Seyran Park
Doğa Veteriner Kliniği
SON DAKİKA
23 Nisan
Hakkı Yiğit

Eğer...

20 Mayıs 2016 - 21:45 Yorum: 12

Eğer bir beldede idareci konumunda olanlar kendilerine danışman alırken zikri, fikri kendileri gibi olmayanlara öncelik verdiklerinde;

Eğer, bir beldedeki kurumlarda iki aynı şekilde düşünen idareci, yönetici varsa onlardan her biri kendini fazlalık görüp faklı düşünenlerin, bakanların kendi yerlerine gelmesini talep ettiklerinde;

Eğer bir beldede “Hay hay efendim” “tamam efendim” “tam da düşündüğünüz/buyurduğunuz gibi” diye başındaki idarecilere dalkavukluk yapanlar, idareciler/yöneticiler tarafından etraflarından uzaklaştırıp işsiz bırakıldıklarında,

Eğer seçimle/tayinle halka hizmete talip olanlar noter huzurunda mal varlığını halka ilan edip; ben “firavun vâri zulmetmek, Karun gibi zir-u zer biriktirmek için bu göreve talip olmuyorum. Ben sizlere hizmetkâr olmaya geldim” deyip giderken de yine mal varlığını noter huzurunda halka ilan edip varsa fazlalığını kamuya bıraktığında;

Eğer bir beldedeki idareci/yönetici; “Hz. Ömer(ra)’ın cemaatine/kendine sorduğu gibi “Şayet Allah ve Resulullahın yolunda çıkarsam ne yaparsınız? “Bu gün Allah için ne yaptın” diye sorabildiğinde;

Eğer bir beldedeki halk içinde “Ey Ömer! Şayet yolda çıkarsan seni şu eğri kılıcımızla doğrultmayı biliriz.” diyen bireyler olduğunda;

Eğer bir beldedeki yarını inşa edecek olan eğitimciler,”tost yiyip test yiyen nesillerin” varlığını âr sayıp, “velev ki aykırı fikirler ileri sürse de bize düşünen ve sorgulayan nesiller lazım” deyip; kendilerini sorgulayan öğrencilere adayıp; onlara hakkı hayat tanıyıp, onları takdir ve tebrik edip cesaretlendirdiğinde,

Eğer bir beldedeki eğitim yuvasında farklı inanç, düşünce, ideoloji, kültür, ırk, dile sahip öğrenciler, birbirlerinin sözünü kesmeden birbirlerini dinleme erdemliğini gösterip; sonra da arkadaşının düşüncesine katılmadığını kibarca ifade edip kendi düşüncesini medenice söyleyebildiğinde;

Eğer bir beldedeki aile yuvalarında; ailenin her bir bireyi bir diğerinin sözünü kesmeden dinleyip; birbirlerinin düşüncelerine katılmasalar da birbirlerine saygı duyuyorlarsa;

Eğer bir beldedeki din görevlisi irşat ve tebliğini, hiçbir otoriter gücün, menfaatin, beklentilerin, korkuların etkisinde kalmadan yapabildiğinde;

Eğer bir beldedeki günde beş vakit camiye giden cemaatin namazda okuduğu Fatiha ile rabbinden ne istediğinin bilincinde olup ve rabbinden istediği talepler doğrultusunda eline, diline, beline sahip olduğunda;

Eğer bir beldedeki “şeriat” isteyenlerin “şeriatı”, “adalet” olarak algıladıklarında;

Eğer bir beldedeki Kelime-i tevhit/şahadetten getirenlerin, bu yüce ve mübarek kelimeden sonra uyması gerekli olan en önemli ve birinci farzın “kul hakkı” olduğuna dair imanları olduğunda;

Eğer bir beldede imam efendi  borcu olanın borcu ödenmeden, üzerinde hakkı olanın hakkı ödenip, rızası alınmadan mevtanın üzerinde cenaze namazı kılmıyorsa,

 Eğer bir beldede her mevtanın arkasında imam efendinin “rahmetliyi nasıl bilirdiniz” sorusuna hep bir ağızda düşünüp taşınmadan “iyi bilirdik” denilmiyorsa,

Eğer bir beldedeki toplumun, halkın dindarlığının mihenk taşı rabbine karşı yapmış oldukları ibadetler değil de “güzel ahlak” oluğunda;

Eğer bir beldedeki halk, “bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın”, “sen çalış ben yiyeyim” gibi içtimai hayatın virüslerinden beri olup; başkası için yaşamayı kendi için yaşamaya tercih etme yolunda yarıştıklarında;

Eğer bir beldedeki dini şiarlar, “cami” “sakal” “çarşaf” “başörtüsü” “takke” “tespih” “maşallah” “inşallah”… gibi şiarlar olmayıp “temizlik/haya imandandır” “bizi aldatan bizden değildir” “ya olduğun gibi ya göründüğün ol”… gibi düsturları cem eden “güzel ahlâk” esas kılındığında;

Eğer bir beldedeki dindarlar/müslümanlar, dünyalık menfaat edinme adına “Allah’ı”, “Kuran’ı”, “değerleri” akçe olarak kullanmayıp insanları/birbirlerini Allah ile din ile aldatmıyorlarsa;

Eğer bir beldedeki insanlar, özellikle de dindarlar, iyi bir mümin olmanı yolu iyi bir insan olmaktan geçtiğine inanıyorlarsa;

O memleket adına ümitvâr olabilirsiniz.

O memleket ne kadar, hangi tür sıkıntı içinde olursa olsun bir gün düze çıkar…

Aksi takdirde, “istikrar” “rahat” “refah” sağlansa da, “millet” olunmaz, “huzur” bulunmaz.

Zira toplumlar parasızlıktan, dindar olmamaktan, Müslüman olmamaktan teknolojiye sahip olmamaktan değil; ahlaksızlıktan, adaletsizlikten, zulümden, haksızlıktan çökerler. 

YAZARIN DİĞER YAZILARI