Seyran Park
Refah Partisi
Doğa Veteriner Kliniği
SON DAKİKA
Sami Er
Hakkı Yiğit

Van Depremi ve Eğitimde Yaşanan Depremler

01 Kasım 2011 - 19:44 Yorum: 12

VAN DEPREMİ VE EĞİTİMDE YAŞANAN DEPREMLER

Van’da meydana gelen deprem bir çok şeyle yüzleşmemiz gerektiğini bir kez daha ortaya koydu.

Gerçeklere gözümüzü kapamak, deve kuşu gibi kafamızı kuma sokmakla gerçekler, hakikatler değişmiyor maalesef…

Mesela bu depremde bir çok okul yıkıldı ve bir çok öğretmenimiz de şehit oldu.

Neden bu kadar okul ve yurt yıkıldı.

Bu okullar, kim tarafından, ne zaman yapıldı?

Denetimini kimler yaptı, yapıyor?

Çoğu vergilerimle veya hayır adı altında bolca reklam yapılarak yaptırılan ancak çoğu vergilerinden düşürterek yaptırılan bu eğitim yuvaları eğitime ne kadar kullanışlı? Ne kadar güvenli?

Bütün bunların ortaya çıkılması, ilan edilmesi, cezalandırılması lazım.

Ben Van’da çalışan bir gazeteci olsam, üşenmem yıkılan bütün kamu binalarının kimler tarafından, ne zaman, nasıl yapıldığını araştırır haber yaparım.

Kişinin kendi işyerini, ofisini, evini yaptırılken hiçbir şeyden taviz vermezken, iş; hayra, mütehatliğe gelince geleceğimizin emanetcileri olan bu gencecik nesillerin hayatlarını tehlikeye atmak ne insani ne de hukuki bir durumdur?

Bir diğer mesele ise,

Allah’tan deprem Pazar günü gerçekleşti.

Şayet hafta içi olsaydı istenilmeyen daha kötü sonuçlarla karşı karşıya kalırdık.

Ama depremin hep hafta sonu geleceğine dair elimizde belge, güvence yok.

Azrail’in mesaisi yok ve her han depremle veya başka bir felaketle kapımızı çalabilir.

Hafta içi meydana gelen bir depremde birinci sınıftan sekizinci sınıfa kadar çeşitli yaş gruplarının bir arada olduğu bir okulda tahliye nasıl gerçekleşecek?

Öğrenciler depremden ölmezseler bile, ezilerek ölürler.

Maalesef kesintisiz sekiz yıllık zorunlu eğitimin marifetiyle nur topu gibi bir problem, buhran her gün kapımızda…

Kanı kaynayan, hayatının en canlı, en hareketli, en buhranlı yıllarını yaşayan 7. ve 8. Sınıftaki gençler ile kabuğunu yeni yeni kıran yeni bir dünyaya merhaba diyen cıvıl cıvıl birinci sınıftaki, ikinci sınıftaki çocuklarımız aynı okulda, aynı çatı altında, aynı bahçede, aynı koridorda koşuyor, oynuyor…

Bu başlı başına bir facia değil midir?

Ben ikinci sınıfa giden kızıma öğretmenini iyi dinlemesini, arkadaşlarıyla güzel geçinmesini değil de, kendinden yaşça büyük olan (6,7,8 sınftaki) öğrencilerin ayakları altında ezilmemesini, onların oyun alanlarına girmemesini, onlarla oynamamasını, yalnız kalmamasını öğütleyip duruyorum.

Bu çözüm mü?

Elbette değil ancak bir veli olarak başka ne yapabilirim ki?

Hafizan Allah bir de deprem veya herhangi bir felaket esansında oluşan izdiham esnasında meydana gelecek tehlikeyi siz düşünün.

Van depreminin Pazar günü olmasını bir şans bilip bu konu tez elden gözden geçilmeli bence.

Kesintisiz 8 yıllık zorunlu eğitimin sıkıntıları ve tehlikeleri sadece bununla mı sınırlı?

Elbette değil?

Onu başka bir yazımızda ele alırız inşallah.

Bir diğer konu ise

Neden acaba bu kadar öğretmenimiz bu depremde hayatını kaybetti?

Araştırmacı ruha sahip bir gazetecinin bu depremde şehit olanların sosyal, ekonomi, mesleki statülerini ele alan bir araştıma yapmasını yine çok isterdim.

Deprem değil, bilinçsizlik öldürüyorsa, nesillerimize eğitmek ve bilinçlendirmekle görevli öğretmenlerimizin bu kadar şehit vermesi bir tezatlık değil midir?

Acaba başka bir neden, faktör mü var?

İnternette gözüme ilişen bir haber beni düşündürdü doğrusu?

Van’da kiralık ev 500 liradan başlıyor…

Acaba öğretmenlerimiz kendi ekonomilerine göre bir ev kiralamaya çalışırken hayatlarının tehlikeye attıklarının farkındalar mı?

1500-1600 lirayla çalışan bir öğretmen, (ki o da kadrolu, ya ücretli olanları hiç sormayın) gurbet ellerden birkaç. kuruş biriktirip eşini, aşını kurmaya çalışırken, öğrencilerinin karşısında mahcup olmayacak bir kıyafetle çıkmaya çalışırken, toplumda itibarını korumaya çalışırken çoğu zaman ya ucuz konut, yahut sağlıksız beslenme, ya da kendini yenileyememe problemimi ile karşı karşıyadır.

Yine diyorum ki keşke araştırmacı bir gazeteci cumhuriyet tarihi boyunca öğretmenlerin ekonomik ve sosyal statülerini dönem dönem veya yıl yıl araştırsa da gerçekleri bir görsek ne iyi olur…

Çok öğretmen atama yapmakla iftihar etmek, çok çocuk sahip olmakla gururlanmak gibi bir şeydir.

Halbuki çok çocuk sahibi olanlara kızıp “yahu bakamayacağınız çocuğu ne diye dünyaya getirip de vebaline giriyorsunuz” dediklerini çokça işitmiştirsiniz.

Keşke bir araştırmacı gazeteci çıksa da araştırsa dediğim bu üç konuya, araştırmacı kimliği ile Malatya’mızda büyük bir boşluğu dolduran Murat ÇELİK ağabeyimiz bir el atsa ne güzel olur diye düşünmüyor da değilim yani…

YAZARIN DİĞER YAZILARI