Seyran Park
Doğa Veteriner Kliniği
SON DAKİKA
Siyaset 28 Ağustos 2014 - 19:44 Yorum: 0

Bölgesel konularda Katar ile yakın temas halindeyiz

Başbakan Yardımcısı Arınç, Katar'da yayınlanan Eş-Şark gazetesine yaptığı açıklamada, Türkiye ile Katar'ın bölgesel konularda yakın temas halinde olduğunu belirtti.

Bölgesel konularda Katar ile yakın temas halindeyiz

Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, Katar'da yayınlanan Eş-Şark gazetesine gündemdeki konulara ait açıklamalarda bulundu.

Arınç, 'Türk-Katar ilişkileri ve bu ilişkilerin gelecekte güçlendirilmesiyle ilgili beklentileriniz nelerdir?' sorusuna şu yanıtı verdi:

'Türkiye ile Katar, kuvvetli kültürel ve tarihî bağlar üstünde temellenmiş mükemmel politik ilişkilere sahiptir. Bölgemizde ciddi bir iş birliği ortağı şekilde gördüğümüz Katar ile ilişkilerimizi her alanda daha da geliştirmek istiyoruz. Türkiye ve Körfez ülkeleri, bölgemizdeki arbede ve kriz kuşağının iki yanındaki istikrar ve gelişmeyi temsil etmektedir. Filistin sorunu, Suriye ve Irak’taki gelişmeler bunun şeklinde bölgesel konularda Katar ile yakın temas halindeyiz. Katar ile yakın iş birliğimiz, ülkelerimizin beraber menfaatlerine hizmet ettiği kadar alanımızda istikrar, sulh ve kalkınmanın tesis edilmesinin önündeki engellerin kaldırılmasına da katkı sağlayacaktır. Körfez’in ve Katar’ın güvenlik ve istikrarını, kendi güvenlik ve istikrarımızın bir parçası şekilde görüyoruz. Körfez ülkeleri ve bu bağlamda Katar ile ilişkilerimize stratejik bir zaviyeden bakıyoruz. Türkiye ile Körfez İşbirliği Konseyi (KİK) içerisinde 2008 yılında tesis edilen Yüksek Düzeyli Stratejik Diyalog Mekanizması, politik istişarelerimiz ve ikili iş birliğimizin kurumsal yapısını oluşturmaktadır. Siyasi kurda mükemmel seyreden ilişkilerimizi; savunma, savunma sanayii, ekonomi, yatırım, finans, bankacılık, tarım, enerji, turizm, kültür ve eğitim sahalarında da geliştirmenin gayreti içindeyiz.'

'Katar’ın 2022 Dünya Kupası’nı en çok biçimde düzenleyeceğinden eminiz'

'Enerji sektörü, ciddi bir iş birliği potansiyeli sunmaktadır. İkili ticaretimizin gelişim göstermesi memnuniyet vericidir. Ancak ticaret verilerimiz hâlen potansiyelin altındadır. 2013 yılında ticaret hacmimiz 862 milyon dolar şekilde kaydedilmiştir. Ortak ticaret hacmimiz vakit vakit spot LNG alımlarıyla 1 milyar doları geçse de gerçek potansiyelini yansıtmamaktadır. İlk aşamada ticaret hacminin bir milyar dolar eşiğini aşması için çaba göstermeliyiz. Katar’da hemen hemen ½ si müteahhitlik sahasında etkinlik işaret eden 60 Türk firması bulunmaktadır. Bu kuruluşların üstlenen oldukları planların yekün tutarı 13,5 milyar dolara ulaşmıştır. Katar’ın 2022 Dünya Kupası’nı en çok biçimde düzenleyeceğinden eminiz. Türk müteahhitler, Katar’ın altyapı projelerine, bu bağlamda 2022 Dünya Kupası ve 2030 Millî Vizyon kapsamında takribî 150 milyar dolarlık kazanç planlarına azami katkı sağlamak arzusundadır. Doha metro sisteminin ciddi bir hattı bulunan Gold Line ihalesinin iki Türk şirketinin önderliğindeki iş ortaklığınca kazanılmasından memnuniyet duyduk. Ülkemiz, yabancı yatırımcılara sayısız imkânlar sunmaktadır. Katarlı yatırımcıların Türkiye’ye daha çok alaka göstermelerinden memnuniyet duyarız. Katar’ın bankacılık sahasında yatırımlarının devam etmesini dilek ediyoruz. Katarlı kardeşlerimizin, memleketimizdeki yeni düzenlemeden istifade ederek daha çok gayrimenkul edinmelerini dilek ediyoruz. Katarlı kardeşlerimizin ülkemizin kültürel, doğa ve sanat zenginliklerini keşfetmelerini dilek ediyoruz. Ülkemizi 2013 yılında 18.600 Katarlı turist ziyaret etti, bu sayının artarak çoğalması da arzumuzdur. Savunma endüstri yeni bir iş birliği sahası şekilde ortaya çıkmaktadır. Türk firmaları, Katar’ın bu alandaki ihtiyaçlarını karşılamak üzere ihalelere katılmaktadır. Bu alandaki iş birliğimizin artarak devam etmesini umuyoruz. Bu bağlamda nisan ayında bir Türk firmasının Katar’ın ihtiyacı bulunan 17 tane kıyı güvenlik botu teminine ait imzaladığı sözleşme bu alandaki ilişkilerimizin geleceği hesabına umut veren olmuştur. Kültürel alanda ise Katar’da Yunus Emre Kültür Merkezi’nin açılması ilişkilerimizi güçlendirecektir. Katar’ın da Ankara yahut İstanbul’da “Katar Evi” açması halklarımız arasındaki kültürel bağların güçlenmesine katkı sağlayacaktır. El Cezire Türk’ün memleketimizde yayın hayatına başlamasından da memnuniyet duyduk.'

