Seyran Park
Doğa Veteriner Kliniği
SON DAKİKA
Hakkı Yiğit

Referanduma doğru

24 Ağustos 2010 - 14:55 Yorum: 0

Referanduma sayılı günler kaldı.

Referandum ölüm-kalım meselesi değil elbet...

Referandumda "evet” de çıksa “hayır” da çıksa, hayat süt- limon olmayacak elbet...

Hayat bu, elbette zikzaklar devam edecek...

Problemler, sıkıntılar, arayışlar, devam edecek...

"Artık bu kadar yeter!" kimse demeyecek...

Çünkü insanoğlu her zaman daha fazlasını, daha iyisini istemeye açık...

Bu hayatın vazgeçilmez kaderi...

Elindeki ile yetineni göreniniz var mı?

İnsanoğluna bir dünya dolusu servet versen dahası yok mu der...

Cennette de olsa daha güzelini ister...

Kendimizce hayır gördüğümüz şeyde şer, şer gördüğümüz şeyde hayır olabilir...

Mutlak gayb-ı biz bilemeyiz elbet...

Ama veriler, geçmiş ve hali hazırdaki olup bitenleri doğru okuyarak isabetli kararlar almaya gayret etmekle mükellefiz...

Bugünkü sıkıntımız, verileri okumadan tarafgirlik damarıyla "evet" hayır" deyişimiz...

Meseleyi bir parti meselesi haline getirişimiz vahim bir hata...

Referandumda oylamaya sunulan maddeleri iyi tahlil etmek lazım...

Bireye, topluma ne kazandırıyor...

Artısı eksisinden fazla mı değil mi?

Fazla ise neden "evet" demeyeyim...

Yok, hali hazırdaki konumdan daha geriye götürecek ise beni neden "hayır" demeyeyim...

Şimdi meseleyi bir iktidar, parti meselesi haline getirip de tarafgirlik ve inat etmemeli...

Muhalefetçe meydanlarda kullanılan dil iktidarı yegâne güç kılıyor...

Halkı iktidara mahkûm kılıyor...

"Bunların gideceği, bizim de geleceğimiz yok ey vatandaş!

Bunlar sittin sene burada kalacaklarından dolayı yasalarını ona göre yapıyorlar...

Aman siz siz olun bunlara oy vermeyin, sandığa gitmeyin...

Yoksa iktidarın tahakkümü altında, kuşatılmışlığı altında sittin sene kurtulamazsınız" şeklinde bir özgüvensizlik hâkim...

Eskiden Osmanlı padişahları geçit resimlerinde, törenlerinde münadiler tutulur “Gururlanma Padişahım senden büyük Allah var!”  diye bağırtılırlardı…

Dünün münadileri bu gün muhalefet…

Bu hatırlatmayı halk muhalefete vermiş bu gün…

 Ama gel gör ki bu günkü muhalefet iktidara karşı bu kadarcık da olsa “gururlanma alternatifin yok değil bak…” deme gücünü dahi halka veremiyor maalesef…

Bugün dikkat ederseniz sanki bir parti meselesi imiş gibi geçiyor referandum mitingleri...

Bilmeyen genel bir seçim var bu ülkede diyecek...

Aslında mesele bir parti, iktidar meselesi değil; bir zihniyet değişim meselesidir...

Eksisi ile artısıyla, iyisi ile kötüsü ile bu zihniyet konuşursa ya...

Küçük adamlar ancak kişileri, partileri konuşur...

Büyükler ise fikirleri...

Büyük olmayı ne zaman öğreneceğiz...

Yıllardır bizler "iktidar olabilirsiniz ama muktedir olamazsınız asla" öğrenilmiş çaresizliklerin esiri olduk...

Bu gün bu öğrenilmiş çaresizliklerden az da olsa kurtulma ümidi doğdu, doğuyor...

"Yok, efendim biz/siz asla muktedir olamayız...

Muktedir olmak bizim neyimize...

