AKÇED tarafından düzenlenen Kuran"ı Anlamak konulu konferansta konuşmacı Doç Dr. Zülfikâr Durmuş"un faiz ve kredi konuları hakkındaki sözleri beni yıllar öncesine alıp götürdü.
90"lı yılların başı
Ortaokul, lise yıllarımız idi
Bilgi sahibi olmazsak da, birçok konuda fikir sahibi idik
Fikir sahibi olduğu konulardan biri de, günümüzde Kuranın bazı ayetlerinin açıklanılmaması idi
Açıklanmayan, anlatılmayan bu ayetlerden biri de faiz ile ilgili ayetler olduğundan hem fikir idik
Hocalarımız namaz, oruç, hac
gibi konularda bülbül gibi şakırlarken, söz konusu faiz oldu mu neden dut yemiş bülbüle dönüyorlardı acaba?
Bizce cevabı hazırdı
Çünkü sistem, devlet müsaade etmiyor da ondan
Hem maaşını devletten, bankadan alanlar nasıl faizden bahsedebilirler ki
Zaten aldıkları maaş faiz değil miydi?
Halbûki bankanın önünde geçerken çirkeften geçer gibi geçmeli
Adımlar hızlı atılmalı, dönüp o tarafa bile bakılmamalı idi
İşte böyle bir inanç, böyle iman, böyle fikir sahibi dik
Konu ile ilgili detaylı bilgi sahibi olmazsak da, elhamdülillah imanımız vardı ve biz bir fikir sahibi idik
Derken yıllar su gibi akıp geçti
Köprünün altında çok sular aktı
Kimimiz hoca, kimimiz öğretmen, kimimiz avukat, kimimiz polis, kimimiz müteahhit olduk
Halbuki o zamanlar en helal kazanç ziraatla uğraşmak yahut alın teri olduğundan hamallık, çobanlık gibi meslekler olduğuna inanır ve peygamber mesleği olarak algılardık
Şimdilerde bağına bahçesine dönmüş helalinden ailesine bir lokma kazanmak için çalışanları kafaları basmamakla itham eder olduk
Nerden nereye
İnsanoğlu ne de çabuk değişiveriyormuş meğer
İnandığınız gibi yaşamazsanız, yaşadığınız gibi inanmaya başlarsınız sözü hakikati ne güzel de resmediyor
* * *
Geçenlerde bir hacı amcanın yanıca varmıştım
Bana, hocam ne olacak bu halimiz?
Çalışıyoruz
İyi de kazanıyoruz
Ama yine de iki yakamız bir araya gelmiyor
Bereketi kalmadı paranın
Bari huzurumuz olsa?
O da yok
Neden böyle oluyor? diye dert yanıyor
Susuyorum
Kelin ilacı olsa başına sürermiş
Ortaokul, lise yıllarındaki günler gibi kendimce cevabım da hazır değil şimdi
Hayat insanı pişiriyor...
Fikir sahibi olmanın o kadar da kolay olmadığını anlıyor insan
Mektep görmemiş olan babamın:
Oğlum bir mideye, bir eve haram lokma girmişse, o kişi iflah olmaz,
O evde bereket kalmaz
Hele hele yetimin ve devletin malı girmişse
Aman aman bu iki şeye dikkat edin
Dünyanızı da ahiretinizi berbat etmeyin
sözleri kılağımda çınlar
Sonra konuşuyoruz piyasanın durumunu, esnafın halini, bankalar, krediler
Bir ara soruyorum hacıma
Bir araya geldiğin, sohbet ettiğin, ilham-feyz aldığın arkadaşlar, dostlar, büyükler var mı?
Olduğunu söyler ve zaten o gibi hocalarımız, dostlarımız da olmazsa büsbütün hayatın çekilmez olduğunu söyler ardından da Allah sizin, onların zevalini vermesin diye de dua eder
Duasına amin diyorum
Eee; ne de olsa bize de bir pay düşüyor
Menfaat dünyası işte
Peki, bu dostlar, hocalar şu ana kadar kaç kez seni faiz-kredi, haram kazanç konusunda bilgilendirdiler, uyardılar, gerektiğinde kızdılar
diye soruyorum.
