Öğrencilerime ders anlatmaya başlamadan önce onların dikkatlerini konuya adapte etmek için birçok yol denerim. Bunun içinde çok çeşitli örnekler seçerim.
Yıllar önce idi. ÖSS sınavına hazırlandığım yıllarda, ÖSS Türkçe kitabında bir soru beni bir eğitici olarak, bir baba olarak çok etkilemişti. Sorunun tam metni aklımda değil ama özü şöyleydi. Bir öğrenci kendi ve arkadaşları adına şöyle diyordu.
Biz lise yıllarında okurken, bizim okula yeni bir öğretmen geldi. Bizim derslerimize girmeye başlamıştı. Bu hocamız nerede bir kâğıt görse, çöp tenekesine atardı. Öğretmenlerimizin bu davranışını gördükçe, ben ve arkadaşlarım artık yere çöp atamaz olduk. Eğer bir kâğıt parçasını yere atarsak biliyorduk ki, onu öğretmenimiz hiç üşünmede bir çırpıda çöpe atacaktı. Bundan dolayı artık yere çöp atmak şöyle dursun, nerede bir çöp görsek biz onu çöp kovasına atar olduk. Hulasa bu soruda yorum isteniyordu. Ben sorunun yorumundan ziyade özüyle ilgilenmekteyim.
Acaba, anne-babalar çocuklarına bu öğretmen misali terbiyelerine katkı sağlama hususunda neredeyiz? Hani hepimiz biliriz hırsız çocuk ile annesinin hikâyesini, Hırsız çocuk, hırsızlıkta o kadar ilerlenmiş ki sonuçta: su testisi su yolunda kırılır. Misali, hırsızlık esnasında çatışmaya girer ve birini öldürür. Katil olur ve sonuçta mahkemelik olur. İdam cezasına çarptırılır. Adettendir, İdamlığa son bir isteği olup olmadığı sorulur: O da, evet bir isteğim var, anamı getirinde onu göreyim der. Sonuçta kadıncağızı getirirler. Çocuk anasına; ana görüyorsun ben idam oluyorum, son kez seni görmek istedim, o dilini öpmek isterim. Uzatta o dilini öpeyim der. Anası dilini uzatınca, anasının dilini bir çırpıda dişleriyle kopararak atar. Araya hapishane görevlileri girer, idam mahkûmuna kızmaya başlarlar. O da: bana kızmayın anama kızın Zira ben suçlu değilim. Tek suçlu varsa, o da anamdır. Çünkü daha çocukken ben yumurta çaldım, anam oğlum bunu nerden aldın demedi, sonra tavuk çaldım, nerden getirdin demedi, beraberce yedik. Yumurta, tavuk derken memleketin en hızlı hırsızı oldum. Sonuçta bu yolda katil oldum. Şimdi de idam sehpasındayım. Şimdi doğru söyleyin, zamanında annem beni uyarsaydı. Beni terbiye etseydi. Şimdi ben burada olur muydum?
Evet, inanın çocuk nasıl yetiştirilirse o şekilde hayatını idame edecektir. Geçen yıllarda teravih namazından önce idi. Camiye cemaat yeni yeni geliyordu. Bende arka safta oturuyordum. Camiye bir baba ve arkasında ise beş yaşlarında oğluyla girdi. Gözlerim bu baba ve oğlunun üzerine sabitlendi. Neden diyeceksin, baba önde camiye girerken eli arkasında bir şekilde camide bir yürümesini görseniz, adabı muaşşerata aykırı bir durum, çok üzüldüm. Ama beni daha çok üzen o beş yaşlarındadaki çocukta aynı babası gibi eli arkasında, babasını bire bir taklit ediyordu. Şekil aynıydı. Demek, anne babanın hakaretleri, tavırları çocuk için çok önemli olduğunu bizlere hatırlatan başımdan geçen bu durum bize büyük bir örnektir..
Yine hepimiz biliriz, köylü bir vatandaşımız oğlunun haylazlıklarından dolayı, oğlum sen adam olmasın dermiş. Bunun üzerine oğlu okumuş, büyük bir idareci olmuş, zabitlerini göndermiş, babasını zorla huzuruna getirtmiş. Babasının yüzüne baba sen hep bana, sen adam olamazsın diyordun, nasıl bak şimdi vali oldum. Ne dersin. Adam olmuş muyum? Oğlum ben sana vali olamazsın demedim ki, adam olamazsın dedim. Eğer adam olsaydın şu yaşlı halimde beni ayağına getirtmezdin. Sen benim ayağıma gelirdin.
Evet, bu kadar misalden sonra az şeyle çok şey anlatmak isterim. Ne ekersek onu biçeriz. Hep çocuklarımızın maddiyatını düşünür olduk. Şu okul, şu dershane vs. Acaba çocuklarımızın maneviyatını kimlere emanet ettik? O masum yavruların dünyaya gelmelerine vesile olduk. Oldukta, sonuçta bu yavrularımızın sosyalleşmelerine, toplumsal yaşamdaki yerlerini öğrettik mi? En önemlisi Allah korkusunun yanında, Allah sevgisini çocuklarımızın yüreklerine koyduk mu?
Çocuklarımızın ibadet hayatına dikkat ettik mi? Giyimine, yiyimine dikkat ettik, hastalanınca doktora götürdük, ama sevgimizi onlara suna bildik mi?
Yoksa çocuklarımızla konuşmaya başladıkça, hep tartışma ile mi sonuçlandırdık? Geçmişimizi hatırlatarak, çocuğumuzun geleceğine ipotek mi koyduk. Hep başa kalkan anne- baba mı olduk.
Anne başlar şöyle yaptım, böyle yaptım, Baba başlar en iyi okula gönderdim, dershaneye gönderdim vs. giymedim, giydirdim; yemedim, yedirdim; içmedim, içirdim.
Tamam, da bir de anne baba olarak şunu kendi kendimize soralım mı? Çocuklarıma örnek bir baba, örnek bir anne olabildik mi? Onlara sevgimizi verebildik mi? Onlara güzel örnek olabildik mi? Evde anne- baba tartışması olursa, çocuklar yarın evlilik hayatında, sizin gibi kavgacı, tartışmacı olmaya namzet mi acaba? Çocuklarımıza yalan söyleye söyleye, acaba onları da mı yalancı ettik?
Çocuklarımıza hak etmediğimiz ücretin, yâda ticaretin kazançlarını mı yedirttik? Uzattıkça uzatabiliriz. Sonuç ta şu biz bize ait olmayana talip olmayana hakkımız yok. Dedik ya Kişi ektiğini biçecek. Çiftçi kardeşim tarlasına buğday ekmişse, hasat zamanı niye "arpa" olmadın deyip tarlaya kızamazsın. Biz bizim gölgemizle hakaret ettiğimiz sürece, gölgemiz bizi bırakamayacaktır. Allah için bir defa daha düşünün. Yorumlarınız bizlere daha çok yazmaya yönlendireceğini hatırlatarak, Rabbim cümlemize Rabbimizin rızasına matuf evlatlar nasib eyleye!
Empati yaparak yaşamaya diğer kamlık yaparak yaşanılacak ortamlar oluşturalım. Saygı ve selamlarımla.
M. Emin YAĞMUR
Orduzu Kireç Ocağı
Camii İmam-Hatibi