Seyran Park
Doğa Veteriner Kliniği
SON DAKİKA
Güncel 13 Temmuz 2020 - 22:25 Yorum: 0

Vatikan, Opus dei, Fetö ve Ayasofya

Vatikan, bir devlet olmanın yanı sıra ticaretin, siyasetin, misyonerliğin ve hedef ülkelere karşı her türlü entrikanın planlanıp uygulandığı bir yerdir.

Vatikan, Opus dei, Fetö ve Ayasofya

Vatikan, bir devlet olmanın yanı sıra ticaretin, siyasetin, misyonerliğin ve hedef ülkelere karşı her türlü entrikanın planlanıp uygulandığı bir yerdir. Burada karar organı olarak, “Cizvit-Opus DeiMalta Şövalyeleri Örgütleri” ile başlarında bu örgütlerin onayı ile seçilmiş bir papa bulunur.

Opus Dei (Tanrı’nın Yolu), 20 Ekim 1928’de Madrid’te kurulmuş bir örgüttür. Vatikan içerisindeki karar  ekanizmalarında etkili olan bu örgüt, Vatikan’ın 1950’lerde alıp,1965 ‘de “Dışa Açılma Stratejisi” kapsamında kabul ettiği “Hoşgörü-Dinlerarası Diyalog-İbrahimi Dinler Birliği” politikasının Türkiye dahil, dış ülkelerde uygulayıcısıdır. Vatikan aldığı bu kararda ” Hristiyan mezheplerinin yönlendirilmesi ve özellikle Orta Doğu ülkeleri, Türkiye ve Türk cumhuriyetlerinde Hristiyanlaştırma” uygulamasını daha da planlı hale getirmiştir.

Örgüt, diğer ülkelerde kendine hizmet edecek olan iş adamlarını, gazetecileri,doktorları,yazarları,avukatları,resmi üst düzey yöneticileri ve siyasetçileri kazanma, bunların medya tarafından desteklenmesini sağlayarak ünlü olmalarına yönelik uygulamalar yapmış ve yapmaktadır. Ayrıca bu şahısların diğer ülkelerdeki kendileri gibi olan şahıslarla ilişki
kurmaları için “Diyalog ve Hoşgörü” toplantı/konferans/seminerleri düzenlemektedir. Bu grupların kendi bölgelerinde “Escriva Preletür-Dini Yetkili” olmalarını sağlamışlardır.

Bu çalışmalar kapsamında Opus Dei dünyada 200’den fazla büyük gazete,196 radyo, 144 TV ve kablolu yayın ile çok sayıda uluslararası ticaret şirketine sahiptir. Bu şirketlerin Türkiye’de de iş ve ticaret ilişkileri olan çok sayıda özel şirketler vardır.

Vatikan’daki karar mekanizmalarında özellikle askeri ve strateji alanında etkili diğer örgütler “Cizvit”ler ve Malta Şövalyeleri”‘dir. Cizvitler, özellikle Avrupa Parlamentosunda çok etkilidir. Avrupa’da Alman CDU/CSU, İsviçre’de CUP (Hristiyan adlı partiler) ile çok sayıda işçi ve öğrenci kuruluşlarını maddi olarak desteklemektedir. Türkiye’nin
AB’ye kesinlikle alınmayacağı kararı Vatikan’da alındığından, Türkiye ile ilgili alınan her türlü aleyhte kararın arkasında, AB karar mekanizmalarında yer alan bu örgütler in desteklediği partiler ve şahıslar bulunmaktadır.

Burada yeri gelmişken AB’den ve kuruluşundan bahsetmek , bizdeki AB mankurtları için iyi olacaktır. Halen 27 üyesi bulunan bu kuruluşun bayrağındaki 12 yıldızın kaynağının bilinmesi lazımdır. Bu bayrak AB’nin temellerinin atıldığı tarihlerde 1955 yılında zaten hazırdı. AB’yi önce 6 ülke kurdu. Sonra 8 ülke, daha sonra ise 12 ülke oldu. Bu 8
ülkenin üst düzey yöneticilerinin hepsi “Tapınak Şövalyeleri” tarikatına mensuptu. Bu gün ise, 27 üyesi var ama yıldız sayısı hep 12 olarak kaldı. Bu yıldızlar; İncil’in tanıttığı 12 kapılı yeni dünya düzenini, 12 Bethlehem Yıldızını, İsrail’in 12 kabilesini, Meryem’in 12 yıldızını,12 havariyi ve AB’nin yarı resmi monogramı olan köşeli haçları temsil etmektedir.
Temeli Hristiyan esaslarına dayalı bu birliğe bir İslam ülkesi olan Türkiye’nin alınması tamamen hayaldir.

