Ankara Sıhhiye Meydanı’nın iki yüzü…
Bir yanda sözüm ona demokratik (!) eylemler…
Diğer tarafta hayat mücadelesi…
Malum bir cenaze tartışmasının akabinde gergin mi gergin bir Ankara günlüğü…
Abdi İpekçi, bir terör kurbanı basın duayeni ya adının verildiği park, maşallah her türlü fraksiyonun üssü oldu!
Gömdürülmeyen bir cenaze…
Akabinde demokratik (!) protesto yapacağım diye ortalığı birbirine katıp taşkınlıklarının faturasını gaz yutarak alan eylem sevdalılarını bir kenara bırakıp Sıhhiye Meydanı’nın diğer yüzünde hayata sevdalıların haline bakalım…
Kaldırımlar ana baba günü… Gelen giden birbirine çarpmamak adına labirent çiziyor adeta...
Ve o kalabalığın arasında bir atık kağıt toplayıcısı…
El yüz kir içinde her şey bir ekmek için…
Oysa Ankara’nın her köşe başı avucunu açan asalaklarla dolu…
Kalabalık arasında ekmek teknesiyle yarıyor insan kalabalığını…
Atık kağıt ve madde toplamaktan kapkara saç sakal birbirine karışan bir yüz…
Karşıdan gözlemlerken birden sendeledi, ekmek teknesinin önünde kaldırıma yığıldı aniden…
Yardımseverler hemen koştu imdadına!
Kollarından tutup bir kenara oturturken dermansızlığı titretti seyredenleri…
O arada bir kadınımızdan bir ses…
Aç mısınız?
Derman yok ki atık kağıt toplayıcısında…
Adeta pelteleşmiş vücuduyla sönük iki göz…
Etrafında toplananları bile seyredemiyordu…
Ama, dermansızlığı açlığından idi, besbelli…
Yoksa ekmek teknesine mahcup olur muydu?
Nerede miydi; bu açlık dramı yaşayan yağız delikanlı…
Türkiye Cumhuriyeti’nin Başkenti Ankara’nın göbeğinde…
İşte Sıhhiye’nin iki yüzünde bir hayat hikayesi..
Birinde gaz yemekten bıkmayanlar…
Diğer yanda hayata inat koşturanlar…
* * *
KİME İNANALIM?
Malum "Teşrik tekbirleri", Kurban Bayramı'nın olmazsa olmazlarından...
Otoriteler; Arefe günü sabah namazı ile başladığını, 4. gün ikindi ile sona erdiğini söyler...
Geç de olsa önemli gördüğüm için mevzuyu dikkatlerine sunmak istiyorum.
Arefe sabahı unutuverince takvim yapraklarına, ardından da google'a başvurdum.
Diyanet takvim yaprağı yeterince aydınlatıcıydı..
Öğrendik ki, kazası da yapılabiliyor!
Mezheplere göre de farklılık arz ediyor...
Vacip midir Sünnet midir muamma...
“Kaza yapılır” dediyse Diyanet haklıdır dedik!
Öyle yaptık bir sonraki vakit namazı farzından sonra...
Sonra bir vakit namazı için küçük bir mescite yolum düştü..
Namaz sonrası Hocaefendi, "Teşrik tekbiri" konusunda uyarılarda bulundu; biz de dinledik!
Duramadım, öğrendiğim bilgilere rağmen Hocaefendiye de sorma ihtiyacı hissettim.
Diyanet'in tam tersi açıklamalar..
"-Hayır kaza yapılmaz!"
Hocaefendi, ama Diyanet böyle diyor.
"-Hayır dedim ya..."
Ama Diyanet diyecek oldum, devam edemedim!
Hocaefendiden kestirme cevap:
"-Ben böyle diyorum, onu sen Diyanet'e sor!"
Bunlar Diyanet ile ayrı düşüyorlarsa mescitlerde camilerde nasıl imamlık yapabiliyor?
Diyanet'ten bu kadar farklı düşünce karşısında Allah aşkına cemaat ne yapsın; kime inansın?
Umarım bu feryadım kulak ardı edilmez de doğruları çok sayın Diyanet İşleri Başkanlığı yetkililerinden öğrenir; sizleri aydınlatırız.