Seyran Park
Doğa Veteriner Kliniği
SON DAKİKA
Hakkı Yiğit

Cennet Kuşunun Ardından

21 Ekim 2013 - 02:05 Yorum: 3

Henüz ilkokula gitmiyordum.

Ölümle ilk tanışmam iki kardeşimin vefatıyla olmuştu.

Evimizin avlusundan koşup oynadığım kardeşim Mustafa ile henüz bir buçuk- iki yaşında olan Abdullah’ı bir hafta içerisinde kaybetmiştik.

Evin avlusunda kazanların kurulmasını, suyun ısıtılmasını ve kardeşimin bezle çevrilen bir alanda yıkanılıp kefenlenmesini, ağlamamak şartıyla son bir kez daha kardeşimin anneme gösterilmesini ve ardından cami imamımız rahmetli Kara Sakallı Hoca’nın kucağından evden çıkarılıp mahallemizin kabristanına doğru yola koyulmasını ve pencerede kardeşimi seyredişimi bir rüya gibi hatırlıyorum.

O zaman ölümün de hayatın da farkında değildik.

Ne de olsa çocuktuk ve tekrar gelecek ümidiyle yolcu ediyordum…

Günler sonra gelmeyişi ve hele hele annemin bizden kaçamak yaparak kıyıda köşede için için ağlaması, gidenlerin bir daha gelmediği hakikatini öğretti bana…

Daha sonraki günlerde Mustafa, Abdullah isimleri annemin ağzında adeta bir vird-i zeban olmuş ve her çocuğa, hele ismi Mustafa, Abdullah olan çocuklara karşı ilgi alakası bir başka olmuştu.

Ve ölüme, mezara, ahirete karşı bir ünsiyet kazanmıştı.

Sadece annem değil geride kalan biz diğer aile fertleri de ölüm, mezarlık, Azrail, dua, Kuran-ı Kerim, sela ile bağımız bir başka olmuştu.

Ölen kardeşlerimizin “cennetin bir kuşu” olduğuna inanıyor; hatta hangi kardeşimin cennetin hangi kuşu olduğuna dair hayaller kuruyordum.

Annem ise günahsız olan bu çocuklarının kendisine şefaatçi olacağı ümidiyle kendine bir dayanak noktası elde etmişti.

Yıllar yılı annemi sabahları sevinçli bir halde gördüğümüzde kardeşlerimizi rüyasında güzel bir şekilde gördüğünü bilirdik artık.

Şayet hüzünlü ve nahoş bir şekilde yavruları rüyasına misafir olmuş iseler, artık ağlamayıp da onları üzmeyeceğine dair kendi kendine söz verir ve onlar adına sadaka verir kendince onları sevindirmek için çırpınırdı.

Ümmi olan annemin bu hali bizde ahiret inancının ve ölümün, cennet düşüncesinin yerleşmesine vesile oldu.

Evlatlar, anne babaların “şefkat ve merhametinin” doruk zirvede tecelli ettiği semereleridir.

“Şefkat ve merhamet” bir hassa annelerde “aşk” tan öte bir duygudur.

Bazı âşıklar sevdiği için hayatını bazen feda edebilir. Ancak her âşık sevdiği için hayatını feda et(e)mez. Ama her anne –tabi vicdanı, kalbi büsbütün bozulmamış ise- en sevmediği evladı için dahi canını seve seve feda eder.

Mesela bir tavuk civcivlerini korumak için hayatı pahasına köpek gibi kendinden güçlü olan düşmanına meydan okur.

Ebeveynlerin şefkat ve merhamet duygusunu kendinden cem eden ahirete göçen mâsum evlatlar, çoğu zaman ebeveynlerinin nazarlarını fani ve sıkıntılı, aldatıcı dünyadan bâki dünyaya çevirmeye vesile olur.

Dikkatleri fani dünyanın aldatıcı ziynetlerinden, malından, süsünden çevirip kişiyi bâki âlemde sümbül verecek ameller peşinden koşturmaya vesile olur.

Evlat ve dünyada benim dediği sair şeylerin dünyanın birer ziyneti, süsü olduğu gibi günahsız ölen yavruların da cennet köşklerinin, saraylarının, ebedi yurdun yuvanın birer süsü, ziyneti olacağı düşüncesinin insanda yerleşmesini sağlayarak her daim ukba ile ünsiyet içinde olmasını sağlar.

Mâsum yavruların vefatları bir cihetle ebeveynleri için ukba yolunda hep birer “kutup yıldızı” vazifesi gördüğü, göreceği için onların vefatı çoğu zaman onlar için bir rahmet, bir lütuf oluverir.

Bu bayramda değerli dostum Fahri GÜNHAN Bey’in ve saygı değer eşlerinin biricik yavruları Ahmet Bahri’yi anne babasına dünyada bir kutup yıldızı, ahirette şefaatçı, teşrifatçı, cennetin ziyneti hükminde bir cennet kuşu olma ümit ve duasıyla bâki âleme yolcu ettik.

Ümidimiz ve duamız odur ki, bayramın ikinci günü anne-babası, onu ve kardeşini yalarına alarak bir gönüle girmek, kırık gönülleri tamir etmek, gönüller arasında köprüler kurma niyetiyle gönüller hareketinin bir ferdi olarak “Kimse Yok mu Derneği”nin kurban eti dağıtma faaliyetleri çerçevesinde Batman’a gittikleri gibi o da bilhassa anne babasının kendisine olan şefkat ve merhamet duygularını vesile kılıp Cenab-ı Hakk’ın lutuf ve keremiyle, ebeveynlerinin nazarlarının her daim ukbaya müteveccih olmasını sağlama yolunda birer kutup yıldızı olup ukba ile sağlam bir bağ, bir köprü kurulmasına vesile ve şefaatçi olur.

Kalp hüzünlense, göz yaşarsa da evlatlarımızın bizlere verilmiş birer emanet olduğu ve vakti zamanı gelince de emanetin en güzel şekilde sahibine iade edilmesi gerektiğine inanmış bir mümin olarak Yunusvâri;

“Narın da hoş

Nurun da hoş,

Lütfün da hoş

Kâhrın da hoş” demekten ve Necip Fazıl’ın,

“Ölüm güzel şey; budur perde ardından haber,

Hiç güzel olmasaydı ölür müydü peygamber” inancıyla,

“Öleceğiz öleceğiz müjdeler olsun

Ölümü gönderen rabbe secdeler olsun” teslimiyetiyle

Ve Kuran’ın bize öğretmiş olduğu edeb içinde “inna lillahi ve inne ileyhi raciun” demekten başka bize ne düşer ki(?)

Rabbim yavrumuzu cennetin en güzel bir kuşu eylesin; bizi ölümden ders alanlardan eylesin ve ebeveynlerine de sabrı cemiller ihsan eylesin…

YAZARIN DİĞER YAZILARI