'Türkiye ile Katar içerisinde yakın sürede üst seviye bir ziyaretleşme olacak mı?' sorusu üstüne Arınç, şöyle konuştu:

'Siyasi liderlerimiz içerisinde yakın temas ve görüşmeler en üst düzeydedir. Bu temaslar, esasen iki yurt ilişkilerinin ilerletilmesine, muhtelif ikili ve bölgesel konular ile ilgili istişare yapılmasına imkân vermektedir. Katar Emiri Şeyh Temim, bu sene içerisinde şubat ve temmuz aylarında olmak üzere iki kez ülkemizi ziyaret etmiştir. 

Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan, Başbakan yer aldığı çağda son şekilde Aralık 2013’te Doha’yı ziyaret etmiştir. El Cezire Forumu vesilesiyle ilk kez Katar’ı ziyaret ettim. Bu münasebetle Sayın Başbakan Şeyh Abdullah bin Nasser bin Halife Al Thani ve öteki üst seviye yetkililerle yararlı temaslarda bulundum. Dışişleri Bakanlarımızın yakın temas içerisinde bulunduklarını biliyorum. Bu ziyaretler önümüzdeki çağda de devam edecektir.

'Halkımız, yapılan hizmetlerden aşırı memnun kaldı'

Arınç, 'Sayın Recep Tayyip Erdoğan, Cumhurbaşkanlığı seçimlerini kazandı böylece Türkiye Cumhuriyeti’nin 12. cumhurbaşkanı oldu. Bu biçimde halk, ilk kere kendi cumhurbaşkanını direk sandıklara gidip oy kullanarak seçmiş oldu. Sizce ülkenin geçirdiği bu ciddi süreç daha müreffeh bir geleceği inşa etmek için ne derece önemli?' sorusunu ise şu biçimde cevapladı:

'Türkiye’de daha evvela Türkiye Büyük Millet Meclisi nedeni ile seçilen cumhurbaşkanı, 10 Ağustos 2014 Pazar günü halkımız nedeni ile bizzat sandık başına gidilerek belirlendi. Halkımız, salt genellikle Başbakan’ımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ı Türkiye'nin 12. cumhurbaşkanı seçti. Bu seçim Türkiye'nin politik tarihinde halkın ilk kere sandık başına giderek cumhurbaşkanını kendisinin seçmesi açısından aşırı önemlidir. Recep Tayyip Erdoğan liderliğindeki Adalet ve Kalkınma Partisi, 12 sene devam eden iktidarı çağında üç umumi mebus seçiminden, üç mahallî seçimden ve iki referandumdan yüzde 70'ler, yüzde 58'ler düzeyinde oy oranlarıyla galip çıktı. Halkımız, yapılan hizmetlerden aşırı memnun kaldı. Partiyi, her seçimde oylarını artırarak yine iktidara getirdi. Halkımız 12 yıllık yönetiminde Başbakan’ımız Erdoğan’ı başarılı buldu. Cumhurbaşkanlığı seçiminde de başarılarına bir yenisini ekledi. Sayın Erdoğan, kuvvetli bir başbakanlıktan sonra 14-15 partinin birleşmesi karşısında dahi başarı sağladı. Yüzde 52 bunun şeklinde bir oy oranıyla Türkiye'nin Cumhurbaşkanı seçildi. O bizim hem Genel Başkan’ımız hem de Başbakan’ımızdır. Şimdi Türkiye'nin Cumhurbaşkanı şekilde seçildi. Çok sevinçliyiz, mutluyuz. Bunun; kendisine, ülkemize, Arap ve İslam dünyasına, tüm insanlığa hayırlı olmasını diliyorum.

