Seyran Park
Doğa Veteriner Kliniği
SON DAKİKA
Ekrem A. Çelik

Son Veda

20 Şubat 2014 - 23:44 Yorum: 0

Yetmiş gün önce bu saatte, akşamın beşinde son kez uğurlarken seni…
Köy garajında minibüse doğru giderken boynun bükük; mahzundun. Biraz mahcup, endişeliydin. Masum bir bakışla bana baktın ve bir şeyler söyledin, duymadım. Çünkü her zaman ki gibi kısık bir sesle konuştun. Sadece tahmin ettim. Kürtçe, “xatıre ta” demiş olmalıydın. Zaten bizimle hep Kürtçe konuşurdun. Biliyorum edebinden. Öyle ki, grip olduğundan, selpak mendili almak için dahi benden izin isteyecek kadar edepliydin.

Sen kaçamak bakışınla, sessiz sedanla vedalaşırken benimle, benim söylediklerimi beklemeden son yolculuğun için minibüse binerken, ben seni izliyordum. O Akşam karanlığında, o Aralık ayının ayazında, yapacağın zorlu yolculuğun sevimsiz hayalini kurarken zihnimde, seni izliyordum. Seni izliyordum içim acıyarak, bir yanda dua ediyordum kazasız-belasız bir yolculuk yapman için öbür yanda “la havle” çekiyordum isyan etmemek için. Zira çalışmaya başladığımdan beri incinir onurum, çalışan kadınların durumu için.
İsteseydim çalışmana engel olur muydum? Bilemiyorum.
Bilmiyorum neden? Daha önceleri minibüse bindikten sonra bana bakardın. Belki gitmemi istediğin için, belki araba hareket edinceye kadar seni bekleyip beklemediğimi anlamak için. Bu kez hiç dönüp bakmadın, yanına oturduğun bayanla kırk yıllık dostmuşçasına sohbete daldın. Belki de bildiğini gizlemek için, öylece gözden kayboldun.
Endişeliydin. Bu halin beni de endişelendiriyordu. Aslında sen hep endişeliydin. Bizler için endişelenirdin. Aile fertlerinin derdini, tasasını, sorumluluklarını tek başına üstlenmek istiyordun, fakat son günlerde daha bir farklı endişeliydin, yorgundun.
Biliyorum, kardeşlerin en küçüğü olan sen şımartılmak istendiği halde, hiç şımarmazdın. İçimizde en fazla yetimliği hissederek büyüyen olduğundan olsa gerek hiç gülmedin. En sevinçli anlarında bile sadece mahcup bir ifade ile gülümserdin. Dokuz yıl ara verdikten sonra sınava dört ay kala karar verip girdiğin üniversite sınavında aldığın yüksek puana da, üniversiteyi kazandığında da, bitirdiğinde de, atandığında da hiç sevinmedin. Hele öğretmenliğe atandığında sanki bir suç işlemiş gibi mahcuptun, endişeliydin. Belki annemizden ayrılacağın için, belki de sana yabancı, yabancılaşmana neden olacak modern zamanın çalışma şartları için, belki de ölümün gelişini sezdiğin için endişeliydin.
Modern öğretmenlik, kanaatimce, fıtratına uygun değildi, çünkü sen farklıydın.
Farklı bir kardeştin, bizler için akıl almaz fedakârlıklar yapardın.
Farklı bir evlattın, annemiz rahat etsin diye bir saniye zamanın olsa bile o saniyeyi annemize hizmet etmekle geçirirdin. Elinde gelse ailemizin her ferdini başının üzerinde gezdirirdin.
Farklı bir öğrenciymişsin ki, on beş yıl geçmesine rağmen, öğretmenlerin senden övgüyle bahsetmekler.
Öğretmenliğinde farklıymış ki, teneffüslerde dinlenmek yerine okuma-yazması zayıf öğrencilere özel ders veriyormuşsun. Daha üç aylık öğretmenken, toplam üç maaş almışken, maaşını kendine harcamadan kurban kesmek, bir üniversite öğrencisine burs vermek, yetim yeğenlerinin ev taksitlerini ödemek, öğrencilerine kitaplar almak -bunlar bildiklerim- kimin aklına gelir?
Ölümün bile farklıydı. Taziye için gelenler, seni hayatında hiç görmeyenler bile “Azize’nin acısı farklı bir acı” diyorlardı.
Acın gerçekten farklıydı. Çünkü sen farklıydın: ölümün o soğuk yüzünü, sevimlileştirecek kadar farklıydın.

İsmail Kara hocanın ifadesiyle, “vay Azize!”;
“Vay Azize”m, annesinin annesi ve bizlerin. Nasıl kıydın da öksüz bıraktın bizi; anneni, ağabeylerini, ablalarını; sürekli kızarak nasihat ettiğin Yakub’u, Hülya’yı; zaten yetim olan Ahmet ile Nisanur’u, bağrına bastığın Enes ile Mirac’ı, görmeye hasret kaldığın M. Ali’yi, son üç ay misafirleri olduğun Malik ile Merve’yi ve sürekli kendileri ile gurur duymak istediğin yengelerini… Yoksa bizlerden daha az gördüğün ama bizlerden daha çok özlediğin babamıza bizlerden önce kavuşmak için mi? Ama bizi kendine mahrum ettin. Bize olağan üstü bir itimat telkin edip sonrada terk ettin.
Vah Azize’m!
Neden?
Bu kadar fedakârlık,
Bu kadar feragat,
Bu kadar gayret!
Neden?
Ölmek?..

YAZIYA YORUM YAP
UYARI! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderilen, yorumlar/yorumcuya aittir.
Hiç bir şekilde Malatyaguncel.com sorumlu değildir.
İHA tarafından geçilen tüm haberler, bu bölümde malatyaguncel.com editörlerinin hiçbir editoryal müdahalesi olmadan otomatik olarak ajans kanallarından geldiği şekliyle yer almaktadır. Bu alanda yer alan haberlerin hepsinin hukuki muhatabı haberi geçen İHA ajansıdır.
YAZARIN DİĞER YAZILARI