Vatikan’ın 1965’de aldığı karar kapsamında Türkiye’ye yönelik olarak; Hristiyanlaştırma çalışmaları özellikle Kürtlerin
Hristiyanlaştırılması ve sözde haklarının savunulması ve oluşturulan terör örgütleri vasıtasıyla ülkenin istikrarının bozulması ile TSK’ya yönelik hakaret ve kumpaslar kurularak TSK’nın çökertilmesi konuları uygulanmış ve uygulanmaktadır. Türkiye düşmanlarının yurt dışına kaçırılması,onlara yurt dışında uygun ortam ve vatandaşlık sağlanması yönünde örgütün destek çalışmaları vardır. Bu faaliyet kapsamında bütün ülkeler tarafından resmi düzeyde terör örgütü olarak tanınan PKK’nın örtülü/açık olarak desteklenmesi, bu örgüte müzahir şahıslara
her alanda kolaylık sağlanması temelde Vatikan ve destekçileri tarafından yapılmaktadır.

Malta Şövalyeleri örgütü, eski Tapınak Şövalyelerinin devamı olan Rodos Şövalyelerinin torunlarıdır. Osmanlı’nın Rodos’u fethetmesi ile buradan Malta’ya kaçmışlar halen Malta Cumhuriyeti içerisinde özel anlaşma ile ayrı devlet olarak faaliyet sürmektedirler. Aşırı Türk ve İslam düşmanlığı ile tanınırlar.

Bahse konu üç örgütte doğrudan papa’ya karşı sorumludur. Hristiyanlaştırma faaliyetleri kapsamında, kontrollerindeki medya ve meşhur ettikleri şahıslar (Mankurtlar) vasıtasıyla kültürü,inancı ve gelenekleri yıkarak yoz ve kültürsüz bir toplum oluşturma çalışmaları yapılmaktadır. Bu faaliyetin bilimsel adı “Kültür Savaşı ve Psikolojik Savaş”‘tır. Hibrit (Melez) Savaş enstrümanları arasında yer alan ve doğrudan milli güç unsurlarından olan milletin kültür, inanç ve psikolojik değerlerine yönelik saldırılar , günümüzde de artarak devam etmektedir. Bu faaliyetlere karşı halkımızı aydınlatmak, bu tuzaklara düşmelerini önlemek için Diyanet İşleri Başkanlığı ve Milli Eğitim Bakanlığı’na çok iş
düşmektedir.

Neden Türkiye bu yıkım planlamasının başında yer alıyor? diye sorduğumuzda, karşımıza Kudüs’ün kurtarılması, haçlı seferlerinin durdurulması ile başlayıp,İstanbul’un alınması ve Avrupa ortalarına kadar uzanan Türk başarılarıyla hesaplaşma konusunun olduğunu görürüz. Türk başarılarına karşı oluşan bu kin, son Bizans İmparator hanedanlığı (Paleologlar) mensubu olan bir şahsın 11 Şubat 1869’da dönemin papasına başvurarak kendisinin Bizans tahtının yasal varisi olduğunu onaylatması ile değişik bir duruma girmiştir. Şahıs, kendini “Prens Giovanni Antonio Loscari Paleolog- Bizans tahtının varisi” olarak Vatikan’a (Papa 9. Pius) kabul ettirmiştir. 1869 tarihinde İngilizlere başvurarak “İngiliz Asalet Siciline”, 27 Mart 1869’da İtalya vasıtasıyla “Roma Hükümdarları Altın Siciline” kayıt ettirmiştir. Bahse konu şahıstan sonra varisleri ve destekçileri bunlarla yetinmeyerek, 3 Temmuz 1961’de ABD Florida mahkemesinde kimliğini onaylatma, 14 Kasım 1990’da Londra “Collage Of Arms” (Asalet Kaydı)’dan asalet kaydı alma, 16 Nisan 1991’de Fransız mahkemesine onaylatma ve son olarak da 23 Haziran 1997’ Rusya Naipliğini açarak 24 Temmuz 1997’de Rus mahkemesine onaylatma işlemlerini yapmıştır. Halen 1918 doğumlu,90 yaşları civarında ve mason olan sözde Bizans tahtının varisi Fransa’nın İtalya sınırında yaşamakta olup, tam ünvanı; 3. Henri, Bizans İmparatoru,
Konstantin Tahtının Yasal Varisi, Yeni Roma, Bizans, Tesalya ve Kudüs’ün Kralı, Asya Yıldızı Tarikatının Büyük Üstadı”‘dır. Bu şahıs halen bahse konu örgütler ve papa tarafından desteklenmektedir. Vatikan bunlarla yetinmeyerek Türkiye’de başkenti İstanbul olan “Gül Ve Haç Örgütü” (Gül Ve Haç Kardeşliği Örgütü ile Manevi Cihazlanma Derneği- Morel Rearmanent – Mont Pelerin Society (MPS) (MRA)’nü kurdurmuştur. Bu örgüt MS 46 yılında kurulan ORMUS (inisiye edilenler tarikatı veya tekris edilenler tarikatı) isimli tarikatı ile İngiltere’de 1929 yılında Rahip Frank Buchman tarafından kurulan Türk ve İslam düşmanı bir yapıdır. Dünyanın en gizli Protestan, Gnostik, masonik örgütü olup, her 108 yılda bir dünyaya yön vermeye çalışır.