Başarı ile ilgili öteki partilerin gösterdiği adaylar için tıpkı şeyi anlatmak mümkündür değil. Onlar aşırı iri destek görmelerine karşın hemen hemen AK Partinin aldığı oyun ½ si kadar oy alabildi. Bunun sırrı da Partimizin, halkımızla bütünleşmesinde, halkın sorunlarını çözmesinde, halkın daha mutlu, daha huzurlu, daha müreffeh yaşaması için gece gündüz çalışmasındadır. Halkımız bize güveniyor, destek veriyor. Sayın Erdoğan'ın şu ana kadarki hizmetleri toplumda aşırı ciddi bir karşılık gördü ve Cumhurbaşkanlığı seçiminde bu netice ortaya çıktı. Recep Tayyip Erdoğan, ciddiyeti, dürüstlüğü, çalışkanlığı, mertliği, inancı, ahlakı ve duruşu itibarı ile sırf AK Partili seçmenlerden değil öteki partilerin seçmenlerinden de oy aldı. Partimizin 2023 yılına ve daha ilerisine yönelik hedefleri bulunmaktadır. Hükûmetimiz, tüm projelerini 2023 yılına yönelik yapmaktadır; bu planların devam etmesi, halkımızın daha müreffeh koşullarda yaşaması, birey başına düşüş işaret eden gelirin artması, dışsatım rakamlarının yükselmesi için sıkı bir biçimde çalışmaktadır. Seçimde aldığımız sonuçlar, halkımızın bizi desteklediğini, doğru politikalar izlediğimizi ve gerçekçi yatırımlar yaptığımızı göstermektedir. Bütün bu hedeflere ulaşılması için bu süreç aşırı ciddiyet arz etmektedir.

'Gelecek aşamada Türk hariç politikasında herhangi bir değişiklik görülecek mi?' sorusu üstüne Arınç, şöyle konuştu:

'Tarihî ve kültürel bağlarımızın yer aldığı Balkanlar, Orta Doğu, Kuzey Afrika, Güney Kafkasya, Güney Asya ve Orta Asya ülkeleriyle ilişkilerimiz giderek gelişmektedir

Soğuk Savaş’ın sona ermesi ve küreselleşmenin sürat kazanmasıyla beraber dünyamız kapsamlı bir dönüşüm sürecine girmiştir. Uluslararası sistemdeki değişimin en sıkı biçimde hissedildiği bir coğrafyanın merkezinde yer saha bir yurt şekilde hariç politikadaki ana hedefimiz, muhtelif problem ve ihtilafların mevcudiyeti nedeni ile gerçek potansiyelini hayata geçiremeyen bölgemizdeki gelişmeleri, yapıcı bir vizyonla artan imkân ve kabiliyetlerimizi de kullanarak mümkündür olduğunca müspet bir mecraya sevk etmektir. Nitekim Türkiye şekilde takip ettiğimiz aktif ve dinamik yaklaşım çerçevesinde, başta komşularımız olmak üzere yakın ilişki içerisinde bulunduğumuz coğrafyalarda iş birliği imkânlarını geliştirmek ve bölgesel sahiplenme olgusunu harekete geçirmek bakımından bir hayli fasıla katetmiş bulunuyoruz. Tarihî ve kültürel bağlarımızın yer aldığı Balkanlar, Orta Doğu, Kuzey Afrika, Güney Kafkasya, Güney Asya ve Orta Asya ülkeleriyle ilişkilerimiz giderek gelişmektedir. Mesela, bugüne kadar yekün 17 ülkeyle iş birliğini beraber çıkarlarımız temelinde ilerletmek için kurguladığımız özgün bir iş birliği modeli bulunan Yüksek Düzeyli İşbirliği Konseyi (YDSK) mekanizmasını hayata geçirdik. Bu çerçevede, devlet ve hükûmet başkanları seviyesinde yapılan 34 beraber kabine toplantısında bu ülkelerle 400’e yakın evrak imzalanmış ve bu ülkelerin yekün hariç ticaretimizdeki payı yüzde 25 seviyesine ulaşmıştır. Yakın çevremizde bir sulh ve istikrar kuşağı oluşturma yönündeki gayemizin yanı paradigma Türkiye, yine şekillenen küresel düzenin belirlenmesinde söz sahibi bulunan küresel aktörler içerisinde yer alabilmek için tüm uluslararası oluşumlarda aktif rol oynamayı hedeflemektedir. Bu ana ilkelere dayanan hariç politikamızı önümüzdeki çağda de tıpkı istikamette sürdürmeye kararlıyız.'

