Seyran Park
Doğa Veteriner Kliniği
SON DAKİKA
Güncel 13 Aralık 2023 - 23:35 GÜNCELLEME: 13 Aralık 2023 - 23:36 Yorum: 0

Düşler Sahnesi

Yaratılış olarak bir sahnede geçiyor hayatımız. Bize verilen bir ömür ve onun sefasını da cefasını da sürmemizi bekleyen bir topluluk. Ne tarafa gitsem bir taraf sürekli eksik kalıyor. Çocukluğumu hatırlıyorum da sokaklarda cıvıl cıvıl koşturmacalar.

Düşler Sahnesi

Yaratılış olarak bir sahnede geçiyor hayatımız. Bize verilen bir ömür ve onun sefasını da cefasını da sürmemizi bekleyen bir topluluk. Ne tarafa gitsem bir taraf sürekli eksik kalıyor. Çocukluğumu hatırlıyorum da sokaklarda cıvıl cıvıl koşturmacalar. Arkadaşlar, mahalleli herkes bir işin ucundan tutmuş ama mesut ama güzel bir yaşam sürüyordu. Belki de düğümü bozan bendim. Önce okumak sonra başka bir şehire taşınmak ve ayaklarımın üstünde durmak istiyordum her zaman. 
Yarın bayram günü ve sabah erken uyanmam lazım. İlk önce büyüklerin el öpme merasimi var. Tabi bununla beraber benimde harçlık sezonuna iyi bir giriş yapmam lazım. Eh az da sayılmazlar bizimkiler. Dayılar, halalar, teyzeler, amcalar… Her birinden üç dört tane bile olsa onların eşleriyle ile beraber iyi bir harçlık çıkar. Sonra direk lunaparka oyun oynamaya. Evlerin çatılarında ki sarkık buzlar, engel olmuyor sabahın erken saatlerinde ki yemek yapımına. Annem yine her sabah ki gibi taze ekmek yapıyor ve kokusu içeriye kadar geliyordu. Bu kadın bir defa olsun ah etmeden sabah erkenden uyanıp nasıl da beceriyor bunca işi diye düşünmedim değil. Eski toprak tabi. Arife günü hazırlanan tatlılar, yemekler mutfağı doldurmuş adım atacak taraf kalmamıştı. Babam yataktan kalkmış, dışarıda sigarasını yakmış bile. Anneme bakıyor. Elinde odun, ocağın yanına oturmuş ateşi harlıyordu. Kahvaltıdan sonra bizimkiler gelmeye başladılar. Dedemlerden sonra bizim ev sanki ata yeri gibi olmuştu. Artık dedemin evi yok denecek gibi dökülmeye yüz tutmuş ve kimsesizdi. Ama yerini bizim eve bırakmıştı. Babam da herkese aynı şefkatle yaklaşır herkesi severdi. Dedemi hiç görmedim. Ben doğmadan önce vefat etmiş. Evin muzip ve haylaz çocuğu olmak isterken ağır başlılık bize düştü. Böyleydi büyürken yaşadığım bayramlar. Sevinçlerimiz ve sevgilerimiz büyüyordu. Ya da bana öyle geliyordu. 
    Yirmi beş yaşından sonra otuza doğru merdiven dayandığında hayatta çok şey yapmış oluyorsunuz. Veya başkalarının istekleri olan o çok şeyler. Öyle ya sürekli kendi isteklerimizi yapmış olamayız. Dediğim gibi bazen bize sunulan sadece rolleri oynamak belki de. Aile isteğiyle evlenmiş bile olursun. Bu yaşlarda daha duygusal daha bir boşluk hissi oluşuyor bedeninde. Annenin istekleri vardır. Bir de babanın dayattığı babasının evladı olma güdüsü. İşte burada başlıyor gerçek hayat. Arkadaşların, çevrenin, konu komşunun, akrabanın dedikleri kafaya takılmış bir sürü soru işareti ile başlayan hayatlar. Bunun içerisinde benliğine uymayan kafana yatmayan bir yaşam. Ama asıl olan kendi benliğinde ki gerçek. Onu yaşamak için kendin olmak lazım. Etrafımda bu döngü içerisinde yaşayan çok kişi var ki saysam sonu gelmez diye düşünüyorum. Hayatlarının dönüm noktalarında Cahit Sıtkı’nın yaş otuz beş yolun yarısı şiirini hiç okumamış ve bilmemiş olmalarına rağmen o şiire atıf yapar gibi sürdürüyorlar yaşamlarını. 
-Hayat! 
Bize altın tepsi diye dayatılan bir yaşam mı? 