Örgütün İstanbul’u seçmesinin bir diğer nedeni ise; gökyüzünde kesişen enerji akımlarıdır.. Bunlara radyo akımları deniyor. Dünyanın etrafındaki bu radyo dalgalarıyla insan temas kurabilirse bilincin çok yükseğe çıktığına inanıyorlar. Dünyada böyle yedi bölge var ve bunlardan birinin İstanbul olmasıdır. NATO,Birleşmiş Milletler,Dünya Bankası gibi uluslararası örgütleri kurmuşlardır. Masonlarla, Sion tarikatıyla organik bağları vardır. İllüminati 1790 dan sonra Gül ve Haçın içine girmiştir. Gizli amaçlarına yönelik olarak İstanbul’da bir çok “…. Güzelleştirme Dernekleri” kurdular.
Bu örgütün hedeflerinden birisi Fener Rum Patrikhanesine FatihFener-Balat ve Ayasofya’yı da içine alan alanda Vatikan benzeri bir yapı kazandırmaktır. 1958 yılında dönemin başbakanı Menderes’ e de bu teklif ile gitmişlerdir. Bu maksatla günümüze kadar uzanan faaliyetlerine bir plan kapsamında devam etmektedirler. Haritada yer alan ve
Patrikhane’ye verilmesi planlanan Ayasofya’nın fetih hakkı ve vakıf senedine uygun olarak tekrar cami olarak kullanıma açılması örgütlerin Patrik Devleti kurma hedefine büyük bir darbe vurmuştur. Bu yer ile ilgili yapılan eleştirilerin başında gelen dünya mirası lafını söyleyenlere Osmanlı Avrupası’ndaki kiliseye çevrilen veya yıkılan cami ve diğer eserlere bakmalarını tavsiye ederim.

adsiz.png

Günümüzde Türkiye’nin Hristiyanlaştırılması ve yıkılması çalışmaları İngiliz ve Alman kiliselerine verilmiştir. Alman kiliseleri özellikle Alman devleti ve gizli servisinin kontrolünde olan vakıfları aracılığı ile bu faaliyeti yürütmektedir. Bu vakıfların ana faaliyet alanı Türkiye ve İran olarak tespit edilmiş, bu ülkelerde özellikle milli düşüncede olan şahıslarla, ölümleri halinde ülkemizi yurt dışında zorda bırakacak konumdaki kişilere yapılan suikastların yanı sıra her türlü yıkıcı
ve bölücü örgütlerle ülke içerisinde uygulanan Hibrit Savaş uygulamalarının arkasında bu vakıflar ve Alman gizli servisi bulunmaktadır. Bunlar vasıtasıyla insan hakları, ifade hürriyeti, basın özgürlüğü, demokrasi vb. sloganlar ile ülke hassasiyetleri kaşınmaktadır. Sosyal medya, sahte hesaplarla kamuoyunu etkilemek maksadıyla, bahse konu yapılar tarafından kara ve gri propaganda aracı olarak etkili şekilde kullanılmaktadır. Bu nedenle bahse konu vakıfların ve onların desteklediği kişi, kuruluş ve derneklerin ülkemizdeki faaliyetleri yasaklanmalıdır.

Bu vakıflar;
– Friedrich Ebert Vakfı ;Sosyal Demokratlar (FAALİYET ALANI; HEDEF
ÜLKEDE KULLANACAĞI YANDAŞ STK’LAR KURMA)

– Konrad Adenaur Vakfı ; Hristiyan Demokrat (FAALİYET ALANI;
TÜRKİYE, ÇUKUROVA BÖLGESİ)

– Heinrich Böll Stiftung Derneği ; Yeşiller Partisi (FAALİYE ALANI;
TÜRKİYE, GÜNEYDOĞU BÖLGESİ)

– Friedrich Naumann Vakfı ; Hür Demokratlar/ liberaller

– Rosa Lüxemburg Vakfı ; Sol

– Körber Vakfı, Alexander von Humboldt Vakfı, Hans Seidel Vakfı

– Alman Orient Enstitüsü, Goethe Enstitüsü, Alman Kültür Merkezi, Georg Eckert Enstitüsü, Fian Örgütü’dür.