'7 milyona yakın Suriyeli yerinden yurdundan edildi'

Arınç, 'Suriye kriziyle ilgili gelişmeler ve bu gelişmeler itibarı ile ortaya çıkan Suriyeli mülteciler sıkıntısı ile ilgili Türkiye nasıl bir davranış sergiliyor?' sorusuna şu yanıtı verdi:

'Suriye’de ihtilaf dördüncü yılına girerken ülkede devam eden beşerî yıkımın yanı paradigma bunun alanımızda yarattığı istikrarsızlık ve güvensizlik ortamı yeni boyutlar kazanmaya devam etmektedir. Suriye halkı, geride bıraktığımız vakit zarfında tarihte benzeri görülmemiş bir düzen mezalimi altında ezilmekte, ülkedeki yıkım her geçen gün artmaktadır. Kurbanların sayısı 200 bini aşmış, nüfusun ½ si ana ihtiyaçlarından mahrum biçimde yaşamaya mahkûm edilmiş, üç milyondan çok sığınmacı komşu ülkelere sığınmış, 7 milyona yakın Suriyeli yerinden yurdundan edilmiş durumdadır. Buna ek şekilde düzen “açlıktan öl yahut teslim ol” politikası seyrederek harp suçu işlemeye devam etmekte, 250 binden çok Suriyelinin ana besin ve ilaç malzemelerine erişimini engellemektedir. Bu insani felaketin sorumlusu, Suriye halkının meşru taleplerini; ağır bombardıman, kimyasal silahlar, balistik füzeler ve varil bombaları dâhil her türlü tedhiş yoluyla bastırmaya çalışan rejimdir. Hâlihazırda memleketimizdeki Suriyelilerin sayısı 1 milyonun üzerindedir. Bu şahısların takribî 220 bini memleketimizdeki 22 barınma merkezinde konuk edilmektedir. Bu bağlamda yaptığımız masraflar 3 milyar doları aşmıştır. İhtilafın başından buyana ülkemiz, en başta insani mülahazalar ve kardeşlik müktesebatıyla devinim etmek şekli ile hiç bir başkalık gözetmeden kapılarını rejimin zulmünden kaçan Suriyelilere açmıştır. BM Güvenlik Konseyi'nin 2139 (2013) ve 2165 sayılı kararları çerçevesinde de Suriye halkına insani katkı ulaştırılmasını teminen türkiye etken bir rol üstlenen bulunmaktadır. Her iki karar uyarınca 160’tan çok kamyonun taşıdığı insani yardım, BM ile eş güdüm hâlinde Suriyeli ihtiyaç sahiplerine ulaştırılmıştır. Suriye'deki vakalar itibarı ile ülkemize gelen Suriyelilere uluslararası yasa çerçevesinde 'geçici koruma' sağlanmaktadır.'