Bize iktidarı versinler yeter...

Allahtan daha ne istiyoruz...

Hem iktidar hem de muktedir olmak bizi bozar...

Bizler belli bir geleneği, teamülleri olan bir ülkeyiz, ne gerek var yıllar yılı süre gelen teamülleri zorlamaya...

Ne gerek var eski köye yeni adet getirmeye...

Biz milletin vekilleri olarak muktedir olup, tüm yetki ve sorumluluğu üzerimize almak istemeyiz...

Bizim efendilerimiz var iken, bize mi düşer yetki ve sorumluluklar almaya...

Biz bilmeyüz böyükler bilir...

Hem bu kadar ağır yükü aciz bedenimiz taşıyamaz...

Meclis olarak tek başına karar vermek, karar almak bizim haddimize mi yahu!...

Biz ilah mıyız ki kanun koyalım... Sümme hâşâ..." demenin bir manası var mı ki...

Bu kadar özgüvensizlik de neyin nesi...

Evet, referandum hayat memat meselesi değil...

Ama bir zihniyet değişiminin ifadesi...

Cumhuriyetten bu yana devam edip gelen statünün "efendim bu vatanın yegâne sahibi biziz... Bu kara kuru, ne olduğu bilinmeyenlerin ellerinin hamuruyla işimize karışması kimin haddine..." diye bağrışları bu değişimin göstergesidir...

Ancak böyle diyenlere;  bu ülkenin yegâne efendisi yalnız kendilerinin olmadığını, bu memleketin bir sevdalısının, bir vatandaşının, bir hizmetlisinin, bir efendisinin de kendisi olduğunu, özgüven içinde, kibarca, demokratik bir dille ifade edebilmeliyiz...

Bunu ifade ederken de bir başkasının "hayır" ına saygı duyarak...

Çünkü medeni insanlar konuşa konuşa, ikna ile kendilerinin varlığını kabul ederler, dişlerini-yumruklarını göstererek değil...

Referanduma boykot meselesine gelince...

Vicdanlara kilit vurmaktır...

İnsanların vicdanlarıyla başbaşa kalmasından korkanlar; vicdanlara ve iradeye kilit vurmak isteyecekler...

Bu gün sözde temsilcileri, sözcüleri olduğu halktan referandumu boykot etmesini isteyenler o insanların vicdanlarına ve akıllarına güvenmiyorlar...

Kişinin kendi vicdanıyla başbaşa kalmasından daha doğal ne olabilir ki?

Kendi tabanının vicdanıyla başbaşa kalmasına müsaade etmeyenlerin demokrasi ve özgürlük vaatleri ne ölçüde samimi olabilir ki...

Boykot kararı

“Bizim oylarımız ile bir çobanın oyu bir mi?

Bu işten köylü, çoban ne anlar…

Biz varken dağdaki çobanın reyinin değeri var” diyenlerin söylemlerden bir farkı var mı?

Zaten mecliste kendi vicdanlarıyla danış(a)mayanların, kendi arkadaşlarının vicdanına ve iradesine saygı duymayanların, halkın vicdan ve iradesine saygı göstermesini beklemek de beyhude ya…

Güvensizlik, kuşku, korku, endişe, irade ve vicdanın devre dışı edildiği, gücün, şiddetin yegâne sermaye olduğu bir anlayış ile karşı karşıyayız maalesef...

Bu anlayışla nereye kadar gidilebilir ki...

Evet, referandum ölüm-kalım meselesi değil...

Ama bir zihniyetin izdüşümü adına önemli bir sınav bence...

Onun için kişi özgür iradesini kullanarak sandığa gitmeli, menfaatleri, tarafgirliği, ideolojisi, partisini, liderini, çıkarını bir tarafa bırakarak elini vicdanına koyarak kendisi, nesli, geleceği, memleketi için oyunu kullanmalı...

Çünkü vicdan asla yalan söyletmez, yanlış yaptırmaz...

 

YAZARIN DİĞER YAZILARI