Yoksa benliğimizin ve yüreğimizin istediği bir yaşam mı? Gerçek şu ki bize dayatılanı yaşıyoruz. Okul yıllarında iyi, çalışkan bir çocuktum. Ne zaman ki üniversite sınavlarına hazırlanmaya başladım o zaman herkesin bana bakışı ve sevgisi tuhaflaştı. Mutasyona uğramış bir kalabalık oluştu. Benim yapmak istediğim veya ne okumak istediğimden ziyade onların okumamı istediği bölümler dillerine dolandı. Sonrası malum. Herkesin yaşadığı gördüğü muamele başladı. Zaten okuyamazsın, beceremezsin, o kadar zeki değilsin gibi sözlerle olan inancını da kırmaya başlarlar. İnsanın sevmediği bir bölümü okuması, sevmediği bir işi yapması bir ömür devam ettirmeye çalışması da ceza değil mi? Düşünsenize bir ressam veya müzisyen olma hayali kuran genç, tıp okuyor. Ameliyatta rap müzik çalıp oynuyor. Masa da yatan hastadan eşlik etmesini mi bekleyeceğiz. Ya da çok iyi bir mühendis gidip zorla veteriner veya görsel sanatlar okuması gibi.
-Ee bu insan şimdi her şeye bir başka gözle bakıp ne yapacağını şaşırmaz mı? İşte hayat bize sunulan kadar var.  
Sonbaharı da bıraktım arkamda. Işığımı söndürmüş ve karanlıkta ki halimden şikâyet ediyorlar. Ya ben bu değilsem. Ya sizin istediğiniz karanlık, içi boş, ruhu sızı dolu birine döndüysem. Her zaman birilerine karşı bir sevgi beklentisi içinde kalmaktan yoruldum. Yüreğime dünyaları sığdırıyorum oysa. 
Sonbahar erken çalıyor bu şehrin kapılarını. Yağmur damlaları hafif hafif çiseliyor kaldırımlara. Damlacıklarla oluşan su birikintilerine yasak bir aşk gibi üzerine basmadan adım atmaya çalışıyorum. Gölgeler uzuyor önümde. Önümde yürüyen adım izleri hayatımın bir parçasıymış gibi aynı yeri takip ederek izlediğim bir kadın gidiyordu. Kafasında ki düşüncelere yenilmiş hatta boğulmuş gibiydi. Hissiz, duygusuz yağmura aldırmadan önüne ki boşluğa bakıp öylece yürüyordu. Soğuktan üşüyen ellerini bir öne bir arkaya sallayarak yürüyor. Biraz hızlandım. Yanından geçerken gözlerinden yağmur damlalarıyla beraber göz yaşlarının aktığını gördüm. Sessizce ağlarken damlarlar karışıyordu göz yaşlarına. 
- Bir an gülümser gibi oldu. Son demlerini yaşıyorum bu düşüncelerin. Hepsini yağmur damlalarıyla zihnimden ve bedenimden atıyorum, artık son kez gülüyorum acılarımla. 
Bense çok severim bu havaları. Hafif yağmur altında yürüyerek zihnimde ki düşünceleri yağan yağmur damlacıklarıyla kafamdan akıp gittiğini düşünürdüm. Ama bu kadın öyle değildi. Yaşadığı hayatın acılarını romantizm yerine acı bir duyguyla bu havada yürüyordu. Yanından geçtiğimde kafasını kaldırıp bana bakar gibi,
