Seyran Park
Doğa Veteriner Kliniği
SON DAKİKA
Hakkı Yiğit

Tezatliklar Yumaği

06 Haziran 2009 - 09:14 Yorum: 5

Günümüz insanını anlamak gerçekten zor.
Biz bize benzeriz...
Biz de anlaşılmayan günümüz insanlarından beri değiliz elbet…
Ne de olsa aynı zamanın çocuğuyuz…
“Neden günümüz insanını anlamak zormuş efendim?” diye sual edecek olursanız derim ki:
Tıka basa yemeden dur(a)mayız da, sonra şişmanlıktan şikayetçi oluruz.
Okumayız ama “başımıza ne geliyorsa cehaletten geliyor efendim...” nevinde bilgiçlik taslamadan geri durmayız.
Medyanın şiddeti körüklediğine, ahlaki değerlerimizi aykırı yayınlar yaptığına, aileyi yıktığına dair gazeller okuruz da yine de şiddet içermeyen film ve dizileri seyretmeye değer bulmayız, müstehcen ve şiddet içermeyen haberleri okumaya değer bulmayız…
Basın yayının günümüzdeki ehemmiyetine dair mangalda kül bırakmayız ama iş sahip çıkmaya, kontrol etmeye gelince “efendim zaten okuyamıyoruz da... Alıp da ne yapacağız....” deriz.
Zamanımızın yokluğundan şikayetçi oluruz ama, TV başında geçen saatlerin haddi hesabını bilmeyiz.
Saatlerce konuşuruz ama bir iki satır yazma adına elimize kalem almayız...
Büyümek isteriz ama yaşlanmayı hele hele ölmeyi hiç düşünmeyiz.
Doğum günü kutlarız, bir yaşımıza girmenin mutluluğunu cümle alem ile paylaşmak isteriz ama ölüme bir adım daha yaklaştığımızı öğrenmeyi istemez, hele hele kulağımıza bir yıl daha yaşlandığımızın fısıldamasına tahammül edemeyiz.
Evlenip mutlu bir hayat yaşamak isteriz ama daha ilk adımda mutsuzluk doğuracak, sinirleri bozacak istek ve talepler listesini oluşturmaktan, “bunlar olmadan, alınmadan, döşenmeden asla...” demekten geri durmayız.
“Efendim önemli olan huy güzelliği, ahlak güzelliğidir. Ne yapacaksın fiziki güzelliği” deyip herkese ahkam kesip akıl öğretiriz, nasihat ederiz ama iş kendimize gelince güzel avcısı kesilir, hiç kimseyi beğenmez, hele hele aynaya hiç bakmayız.
Büyüklerimizi sevip saymamız gerektiğini her zaman dillendiririz ama, “anası yanında yaşayan oğlana kızımızı vermeyiz...”
Acele işe şeytan karışır, sabırlı olmak lazım telkinleriyle çocuklarımızı yetiştiririz ama trafikte iken satı ışığın yanmasıyla kornaya asılıveririz.
Şişmanlığın, her türlü hastalığın müsebbibi, basiret ve idrakin zakkumu; tembelliğin, miskinliğin, unutkanlığım müsebbibi olduğunu biliriz ama yine de yaşamak için değil de yemek için yaşarız adeta…
Fazla kilolarımızı atmak için spor, sabah yürüyüşlerine çıkarız; yürürken dahi, spordan dönerken dahi yine de yolda bir şeyler atıştırırız…
Spor yapmanın, yürüyüş yapmanın faydası üzerine konuşuruz da, bağımızda bahçemizde bir iki saat çalışmayı zül sayarız…
Ben ki kocaman müdürüm, amirim.... Nasıl böyle işlerde çalışırım. Çağırırım bir hamal, bir işçi yapıversin der, bir evlek kadar alana neredeyse bir bahçıvan tutar da sabah saatlerinde yürüyüşe ayırdığı zaman dilimimi, spor nevinde de olsa çalışmaya ayırmayız.
Zaman yokluğunda şikayetçi olup da eş dostlarına, ailesine, ibadete zaman ayıramayan biz kullar, ne hikmetse fazla kilolardan kurtulmak için zayıflamak için onca zamanı bulabiliyorlar…
Asrımızın hastalığı şişmanlı deriz, misafir umduğunu değil bulduğunu yer deriz ama hanım o gün pasta börek yapmaya müsait olmadığından dolayı misafir kabul etmeyiz…
Günümüz insanının zayıflamak için harcadığı sermaye ve zamanın en az bir o kadarını da sofra başında geçirmesidir. Bu kadar zamanını Kuran ezberlemeye ayırsa hafız, ticarete ayırsa iyi bir iş adamı, kabiliyetlerini inkişafta kullansa sanatkâr, ilim yolunda kullansa ikinci, üçüncü diplomaya sahip olması elden bile değil.
Tezatlıklar... tezatlıklar... Anlamak mümkün değil..
Her kes için mi bu böyle?
Çok az istisnalar hariç, maalesef böyle...
“Dünyanın hali böyle işte, biz mi değiştireceğiz... Aman...” deyip geçebiliriz belki.
“Dünyayı değiştiremezsem de kendimi de değiştiremem mi acaba?” deyip irademizin kavgasını vermeye koyulabiliriz de....
Tercih bizim...
Unutmayalım ki, büyük liderler ve tarihe mal olan insanlar işe hep kendilerini değiştirmekle başlamışlardır…
Bilinçsiz hareket etmekle tezatlıkların ağından kurtulamıyoruz yakamızı... Rüzgara kapılan yaprak gibiyiz...
Gece uykusu kaçan bireyin okumaya, ibadete yönelip sabahladığı bir anlayıştan, hayat felsefesinden; uykusu kaçınca mutfağın, dolabın yoluna tutan insanlar modelinin türediği bir dünyaya, yaşama doğru bir yöneliş, gidişat mevcut...
Bu gidişat hayra alamet mi?
Bana kalırsa, hayır.

YAZARIN DİĞER YAZILARI