Durup düşünüyor
Kızma vs. olmaz da, ama ne zaman bu konu üzerinde durduklarını hatırlayamıyorum
Niye kızmasınlar efendim
Değil mi hocalar, dostlar, kardeşler
Boynunda seni ısıracak olan akrebi onlar da haberdar etmezse kim haberdar edecek
Velev ki sizleri korkutma, üzme, kırma pahasına da olsalar
Dost acı söylermiş
Ve hayat da, her şeyden değerli değil mi? dediğim de;
Tabi öyle de
Herkesin hesap kitabı ayrı
Kimse kimsenin kasasına kesesine karış(a)maz tabii
diyor amcamız
Devam ediyor konuşmalarımız
Bir havuza akan kanalda şayet kir, kan, aksa o havuzun içinin temiz kalması düşünülebilir mi?
Hayır tabiî ki
Peki, o havuzu temizlemekle görevli kişi önce ne yapmalı?
Kan, kir akan kanalı mı kurutmalı yoksa havuzdaki pis suyu mu akıtmalı?
Tabiî ki aklın yolu birdir elbet
Önce necisi, pisliği kurutmalı sonra temizliğe başlamalı
diyor...
Aynen öyle hacım
İnsan gönlü, dünyası da bir mini havuz
Allah dostlarının ifadesiyle Cenab-ı Hakkın tecelli ettiği, konakladığı bir oda, ev, misafirhane
Haram helal demeden keseyi doldurma adına faiz, kredi, haksız kazanç, yalan yere yemin
vs. yollar ile bizim gönül, fikir, kalp, vicdan, zihin
dünyamız kirleniyor
O kadar kirleniyor ki zorlana zorlana verdiğimiz zekât
Cuma çıkışı verdiğimiz birkaç kuruş sadaka
Devede kulak misali verdiğimiz birkaç burs
Faizden, kredilerden, haram yollarla kazandığımız paradan, psikolojik olarak kendimizi tatmin etme adına, hayır kurumlarına verdiğimiz birkaç kuruş
Desinler diye anamızın babamızın adına devlete vermemiz gereken vergiden düşürerek yaptığımız okul, yurt
Hem bize hem de hayır yaptığımız o kurumlara, kişilere, evlere, öğrencilere bereket hayır getirmiyor maalesef
Getirmediği ortada
Zekât ve sadaka ile okuyan öğrencilerin, evlerimizin, çocuklarımızın, ibadetimizin, mabetlerimizin, sokaklarımızın, iç dünyamızın hali ortada
Dün sistem, devlet faizi anlatmasını engelliyor
Devletten maaş alan hocaların maaşına faiz bulaşıyor yahu! Onların arkasından namaz kılınmaz diyen bizler,
Bu gün faizi anlat(a)maz olduk
Faizin, kredilerin hükmünün bize anlatılmasına tahammül edemez olduk maalesef
Bankaların önünde geçerken adımlarımızı hızlandırmamız lazım diyen bizler, şimdilerde oraları kendimize mesken eder olduk maalesef
Hayırda yarışan mücahitler müteahhitleşme de yarışır oldular
Olup bitenler karşısında meşhur Cibril hadisinde kıyametin ne zaman kopacağına dair geçen annelerin kendilerine cariye muamelesi yapacak çocuklar doğurması; yalın ayak başı kabak, çıplak koyun çobanlarının yüksek ve mükemmel binalarda birbiriyle yarışmalarıdır mübarek sözler ne de güzel ahvalimizi tasvir ediyor
Zaruri ihtiyaç halinde kredi almak caizdir diye bir fetva tutturmuş gidiyoruz
Her yıl arabanın modelini yükselt, evini değiştir, ikinci üçüncü ev, arsa, villa zaruriyet oldu
Başkası ne der onun ki var da neden benim ki yok felsefesince başkasına göre davrandığımız müddetçe zaruri ihtiyaçlarımız mı biter yahu!
Günah keçisi olarak da ülkemizde en mümtaz, güvenilir fıkıhçılardan Hayrettin Karaman Hoca, Fethullah Gülen hoca efendi gibilerini seçer olduk
Yazıktır, günahtır
Bari bu gibi zevatı kendimize alet etmeyelim
* * *
Piyasa da makbul kabul edilmeyen biri bir gün,
Bizler yapınca haram, günah, tefeci, faizci oluyoruz ama, bazıları yapınca caiz oluyor ne hikmetse
Bizim adımız çıkmış işte
Suyu üfleyerek içen bazılarının yaptıklarını bir anlatsam, inanın dine, gerçek dindarlara düşman kesilirsiniz
der.
