Seyran Park
Doğa Veteriner Kliniği
SON DAKİKA
Ramazan Durmuş

Zümrüt’lere kıymayın

28 Aralık 2009 - 17:07 Yorum: 7

Fikri hür,

Vicdanı hür,

İrfanı hür,

Cebi prangalı!

Kim mi bunlar, işsiz, güçsüz ve yarınları kapkara gençliğim!

Evet, her yıl üniversitelerden 230 bin dolaylarında gencimiz mezun oluyor. Ancak üniversiteyi bitirmek bir iş sahibi olmaya yetmiyor. Böylece işsizler ordusuna her yıl on binlerce üniversite mezunu ekleniyor.

Ekleniyor eklenmesine de işin bir başka penceresinde, köyüne dönen gençliğim var!

Bu dramı anlatmadan önce Türkiye"de eğitim-öğretimin hâl ve gidişine bir bakalım.

Hani hep “yıldızlı pekiyi” olduğu için gururlandığımız hâl ve gidişimiz bakalım gerçekten pek mi iyi, yoksa yerlerde mi sürünüyor.

Bir fidan hiç kolay yetişmiyor. Rakamlar arasında boğulmadan, Türkiye"de bir öğrencinin maliyetinin kısadan hesabını yapalım:

  • İlköğretimde 1130 dolar,
  • Genel ortaöğretimde 1531 dolar,
  • Meslek ve teknik orta öğretimde 2 bin 293 dolar,
  • Üniversitede 4 bin 648 dolar.

Üniversite öğrencisinin devlete maliyeti mühendislik, mimarlık, ziraat, mühendislik fakültelerinde 3 bin 57 lira, işletme fakültelerinde 2 bin 310 lira, dil tarih ve coğrafya, ilahiyat, eğitim, mesleki eğitim fakültelerinde 2 bin 53 lira, iletişimde 1953 lira. Üniversiteye ilk adımın maliyeti de 3 bin lira. Aileler üniversiteye hazırlık için her yıl 2.9 milyar dolar para döküyor.

Tüm bu genel masraflar içinde mezun olup etrafa dağıttığımız gençliğimin durumu ise çok daha kötü!

Ben, köyümden başka bir yerin varlığını ilkokulu bitirip ortaokula Polat"tan Malatya"nın Doğanşehir ilçesinde gittiğimde hissettim. Ortaokulu bitirene kadar da ilimin, Malatya"nın varlığından hiç haberim olmadı.

Lastik ayakkabıdan bir çift kunduraya geçişim ortaokul son sınıfta oldu. Oysa ben evin tek oğlu idim. Alabilecek imkanımız da vardı ama o günlerde genel durum, köylerimizde böyleydi.

Ama ilköğretim, ortaokul, lise ve üniversite derken o günün köy çocuklarının Anadolu"yu baştan başa karışladıklarını bugünkü nüfus hareketlerini incelediğimizde çok iyi anlıyoruz.

O gün köylerimizde durum böyleydi ama bugün nasıl, gelin hep birlikte bakalım.

Ekonomik ve sosyal şartlar, medeniyetin her türlü imkanının getirildiği iddia edilse de maalesef iyileşeceğine kötüleşiyor.

Türkiye"de işsizler ordusu çığ gibi büyürken genç işsizlerin haddi hesabı yok. Üniversiteyi bitirse de gençliğimin kaderi bir markette, bir mağazada karın tokluğuna çalışmak! Elbette büyük kentte ise… Peki ya köyde ise, vay haline... Tarlayı, bağı, bahçeyi unuttuktan sonra yeniden hatırlatmak zor iş!

Olanca maliyetiyle devlete ve ailesine yük olan gençliğim tam üretim ve istihdamın içinde olması gereken yaşlarda ailesine yük olmaya devam ediyor. Bir iş peşinde koşarken çaresiz... Önlerine bir cendere gibi konulan Kamu Personel Seçme Sınavı (KPSS) denilen prangadan bile mahrumlar!

Köyde nasıl gidecekler ki KPSS kurslarına... Kendi başlarına çalışmakla mümkün mü yüksekten uçan puanları tutturmak! Öyleyse öl, öyle mi? Olmaz, böyle bir eğitim sistemi olmaz, olursa da bir ülke aynen bugünkü Türkiye gibi olur!

Peki yeniden köye mahkum ettiğimiz bu gençliğimizi nasıl kurtaracağız! Aklınıza gelen tek çare, kentlerdeki yakınlarının yanına gitmeleri değil mi? Ama ya o imkanları da yoksa! İşte o zaman o beldenin, o kasabanın, o kentin yöneticilerine yani belediye başkanlarına görev düşüyor.

Bir bir o genç filizlerin elinden tutmak. Kimler mi tutacak bu eli, elbetteki Valilerimiz, Kaymakamlarımız, Belediye Başkanlarımız...

Bakın, geleceğimizin teminatı olan ve köye mahkum ettiğimiz üniversite mezunu gençlerimiz ne diyor:

“-Hiç olmazsa KPSS kurslarına katılmak için bize geçici de olsa iş verin. Ya da barınma imkanı sağlayın. Çünkü köyümüzde KPSS  kurslarına gitme imkanımız yok. Sınava kentlerdeki arkadaşlarımızla eşit şartlarda hazırlanma şansımız hiç yok. Ne olur bizleri fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür, ama cebi prangalı bırakmayınız!”

Bir genç kardeşimden, Zümrüt Kızımdan gelen feryat, beni bu yazıyı yazmaya mecbur etti. Evet, bu yazıyı o pırıl pırıl kızımıza ithaf ediyor, tüm valilerimizi, kaymakamlarımızı ve belediye başkanlarımızı harekete geçmeye davet ediyorum. Elbette ki çağrımdaki önceliğim de Malatya"nın yönetiminde söz sahibi olanlara!

Evet, Mustafa Kemal Atatürk"ün “iftihar” ettiği ve “güven” duyduğu gençliğimiz maalesef bu kadar acı durumda. Bakın Yüce Atatürk, bizlere ne öğütlüyor:

“-Gençliği yetiştiriniz. Onlara ilim ve irfanın (kültürün) müspet fikirlerini veriniz. İstikbalin aydınlığına onlarla kavuşacaksınız. Hür fikirler tatbik (uygulama) mevkiine konduğu vakit Türk milleti yükselecektir.”

Gelin, geleceğimize silgi çekmeyelim, Zümrütlere kendi elimizle kıymayalım!

YAZARIN DİĞER YAZILARI