Bölücü başının Suriye’den kaçmasından sonra kaldığı ve NATO müttefikimiz olan İtalya’da bulunmasını sağlayan yine bu örgütlerdir. İrtibatlarını Vatikan’ın örgütlerinin üyesi, o dönem senatör olan İtalya eski cumhurbaşkanı Francesco CASSİGRA sağlamıştır.

Bu örgütler, hedef ülkelerde istihbarat dünyasında “kuş yumurtası üretmek” diye tanımlanan yöntemlerle kendine yandaş mankurtlar üretmektedir. Bahse konu kuş yumurtası, hedef ülkede yetenekli ama geleceği olmayan zayıf karakterli, devşirilmeye müsait gençleri bulup çalıştığı alanda medya dahil her türlü destekle parlatılıp, ülkede sözü
dinlenen bir şahıs haline gelmesi sağlanır. Kamuoyuna tanıtılır ve artık kuluçka dönemi bitmiştir. Ülkenin zor günlerinde bu kişiye radikal açıklamalar yaptırılarak iktidarın zor durumda kalması sağlanır. Bu açıklamaları diğer kuş yumurtasından çıkanlar ve sahte sosyal medya haberleriyle desteklenerek bir algı oluşturulur. Bahse konu yumurtalar
o ülkede çeşitli mesleklerde (özellikle öğretim üyeleri arasında) aydın, kanaat önderi vb. şeklinde tanınırlar. Bunları tanımanın en kolay yolu, söylemleri ile Türk Milli çıkar ve hedeflerinin karşılaştırılmasıdır. FETÖ ise, bahse konu örgütlerle içi içe bir yapıdır. Örgüt yapısına baktığınızda Opus Dei gibi olduğunu görürsünüz.

Vatikan’ın 1950’lerde alıp,1965 ‘de “Dışa Açılma Stratejisi” kapsamında kabul ettiği “HoşgörüDinlerarası Diyalog-İbrahimi Dinler Birliği” politikasını sloganlaştırmış, ülkeyi kontrol edebilmek için iktidarların popülist politikalarından
faydalanmış ve yönetimin sinir uçlarına kadar sızmıştır. Bu örgütün başı ve militanlarına ait suçları ile ilgili her türlü belge verilmesine rağmen iadelerinde başarısız olunmasının arkasında işte yukarıda bahsedilen örgütler vardır. FETÖ mensupları bu örgütlerce korunmakta ve her türlü maddi ihtiyaçları karşılanmaktadır. Bu örgütlerin inançlı insanlarımızı kullanmak için diğer tarikat ve cemaatlere sızmaları, tarikat ve cemaatlerin karar mekanizmalarında yer almaları kaçınılmazdır. İkinci bir FETÖ vakası olmaması için devletin sinir uçlarında görev alacak şahıslar bu yönüyle çok iyi araştırılmalıdır. Devlette görev alacak şahısların bir kişi veya kuruluşa değil, devlete ve Türk Milletine biat etmesi önemlidir. Verilecek görevlerde,”İşi Ehline Verin.” emri ilahisi mutlaka uygulanmalıdır.

Sonuç olarak; tarihten gelen ve genetiklerine işlemiş Türk ve İslam düşmanlığı ile hedeflerine koydukları ülkemize yönelik her türlü siyasi, sosyal, ekonomik,askeri ve kültürel alanlar dahil, millet psikolojisini yıkma çalışmaları, Hibrit Savaş metodolojisi ile planlı,bilinçli ve tek merkezden yönetilmektedir. Bu sayede hem dışarıdan hem de içerideki
kuş yumurtaları ile millet olma özelliklerinin yıkılarak düşünmeyen, sorgulamayan, kültürsüz, yoz , milli tarih ve davalara yabancı kendilerine hayran bir nüfus oluşturularak kontrol sağlanmak istenmektedir. Bahse konu odakların kuvvetli bir Türkiye istemedikleri bir gerçektir. Bunu da ülkemizin hassasiyetleri üzerinde ameliyatlar yaparak sağlayabilirler. Bunların Türkiye’ye yönelik fitne kazanları kaynamaktadır.

Burada hükümetlere düşen görev, bunların her eylemine misli ile mukabele ile, bu eylemlerin olmadan ön alınmasını sağlayacak proaktif bir planlama ve uygulamanın yanı sıra, milli tarih ve şuurun geliştirilmesi, milli birliğe önem verilmesi, Anadolu coğrafyası için lüzumlu olan ve jeopolitiğin güvenliğini sağlayarak bölgesel güç olma yeteneğini kazandıracak coğrafyalardaki Türk Milli hedeflerinin gerçekleşmesinden asla taviz verilmemesidir.

Yusuf ÇETİNKAYA

Em. Kurmay Albay

Malatya Haber
Malatya Haber
Malatya Güncel Haber