Seyran Park
Doğa Veteriner Kliniği
SON DAKİKA
23 Nisan
Sinema 06 Temmuz 2015 - 00:41 Yorum: 0

‘Zamanın kıymeti geçince anlaşılıyor’

Uzun süredir ekranlarda görmediğimiz İsmail Hacıoğlu, bir ramazan dizisiyle karşımıza çıktı.

‘Zamanın kıymeti geçince anlaşılıyor’

Üçkâğıtçı “Meftun” karakterine hayat veren Hacıoğlu’yla iki günde bir bölüm bitirdikleri sette buluştuk. Uzun süredir neden ortalarda görünmediğini, eski ramazanları ve evliliği konuştuk.

Gizem Sevinç SELVİ/ GAZETE HABERTÜRK-PAZAR

İsmail Hacıoğlu, çok yetenekli bir oyuncu, iyi projelerde yer alıyor ve etrafından güzel kadınlar eksik olmuyor. Röportaj için sette buluştuğumuz kısacık zamanda, ona gösterilen bu ilginin sebebini çok daha iyi anladım. Evet başarılı bir oyuncu ama o kadar alçak gönüllü, o kadar profesyonel ve küçük büyük demeden etrafında işini yapan herkese o kadar saygılı ki... Hacıoğlu’nu yıldız yapan da, kadınlara şeytan tüyü satan da bu bence. Yeni yetmelerin Al Pacino havasında gezdiği piyasada gerçek bir jön. Ayrıca müthiş bir iş disiplini var. Öyle olmasa günlük bir dizinin başrolünün altından nasıl kalkar?

Bu senenin ramazan konseptli dizisi “Zeyrek ile Çeyrek”in İzmit’te Seka Park Plato’daki setinde bir araya geldik. Acayip bir yoğunluk var, onları izlerken benim başım döndü. Bırakın haftada biri, 2 günde bir bölüm teslim ediyorlar. Dile kolay, her bölüm 50 dakika. Türkiye dizi piyasasında sürekli şikâyet edilen 90 dakikalık haftalık dizilerden dahi uzun ve yorucu bir süreç yani. Hacıoğlu dizinin yırtık karakteri Meftun rolünde ve tüm oyuncular gibi o da hayat verdiği karakteri her şeyiyle seviyor, laf söyletmiyor. Ona göre Meftun’un başına ne gelirse iyi niyetinden geliyor! Leyla ile Mecnun’dan bu yana ekranda pek rastlamadığımız tarzda absürd bir komedi, Zeyrek ile Çeyrek. Arap bacılar, İstanbulkart’la açılan tahta kapılar, yakın çekimler... Böylesine yoğun bir tempodan kısa bir süre çekip alabildiğimiz İsmail Hacıoğlu’yla eski ramazanlardan aşka kadar uzandık.

Uzun süredir ortalıkta görünmüyordunuz, nerelerdeydiniz?

Evet, Osmanlı Tokadı’ndan beri yokum. Sürekli, arka arkaya dizi çekmek biraz yorucu olabiliyor. O yüzden biraz da bilerek tercih ettim. 

Uzun dizi süreleri mi bu kadar bıktıran?

Evet, maalesef. 

Ama şimdi günlük dizi çekiyorsunuz, her bölüm 50 dakika. Bu daha zor değil mi?

Her bölüm 50 dakika. Üstüne bir de 2 günde bir bölüm bitiriyoruz. Dolayısıyla çalışırken sürekli bir matematik hesabı var. Günde 20 sayfalar, 30 sayfalar ezberleniyor ve çekilmesi gerekiyor. İtiraf ediyorum, biraz yorucuymuş. Benim de ilk defa başıma geliyor çünkü. Test edip onaylamış oldum. Zor. 

Ramazana özel bir dizi çekiyorsunuz. Ramazanla nasıl bir ilişkiniz var, “Ah nerde o eski ramazanlar”cılardan mısınız yoksa “Zamanın ruhu” mu diyorsunuz?

Aslında bu dizinin amacı birazcık da o; “Ah o eski ramazanlar ne kadar da güzeldi”yi anlatmak. Senaryonun ilerleyen bölümlerinde iyice mevzular değişiyor ve dizi renk değiştiriyor. Ama çıkış amacı eski ramazanları hatırlamak ve nostalji yapmak. Benim de hasret olduğum bir şey bu aslında, çocukluğumdan hatırladığım kadarıyla en azından. 

Gelenekçi bir ailede mi büyüdünüz?

Kalabalık iftar sofraları, aile büyükleri... Aynen. Hep bir aradaydık, kalabalıktı. Ve çok keyifliydi.

‘ABSÜRDLÜK HEYECAN VERİCİ’ 

Meftun da biraz yırtık, üçkâğıtçı bir karakter.

Biraz mı! 

Eh oldukça aslında. Sizin de var mıdır öyle bir tarafınız?

Aaa lütfen, tabii ki hayır! Ya çaresizlikten aslında tüm o yollara başvuran bir karakter Meftun. 

Ben de “Ne zaman karakteri savunmaya geçeceksiniz” diye bekliyordum. Kötü karakter oynayan her oyuncu bir anda “Ama aslında öyle değil” diye başlıyor anlatmaya...

Öyle ama n’apalım! Yani sevimsiz bir çocuk değil ki, olsa söylerim “Bu katil, kötü huylu bu, içi kötü!” diye. Ama değil, başına ne geliyorsa iyi niyetinden geliyor. Ben oynarken çok keyif alıyorum. Umarım izleyenler de alıyordur. n

Dizide aşırı absürd sahneler var: İstanbulkart’la açılan tahta kapılar, eve hizmetçi alınırken jüri oluşturulması... Daha neler neler var... 

Böyle işler sık yapılmıyor. Kesinlikle. Biraz da Sami Hoca’nın (Saydam) gelmesiyle birlikte kafalar değişti dizide. Ben de bu halini daha çok sevdim ve daha çok keyif alıyorum oynarken. İzleyeni de şaşırtan bir iş haline geldi zamanla. O kısmı çok güzel ve beni çok heyecanlandırıyor. 

Biraz Tosun Paşa havası da var.

Güldüğümüz şeyler hep eski ustalarımızın yaptığı şeyler. İnsanlar Tosun Paşa’ları, Süt Kardeşler’i yıllardır izlemekten sıkılmıyor.

“Eski” fetişi misiniz?

İnsan zamanın kıymetini geçtiğinde anlıyor. Oradan geliyor herhalde. Bende de vardır, eski bir mekânı gezerken “Yahu şu dönemde hakikaten yaşasaymışım” diye içimden geçirdiğim çok olur.

'YOK CANIM EVLİLİĞE TÖVBE ETMEDİM'

Bu arada Vildan Atasever’le 5 yıllık evliliğinizi noktaladınız. Boşanmanın ardından hayatınızın nasıl bir dönemindesiniz?

Çok zor ve yorucu bir dönemindeyim. İş yorucu, hayat yorucu, insanlar yorucu... 

Evliliğe tövbe mi ettiniz?

Yok canım, hiçbir şeye tövbe ettiğim falan yok. Zamanın ne göstereceği belli olmaz.

Haber Kaynağı:
Malatya Haber
Malatya Haber
Malatya Güncel Haber