'AK Parti hükumetlerinin 2015'ten itibaren de devam etmesinde zaruret görüyoruz'

Arınç, 'Zatıâlilerinin de istişarelerine katıldığı Adalet ve Kalkınma Partisinin Merkez Yürütme Kurulunun, istikbal süreçte atılması gereken adımlarla ilgili yaptığı toplantıda tahsil edilen en belli kararlar nelerdir?' sorusu üstüne şunları kaydetti;

'Merkez Yürütme Kurulu üyesiyim. Orada bir yol haritası ortaya konmaktadır. Partimizi 2015'e ve sonrasına kimin götüreceği, kimin umumi başkan ve başbakan olabildiği anlamında istişareler yapıldı. Dışişleri Bakanı’mız Ahmet Davutoğlu üstünde karar kılındı. Hem Cumhurbaşkanı’mızın yeni vazifesinde kuvvetli olması ve sorunsuzca çalışabilmesi hem de Türkiye'deki istikrarın devamı için AK Parti hükûmetlerinin 2015'ten itibaren de devam etmesinde zaruret görüyoruz.'

Arınç, 'Sayın Erdoğan, cumhurbaşkanına daha geniş yetkiler eda etmek için (cumhurbaşkanının yetkilerini artırmak için) Anayasa’da değişikler yapmayı düşünüyordu; bu adım ne bunun şeklinde somut gelişmeler ve yeni ufuklar açacaktır?' sorusuna ise şöyle yanıtladı:

'Önümüzdeki seçimler yani milletvekilleri umumi seçimi 2015'in Haziran ayındadır. O tarihe kadar hükûmet yeni bir başbakanla devam edecek. O tarihte de AK Parti seçimlere yine katılacak ve inanıyoruz ki seçimi yine kazanacak. Halk nedeni ile seçilen bir cumhurbaşkanı göreve başlayacağına kıyasla buna ucuz bir anayasa değişikliği yapılması zaruridir. Şimdi 1982 Anayasası kendi içerisinde dahi o kadar muğlak, o kadar yoruma ucuz ki biz seçilen cumhurbaşkanının göreve ne vakit başlayacağını dahi lakin yorum şekli ile bulabiliyoruz. Maddeler arasındaki çelişkilerden lakin içtihat yoluyla kurtulabiliyoruz. Bunlardan bir tanesi de şüphesiz, bugün içerisinde bulunduğumuz sistem. Cumhurbaşkanını kamu seçiyor lakin ona, Meclis nedeni ile seçilen cumhurbaşkanının yetkilerini kullandıracağız. Bu çelişkinin üstesinden gelmenin yegâne yolu yeni, sivil ve modern bir Anayasa'nın yapılmasıdır. Bu çağda muvaffak olamadık. Önümüzdeki seçimde halkımızdan, anayasa değişikliği için lüzumlu bulunan 367 milletvekilini kazanacak kadar destek vermelerini istek edeceğiz. eğer yeterli destek verilmezse referandum yapacağız, bunu halka götüreceğiz. İnanıyorum ki halkımız bize bu çoğunluğu verecektir.'

'O milleti, bayrağı için çalışmıştır'

Arınç, 'Türkiye Cumhurbaşkanı, Türk halkının kendisine oy vermeyen kesimini, sosyal uzlaşma ve sulh sürecinin şemsiyesi altında kucaklamak için ne bunun şeklinde adımlar atacak?' sorusuna şu yanıtı verdi:

'Türkiye’nin istikrarının anahtarı, bunun hem politik hem de ekonomik olmasındadır. Başbakanımız Recep Tayyip Erdoğan, 12 yıllık iktidarı çağında halkımızı; politik düşünceleri, etnik yapısı, görüşlerine kıyasla ayırmayarak bütünüyle kucaklamış, herkese eşit davranan bir siyaset izlemiş, kendisine oy verenlerin değil 77 milyonun başbakanı olmuştur. O; milleti, bayrağı için çalışmıştır. O, seçim sonuçları belli olduktan sonra partinin umumi merkezindeki balkon konuşmasında “Şahsıma oy verenlerin değil, 77 milyonun cumhurbaşkanı olacağım. 77 milyonu muhabbetle kucaklayan bir cumhurbaşkanı olacağım. Bütün politik savaş sürecinde yaptığım bunun şeklinde ülkesi, milleti, bayrağı için çalışan bir cumhurbaşkanı olacağım. Bugün yeni bir Türkiye kurulurken yeni bir başlangıç yapma, yeni bir toplumsal uzlaşmanın kapılarını aralama günüdür.' demiştir. Bu konuşmanın sorunuzun cevabı olacağını düşünüyorum.'

