Kurum yöneticilerini dinlediğinizde genellikle şöyle söylediklerini duyarsınız. Mesai kavramım yok, akşamları geç saatlere kadar çalışıyorum, cumartesi ve pazar işe geliyorum, derler. Elbette bulundukları göreve, milletvekili kardeşi, akrabası gibi etik olmadık şekilde gelmedilerse, çalışkan oldukları için getirilmişlerdir. O nedenle çalışkanlıklarını anlatmaları gereksizdir.
Peki, o zaman yöneticinin birinci görevi nedir? Yöneticinin birinci görevi tüm yönetimi altındakileri çalıştırabilmesidir.
Bu düşüncenin üniversitelerde uygulaması nasıldır? Genellikle, üniversite rektör ve dekanları kendileriyle seçimlerde işbirliği içinde olan öğretim üyeleriyle çalışmaktadırlar. Öğretim üyelerinin yarısı veya daha fazlası diğerleri muamelesi görüp dışlanmaktadır.
Bu durum üniversitelerde böyle de diğer kurumlarda farklı mı? Şüphesiz ki hayır! Toplumun örnek kurumları olan üniversitelerde böyle ise, diğer kurumların vay haline.
Bir üniversitede yüz öğretim üyesi varsa bunların yüzü ile de çalışmak hedeflenmelidir. O zaman görülecek ki üretilen işler matematiksel olarak ikiye katlanacak ama kurulan sinerji ile çok daha fazla olacaktır.
Üniversitelerde tüm öğretim üyelerinin çalıştırılmasının çok zor olduğunun farkındayım. Her işte olduğu gibi, başlangıçta üniversite yöneticilerinin bunu istemeleri ve hedeflemeleri kısaca olayı kafalarında halletmeleri gerekir. Bu konuda üretilecek projelerle sorunun aşılacağı düşüncesindeyim.