Maalesef mütedeyyin geçinen bizler aynaya bakmaktan korkuyoruz
Bakmak istemiyoruz
Herkes ve her şeyle ilgilenen ve her şeyden haberdar olan bizler kendimizle ilgilenmiyoruz
Vicdanımızla yüzleşmeye cesaret edemiyoruz
Değil boynumuzda akrep olduğunu söyleyenlere; ima edenlere dahi çoğu zaman düşman kesiliyoruz
Ve yüzümüze nefsimizin kaldıramadığı şeyler söyleyenleri adap, edeb, üslup metod haddini bilmezlikle yaftalıyoruz
Toplumda belli bir saygınlığı, itibari, asaleti, kredisi olanlara böyle mi söylenir? diye kralın çıplak olduğunu haykıranları kınamaya kalkışıyoruz çoğu zaman
İtibar, saygınlık, kredi, asalet
vs. meziyetleri ise para sermayelerine göre biçer olduk
Fetvalarımız dahi, madde, itibar, şöhret, makam eksenli oldu
Ve bunu da en hayırlı insanın takvaca en üstün olanın olduğu, saygıya en çok layık olanların Allahtan en çok korkanların olduğunu; malın, mülkün dünyanın bir süsü eğlencesi, pisliği olduğunu, İslam kapitalist bir dünyaya karşı olduğunu söylerken yapıyoruz
Günü kurtarma adına, gemimizi yüzdürme adına ne şeytan göreyim ne de besmele, salavat çekeyim deyip çalıyı dolamakla sözde irşat ve tebliğ yapmaya devam ediyoruz
Bakalım nereye kadar bu kör ebe oyunu devam edecek
Nereye kadar daha gemimizi yüzdüreceğiz
Günümüzde çokça dillendirilen Hak, hukuk, şeffaflık demokrasi
gibi sihirli ve cezp edici kelime ve kavramlar kendisine, rabbisine, vicdanına karşı şeffaf olmayan, kendisiyle yüzleşmeyen bizlere, dünyamıza ne kazandıracak?
Doğrusu merak ediyorum
Kendisimizle yüzleşme adına aynaya bakmaya cesaret edemezken, başkasına ayna tutup onları tu kaka etmek, onları yadırgamaya hakkımız var mı ki?
Bu gün din için değil, bizim için en büyük tehlike inandığımız gibi bir yaşamaya sırtımızı çevirip bir zamanlar tu kaka ettiğimiz bir hayat felsefesini yaşamada yarışıp, yaşadığımız gibi inanmaya başlamamızdır.
Bence bu mesele kozmik odaya girilmekten daha çok önem arz ediyor bu günlerde
Bizim kurtuluşumuz o kozmik odaya girip içinde kendi elimizle besleyip, büyüttüğümüz ve taptığımız BEN"le yüzleşmemiz ile olacaktır.
İlk insan ve İlk Peygamber Hz Adem"den günümüze kadar gelmiş tüm peygamberlerin, nebilerin, evliyaların, filozofların, düşünürlerin öncelikleri hep bu kozmik oda olmuştur
Mevlana, Yunus, Gazali, Hacı Bektaşi Veli, Bediüzzaman, Esat Çosan Hoca efendi, Fethullah Gülen Hoca Efendi
daha nicelerinin de en önemli meselesi ve öncelikleri hep bu oda olmuştur
Bakmayınız siz bu günlerdeki kozmik oda haberlerine
Bunlar Eflatun"un ifade ettiği mağarada dışarıya yansıyan gölgelerden ibarettir sadece
İkinci cihan harbinde bir kez dahi olsa haberlere kulak vermeyen Bediüzzamanın penceresinde bakılacak olunursa sadece gündem sapmasıdır
Kişinin kendisini aldatmasından ibarettir
Kendi kozmik odasına yolculuk etmeyen bizleri kozmik odalara yapılan/yapılacak operasyonlar, (bizleri, çocuklarımızı, ailemizi kurtaramayacağı gibi bizlere huzur da getir(e)meyecektir.