen terör olaylarını, “hak ettiler, ohhh iyi oldu… Cezayirli kardeşlerimiz intikamımızı aldılar… İslam’a, Hz. Muhammed (sav)’e hakaret etmek neymiş gördüler…” nevinde sözleri, düşünceleri duyunca; hele hele bu tür düşüncenin savunulmasını bir imanî meseleymiş gibi sahiplenen “yeni dindar nesli” görünce sadece dinim adına, Müslümanlığım adına değil insanlığım, ülkem adına da utanır hale geldiğimi söylemeliyim.

Şiddetle hem-dem olan ortadoğulaşan din algısının ne Müslümanlara, ne de insanlığa bir faydası bu güne kadar olmamıştır ve bundan sonrada olacağına inanmıyorum.

Emevi döneminden bu güne kadar gelen tarih bunun şahididir…

 Terörün aması, lâkini, fakatı… ol(a)maz…

Memleketi, bölgesi, ırkı, milliyeti ol(a)maz…

Ve terörün dini, lâdini de ol(a)maz...

Terör, yaratıcının envai varlıklar üzerinde sergilemiş olduğu “hay”, isminin, “hayat” sıfatının kendini bilmezlerce karattırması, kazınması, silinmesidir.

Cenab-ı Hak zahiren insanlara zarar veren, güzel görünmeyen, necis… bir çok varlık yaratmış…

Yılan, çıyan, akrep, domuz, sinek…

Öyleyse hepsini öldürelim…

Bir taraftan hidayet Allah’tan diyeceksiniz. Diğer taraftan inanmayanlara yaşam hakkı vermeyeceksiniz…

Haksızlığa, küfre, iftiraya karşı öldürmekle cevap vermek akıl, vicdan sahibi, medeni, kendine güvenen insanların yapacağı bir iş değildir.

Medeni insanlar aklını, zekâsını, maharetini, sanatını; bedevi, kaba saba insanlar ise hayvani duygularını, gücünü, pençesini kullanırlar.

Medenilere galebe çalmak ikna iledir der Bediüzzaman…

Hem ceza verirken dahi haddi aşmamayı emreden bir dinin müntesibiyiz.

Karikatürle, kalemle, düşünce ile, sanatla hakarete hem cinsiyle cevap vermek varken ne diye pençe, kaba kuvvet kullanırsın ki…

Maalesef sanat, düşünce, estetik, empati dili cihetiyle ziyadesiyle fukarayız…

Dışa karşı aslan, mücahit kesilirken dönüp kendimize bakmayı akletmez olduk.

Bu gün Müslüman diyarlarına baktığımızda her türlü hukuksuzluk, haksızlık, şiddet, cinayet, kabalık, görgüsüzlük, nezaketsizlik… kısaca İslami olmayan her türlü meziyet ve davranış ziyadesiyle bizde var mı yok mu?

Aramızda “Selamı” yaygınlaştırmayı emreden bir peygamberin ümmeti olan bizler değil çevremizdeki insanlara değil “Selam” vermeyi; “merhaba”, “günaydın”  demeyi dahi söylemez oluverdik.

 Bu gün acaba hangi millet, devlet, toplum “Ahlak-ı Nebevi”, “Ahlak-ı Hasene” “Huluk-ul Kuran”a daha çok sahip diye bir araştırma yapılsa, ilk ona İslam ülkelerinden herhangi birinin girebileceğini kim söyleyebilir…

Bu sahada da ilk ona girecek olanlar Allah-u A’lem yine o beğenmediğimiz gâvur, müşrik, kâfir…(!) dediğimiz toplumlar, devletler olacaktır.

O halde utanacak halimize ne diye ağlamıyoruz da donkişotluk, mücahitlik yapıyoruz ki…

İslamiyeti, Müslümanlığı sadece namaza, oruca, hacca indirgeyip; İslam’ın içtimai hayatına dair emir ve yasaklarını göz ardı eden zihniyetten çok çektik ve halen de çekiyoruz…

Ama beni asıl endişelendiren husus yeni yetişen, yetiştirilen sözde dindar neslin asgari evrensel insani değerlerden yoksun, empatiden uzak bir şekilde mücahitliğe soyunup dinin özünü, ruhunu sloganlar ve şablonlar, şekilcilikle bozmalarıdır…

Bilmem ki sizler de “Çarşı-Pazara, sokaklara, modalaşan tesettüre, muhafazakar kesimde tüketilen ürünlere, basına, tv.lere, karşılıksız çek ve senetlere, bir bağlayıcılığı olmayan sözlere, aile mefhumuna, dindar nesil yetiştirmek için açılan mekanlara, okur yazarların ne okuduğuna, açılan huzurevleri ile övünmemize, sığınma evleri ile iftihar etmemize, her gün artan şiddet olaylarına, kişiye özel, çıkarlara uygun verilen fetvalara…” bakarak aynı endişeyi taşıyor musunuz? 

YAZARIN DİĞER YAZILARI