Arınç, 'Bu demokratik atmosfer ve ekonomik istikrarın sağladığı huzur, Türkiye’nin planladığı gaye bulunan Avrupa Birliği’ne girebilme şansını ne kadar güçlendirdi?' sorusu üstüne şöyle konuştu:

'Yukarıda özetlediğim hariç siyaset yaklaşımının bir öteki ciddi unsuru, var stratejik ilişkilerimizin yeni boyutlar ilave edilerek genişletilmesidir. Bu bağlamda, Türkiye, Avrupa Birliği’ne tam üyelik amacı doğrultusundaki kararlılığını muhafaza etmekte, NATO ile var müttefiklik ruhunu diri tutmaya çaba göstermekte ve transatlantik ilişkilere atfettiği ciddiyet çerçevesinde ABD ile var “model ortaklık” şekilde tanımlanan ilişkilerini derinleştirmeye çalışmaktadır. Ülkemiz, son 12 yıllık çağda politik istikrarın tesis edilmesi, demokratikleşme ve buna mukabil ekonomik kalkınmanın sağlam temeller üstüne oturtulması bağlamında iri fasıla katetmiştir.

Ferdi hak ve özgürlüklerin kapsamının genişletilmesinden, Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruya, ana dilde savunma hakkından sivil-asker ilişkilerine kadar oldukça çok alanda hukuki değişiklikler hayata geçirilmiştir. İktisadi alanda takip edilen yapısal reformlar çerçevesinde, Türkiye, bugün, dünyanın 17. Avrupa’nın ise 6. iri ekonomisi pozisyonuna ulaşmıştır. OECD, Türkiye’nin 2050 yılında Avrupa’daki en iri ikinci ekonomik takat olacağı anlamında bir öngörüde bulunmaktadır. Demokrasi ve iktisat sahalarında katettiğimiz mesafede şüphesiz, sahip olduğumuz ve hâlen de devam ettirdiğimiz AB perspektifinin ve üyelik sürecinde çıkardığımız konsept yasalarının ciddi bir rolü olmuştur. Ancak ana hedefimiz, AB üyelik sürecimizden müstakil şekilde kendi vatandaşlarımız için demokrasi ve refah dalının genişletilmesidir. Bu çerçevede, bizim için stratejik bir kalite taşıyan Avrupa Birliği’ne tam üyelik hedefimize mümkündür bulunan en kısa vakit içerisinde ulaşılması ciddiyet taşımaktadır. Esasen AB’nin uzun vadeli çıkarlarının da Türkiye’yi bünyesine dâhil etmesini gerektirdiğini düşünüyoruz.

Türkiye şekilde katılım sürecinde üzerimize düşüş işaret eden öteki mesuliyetleri de yerine getirmeye devam edeceğiz. Şunu vurgulamak gerekir ki üyeliğimizin Türkiye’ye yer aldığı kadar AB’ye de fayda sağlayacağına inanıyoruz. Gerçekleştirdiğimiz ekonomik reformlarla Türkiye, AB’ye yük olmayacak, tam aksine AB’den yük alacak kuvvetli bir ekonomiye sahip hâle gelmiştir. Hatta Türkiye, AB’nin ekonomik ve mali istikrar için geliştirdiği Maastricht kriterleri dikkate alındığında oldukça çok AB ülkesinden daha ileri bir konumdadır. Bunun ötesinde Türkiye, jeopolitik pozisyonu ve tesirli hariç politikasıyla AB’nin küresel planda kuvvetli bir aktör olmasına da katkıda bulunacaktır. Türkiyesiz bir AB, küresel rolünü oynama ile ilgili yetersiz kalacaktır. AB ile Ekim 2005’te başlattığımız katılım müzakerelerini birtakım politik engellemelere karşın sürdürmekte kararlıyız. Son zamanlarda AB ülkeleriyle yapılan üst seviye ziyaretler esnasında da müzakere sürecimizin ilerletilmesi gerektiği anlamında anlayış birliği bulunduğunu memnuniyetle müşahede etmekteyiz. Beklentimiz, Türkiye müzakere sürecinde kendi üstüne düşenleri yaparken AB ülkelerinin de katılım müzakerelerimizin önünü açmasıdır.'

Muhabir: İbrahim Kılıç

Haber Kaynağı: MALATYA GÜNCEL
Malatya Haber
Malatya Haber
Malatya Güncel Haber