- Anlıyor musunuz, anlıyor musunuz bayım. Bir insanın bedeninde ve zihninde acı varsa işte böyle dağıtıyor her yerini. Bak yağmurda ahmak gibi ıslanıyorum. Ama öyle kolay değil ahmak olmak. Çok çaba sarf etmen lazım. Sen daha gençsin. Anlayamazsın. Yaşamadın ki yaşadıklarımı. Düşünmedin ki düşündüklerimi. Dünyam vardı. Maviliğiyle her yerime hayat veren. Sadece gözleri bile bana yaşam kaynağıydı. İşte böyle dağılıyorsun. 
- Bir an kendi kendime beynimde vurulmuş gibi oldum. Sözlerin anlamını ve derinliğini düşünüp uzaklaştım. Kalsam ne olacak. Daha da derinleşecekti yağmur damlaları.   
Bir insanın dünyasında var olmak nasıl bir duygu selidir. Hayat etrafında akarken. Hüzünler, acılar, mutluluklar insanın en zor sandığı zamanlar bile gelip geçmiyor mu? Geçerken neler götürüyor. Gelip geçiyor mu? Sorularla dolu bir yağmurlu yola döndü yürüyüşüm. Dünyadan uzaklaşmak! İnsan anlayana anlatırdı bu cümleyi. Şiiri okumak yada yazmak değil de anlatmak ve anlayan olmak hasıl olan. İşte bizde dünyadan uzakta kalıyoruz.                  
Dünya! Sahi dünyanın bundan haberi var mı? Bak işte giden çok ama dönen yok. Varsa bile artık onlarda dünyadan uzak kalıyorlar. Maviliğiyle uzaklardan bakıyorlar. Yaşamın kıyısında dururken herkesi kendin gibi görüp açarsan gönül bahçeni işte o zaman ne dağın kalıyor nede bağın. Bir bakmışsın ak düşmüş saçlarına kalı verirsin hayatın orta yerinde. Bakmışsın ki ömür geçmiş. Yorgun yüreğinde yaptıkların ve yapamadıkların düşlerinde saklı kalarak toprakla yüzleşmeyi beklersin.
Ben okumak istesem de okuyamadım. Çok düşündüm. Ben mi kaybettim yoksa onlar mı kaybetti beni. Hayatımın uzun bir sürecinde ilk defa kimseyle birlikte olma ihtiyacım yok. Ben bana yetiyorum. Kendi dünyamda kendi ruh halim ve mavi sevdam bana iyi geliyor. Yüzünü gökyüzüne çevirip o masmavi semayı izlemek, denizin dalgasında ki parlaklığı görmek harikulade bir duygu. Hiç kimsenin geleceğini yaşantısını beynime yer edecek modda değilim artık. Ve bunu yapacak gücümde yok.
 Ali Çınar bir şiirinde şöyle diyor 
“Kendine iyi bak beni düşünme
Su akar yatağını bulur”. 
Hepimiz bu şiiri şarkı ve bestesiyle hazırlayıp bize sunan Ahmet Kaya’dan biliriz değil mi. Hayatta tam olarak böyle. Başkaları yazıyor biz oynuyoruz.

HABERE YORUM KAT
UYARI! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderilen, yorumlar/yorumcuya aittir.
Hiç bir şekilde Malatyaguncel.com sorumlu değildir.
İHA tarafından geçilen tüm haberler, bu bölümde malatyaguncel.com editörlerinin hiçbir editoryal müdahalesi olmadan otomatik olarak ajans kanallarından geldiği şekliyle yer almaktadır. Bu alanda yer alan haberlerin hepsinin hukuki muhatabı haberi geçen İHA ajansıdır.
Malatya Haber
Malatya Haber
Malatya Güncel Haber