Sükût gibi münzevî, çığlık gibi hür olmak istiyorum. Herkesten uzaklaşmak inanın bazen iyi geliyor. Karın yağmadığı keskin soğukların insanın içine işlediği şu günlerde derin bir sükut içinde tek başıma çayımı yudumluyorum.
Biran telefona baktım ki ne göreyim.
Yine manşetlerin en üst sıralarında geziniyoruz. En son dinamitlerle patlattığımız hasarlı binalar Guiness rekorlar kitabına girmişti. Bu yeni rekorda neyin nesi arkadaş dedim.
Atılan haberin başlığı şaka gibi resmen birileri şehrimizle alay ediyor.
"Malatya hariç" Sineması olmayan şehirde film reklamları yapılıyor.
Haberin başlığında tek bir sorun yok. İçeriğine bakınca ben olsam bende aynı başlığı atardım diye düşünüyorum.
Depremlerle birlikte Malatya’da hizmet veren 2 sinema şirketi 10 aydır kapalı ancak buna rağmen şehrin en işlek cadde ve sokaklarında vizyondaki filmlerin afiş ve posterleri yer alıyor. Vatandaşlar ise sineması olmayan şehirde film ve reklamların yapılmasını anlamsız ve gereksiz buluyor.
Türkçe'mizde bu durumu anlatan ünlü bir söz vardır: “Ayranı yok içmeye, tahtırevanla gider gezmeye” denir. Bu lâf aslında biraz daha değişiktir ama ben kibarcasını yazdım.
Malatya’da sinemanın olmadığı zamanlardan kente birçok sinema salonu kazandıran son olarak da Yeşil Sinemayı kuran Merhum 'Hüseyin Yeşil' abimizin o dönemlerde ne kadar önemli bir iş yaptığı şimdilerde daha iyi anlıyoruz.
Böylesine vizyonsuz yöneticilerin olduğu bir şehirde çileden çıkmamak için çekirdek alıp sinemaya gitmek en iyisi.
CNNTürk muhabiri Fulya Öztürk 3,5 ay önce Malatya’ya geldiğinde 36 bin ağır hasarlı binadan 6 bini yıkılmıştı. Şimdi 23 bin bina yıkılmış, geriye 13 bin bina kalmış . Yani anlayacağınız 10 binin üzerinde ağır hasarlı yapı hâlâ yıkılmayı bekliyor. Bir yandan yıkım çalışmaları devam ederken, Herkes bir an önce şehrimizin ayağa kalkacağı günü bekliyor. Yıkımlar dolayısı ile şehrimizi saran toz bulutundan yükleselen dumanlar ciğerlerimize işlerken şehir merkezindeki otobüs duraklarına sineması olmayan şehrin film posterleri ve afişleri asılsın. " Türkiye yüzyılı, şehrin ışıklarını hepsi birlikte yakacağız." Lâf-ı güzaf söylemlere karşı biz sizin geçmişinizi de biliriz. Malatya ağzı ile 20 yıldır ne yaptınız ki bu şehirde şimdi ne olasınız.
Sizi gidi mezar definecileri sizi. Yalandan başka bir icraatiniz yok.Bu şehrin ışıklarını halkımız yakar fazla gölge etmeyin yeter. Diğer bir traji komik olay ise Malatya Valimiz Sn. Ersin Yazıcı'nın Malatya'ya ikinci kez gelen Fulya Öztürk hanımefendiye yaptığı açıklama oldu. Sn. Yazıcı ve Fulya Öztürk şehir merkezinde dolanırken birden kamera valilik binasına yaklaşıyor.
Fulya Öztürk: Sn. Valim Ersin Yazıcı şehirde kiralar yüksek halk şikayetçi ve dertli ne olacak bu gidişat ? Bizim valinin kafası yeni valilik binasının temelinde. Ulan biran önce tamamlansa da koltuğuma geçsem. Konteyner ve çadırlarda soğuktan öleceğiz. En son jeton düşünce mikrofona cevap veriyor. Yav bu soruda sorulur mu? Nereden geldi bu şimdi. Bırak mesaimi tamamlayıp evime gideyim.Banane kira artışlarından git onu hükümete sor. Benim alanım değil, uğraştırma sıkışıyorum. Canlı yayın olmasa yeminle patlayacağım izlenimi veriyor ekranlardan.
Şehirden çok kamera valilik binasının temelini gösteriyor ne temelmiş arkadaş. Bir türlü bitmek bilmedi. Yani anlayacağınız dostlar valinin de kafası başka yerde. Malatya bir gram kimsenin umrunda değil. Cuma günü camiye giden bir liderin geriye kalan günlerde kilise açılışı yapmak için can attığı bir ülkede bazı yöneticileri Taşhoron'a giderse kimin azdığı ve bu felaketlerin neden başımıza geldiğini idrak edebiliyoruz.
Muhafazakâr dediğimiz destek verdiğimiz her parti inanın belli bir müddet sonra sapıtıyor. Olmayacak işlere imza atıyor. Yerel seçimlerin yaklaştığı, adayların belirlendiği şu günlerde milletimiz siyaset ve siyasitçilerin tamamından tiksinmiş durumda. Halkımız kimin seçileceğinden çok şehrimizi kim toparlar arayışı içinde.
Malumunuz her taraf enkaz yığını. Kaldırımlar pislik içinde, insanlarımız şehir trafiğinden yürüyemiyor. Şehir merkezinde sağlam tek bir bina kalmamış. Akpınar caddesi karanlığa gömülmüş vaziyette. Tek bir aydınlatma direği dahi yok. Millet konteynerlerde soğuktan ölmezse iyi. Sürekli şehirde elektrik kesintileri yaşanıyor. Birçok bölgeye doğalgaz verilmiyor. Depremin üzerinden 11 ay geçmesine rağmen şehrin suları hâlâ ara ara çamurlu akıyor. Esnaf desen kan ağlıyor.
Göçebe hayatı yaşıyorlar resmen. Yer tarifi yapılmadığından sürekli iş yerini ve konteynerlerini taşımak zorunda kalıyorlar.
500 bin insanımız şehri terk etmek zorunda kalmış. Bizler sürekli Guiness Rekorları kırıyoruz. Expo28 vaatleri ile uçuyoruz.
Hızlı tren, metro, şehir hastanesi hayalî ile yaşıyoruz.
Vay lımıne vay he oğlum he siz yapacaksınızda bizde göreceğiz...
Nasrettin Hoca'nın ya tutarsa fıkrası misali bir şeylerin düzelmesini bekleyenlere 10 seneye kadar avucunuzu yalarsınız.Açık ve net ifadele etmeliyim ki kimse bu şehirde bir şeylerin biranda
düzelmesini beklemesin.
Eski Gümrük Bakanı Bülent Tüfenkçi'nin dediği gibi 200 yıllık geçmişi olan bir şehri kimse 2 yılda düzeltemez.
20 yıldır memleketimi yöneten zat-ı şahaneye sormak istiyorum. Kentsel dönüşüm yapacak aklınız neredeydi? Deprem olunca mı uyandınız. Sormazlar mı bu şehiri kim yönetti kim vardı diye.
Selahattin-i şehrül emini ne güzel söylemiş.
Olmaz olmaz deme olmaz olmazsa olmaz”
Adam olmak gerekir ki, adam, etsin adamı. Adam, adam olmayınca, adam, etmez adamı. İnsanın adam olması lazım"
Malatya'mın güzel insanlarına değerli takipçilerime selam olsun.
