Seyran Park
Doğa Veteriner Kliniği
SON DAKİKA
Hakkı Yiğit

Cumhurbaşkanımız ve Halkın Dili

02 Ocak 2011 - 00:39 Yorum: 2

 

İstenilen seviye de olmazsa da demokrasi, özgürlük, insanları olduğu konum ve kimlikle kabul etme, dil, din, kültür,örf ve adetlerdeki farklılıkların birer zenginlik olarak kabul edildiği, insanlık onuru adına güzelliklerin yaşandığı bir zamanda “iki dil” çıkmazına ülkemizin sıkıştırılması manidardır…

Cumhurbaşkanımız Sayın Abdullah Gül’ün böyle bir zamanda bölgeye yaptığı ziyaret ayrı bir önem arz etti…

Gazetecilerin “Kürtçe konuşacak mısınız?” sorusuna Sayın Cumhurbaşkanımızın:

“Kürtçe bilmiyorum ki. Bilsem konuşurdum. Yapmacık bir duruma düşmek istemem” demesi sayın Gül’ün halkın diliyle konuştuğun en büyük göstergesidir.

Sayın Cumhurbaşkanımız Kürtçe’yi bilmiyor olabilir ama “halkın dili”ni çok iyi konuştuğunu ve halkın da Sayın Cumhurbaşkanımızı çok iyi anladığı inancındayım…

“Sevgi” ve “samimiyetle” gönülden gelen bir söz hangi dil ile söylenirse söylensin halkın gönlünde mâkes bulacağına inanırım.

Çünkü kelimler mekaniksel bir sembol değil ki…

Ağızdan çıkan her bire söz ruh, duygu, his, yüklüdür.

Her canlı gibi kelimelerin de, sözün de bir ruhu, canı vardır…

Ve “bir bakış bir kaçışa çok şeyler hatırlatır;

Bir bakış, bir bakışı senelerce ağlatır”mış.

“Ben Kürtçe bilmiyorum ki? Bilsem konuşurdum. Yapmacık duruma düşmek istemem” sözünün yerini Kürtçe söyleyeceği hiçbir mehdiye, şiir, söz tutmazdı bence…

Laf cambazlığından uzak, gönülden gelen samimi bir dil…

Ben buna “halkın diliyle konuşmak” diyorum.

Sunî, çıkar amaçlı, art niyetli, insafsız avcılarca kurulan iki, üç, dört… dil tuzağına verilen en güzel cevap; halkın diliyle konuşmaktır…

Yunus bu dili ne güzel ifade etmiş yüzyıllar önce…

“Gelin tanış olalım,

İşi kolay kılalım.

Sevelim sevilelim,

Dünya kimseye kalmaz.”

Cumhurbaşkanımızın bu gezi öncesinde bölgedeki bir arkadaş ile konuşurken,

“Sayın Cumhurbaşkanımız korumalarını atlayıp bir kul olarak Ulu Camide Sabah Namazında halkın içinde saf bağlasa ne güzel olur” dedik.

Tunceli’de Cem evine gidip cem’e katılması ne güzel olmuştu…

Ülkemizdeki Havralarda, Sinagoglarda, Kiliselerde, Cem evlerinde, Camilerde Cumhurbaşkanımıza, ülkemize, milletimize dua edilmesi birlikteliğimizi, kardeşliğimizi pekiştirme ve yüreklerin birlikte çarpmasını sağlamaz mı?

Bizim gönlümde geçen bu temenni Sayın Cumhurbaşkanımızın da gönlünde belki geçmiştir.

Ama “Yâhu! riyakârlık olmaz mı?” endişesi belki de onu böyle bir şeyden alıkoymuş olabilir, kim bilir…

Cuma namazında halkın arasına karışıp namazı eda etmesi bizim gönlümüzde geçen temenni kısmen de olsa gerçekleştirdi.

Ama “Keşke halkın diliyle konuşmasına, bir başka dil olan (din dili, inanç dili )ile, Ulu Camide kılacağı bir Sabah Namazıyla taçlandırmış olsaydı” diyorum halen kendi kendime…

Bir kısım insafsız avcılarca “çıkmaz sokağa” yönlendirilip orada sıkıştırılmak istenilen insanımıza kollarını gerip,

“Durun kalabalıklar bu sokak çıkmaz sokak” demiş olacaktı bence.

Ne güzel olurdu değil mi?

YAZARIN DİĞER YAZILARI