Seyran Park
Doğa Veteriner Kliniği
SON DAKİKA
Hakkı Yiğit

Sorunlu İki Kavram: "Hümanist" ve "Ümmet"

29 Temmuz 2013 - 11:11 Yorum: 1

Batı “hümanizm” kavramını dilinden düşürmez.

Doğu dünyası da “ümmet” kavramını…

Her iki dünyanın dilinde vird-i zebun ettikleri kavrama yükledikleri mana sorunlu…

Her iki kavramın semantik yapısı göz ardı edilerek kullanılmaktadır.

Anlam kaymasına uğramış bulunmaktadır her iki kavram da…

Evvela batının dilinde vird-i zebun olan “hümanist” kavramından başlayalım.

Batı bilhassa Rönesans ile birlikte bütün “izm”lerini, “ideolojilerini” “felsefelerini” “yönetim” şekillerini “insanı” merkeze alarak kurduğunu iddia eder.

Bizdeki Batıya tapanlar ise Batının bu iddiasına iman ettiklerinden sorgusuz sualsiz kabul ederler.

Oysa Batı “insan” derken “neyi”, “kimi” insan olarak gördüğüne bakmak gerekmez mi? Mesela Batının gözündeki “siyah insan” ile “beyaz insan”, “Müslüman” ile “Yahudi”, “Doğu” ile “Batı insanı” aynı insan mıdır?

Batı; kendi ruh, fikir, gönül dünyasında farklı olan, kendi coğrafi, dil, din, teninden farklı olan insanlarında kendileri gibi birer insan olduklarını, kendilerinin sahip oldukları tüm hak ve özgürlüklere onların da sahip olması gerektiğine ne ölçüde inanır…

İnsanları kategorilere ayırdıkları, “insancıl” derken kendileri ve kendi gibi olanları kastettiklerine dair tarihte ve günümüzde binlerce örnek var.

Bugün “Suriye’de olaylar endişe verici boyutlara ulaştığı” takdirde müdahale edeceklerini ifade eden; Mısır’da yaşanan darbeye “darbe” deme gibi bir karara ulaşamadıklarını ifade eden ABD için yıllardır akan kanın ve hâlihazırdaki zulüm ve akan kanın endişe verici boyutlara gelmemiş olması ne ifade ediyor acaba?

Mısır, Suriye, Afganistan, Cezayir, Irak, Bosna-Hersek…  gibi daha nice ülkede savaşta, sefalette, açlıkta, yolsuzlukta ölen insanların sayısını bilen var mı?

Dolayısıyla, Batının “İnsancıl” “hümanist” felsefesi bir aldatmacadan ibaret…

İnsanın sadece bedenine bakım/yatırım yapıldığı, ruhunun göz ardı edildiği; ahiretinin dünyasına feda edildiği bir “insancıl” anlayışı, eksik algıdan öte insana yapılan en büyük haksızlıktır, hainliktir, zulümdür.

İnsana, insanlığa “insancıl” bir yaklaşım; insanın “madde” ve “mana” bütünlüğü içinde ele alınmasına ve insanın “varoluş” gayesine uygun bir şeklide istihdam edilmesine, hayatı yaşamasına yardımcı olmayı, olabilmeyi gerektirir.

Gerçek “hümanistlik”; kişinin dilini, dinine, rengine, ırkına, mensub olduğu millete, sosyal ve ekonomik statüsüne bakılmaksızın sadece ve sadece “yaratılana” “yaratan”dan ötürü değer verebilmekle olabilir.

Bu manada gerçek hümanistler ancak ve ancak Efendiler Efendisi ve onun vahy pınarından kana kana içen Yunusların, Mevlanaların, Hacı Bektaşi Velilerin, Bediüzzamanların… vb. Hak dostları ve bu büyüklerin yolunda gidenlerdir.

Batı “hümanistlik” kavramını kendi hastalıklı, virüslü ruh ve gönül, fikir dünyasını maskeleyen ve insanlara gerçek niyetini ve yüzünü gizleyen bir maske olarak kullana gelmiştir ve halen de kullanmaktadır.

Doğunun sorunlu olan “ümmet” kavramına gelince,

“Hangi”, “nasıl” bir ümmet?

Doğunun kim olursa olsun aynı dine (İslam) müntesip olan herkesi “ümmet” olarak görüp sahiplenme yoluna gitmesi kavramı ruhundan koparmaktadır.

Bu durum “Doğu”yu gömleğinin ilk düğmesini yanlış ilikleyen adam durumuna düşürmüştür, düşürmektedir.

Kavramı böyle algılamak ve anlamlandırmakla “ümmet”in içinde var olan “münafık”, “gafil”, “ahmak”, “hain”, “fasık”… gibi ne kadar parazitler varsa gayr-i ihtiyari sahiplenmiş veya en azında öyle bir görüntüsü vermiş olunuyor.

Böyle yapmakla kendince “Batı”ya, “Haçlı” zihniyetine karşı bir ittifak sağlanmış olunuyor.

Oysa “İslam” kuru kuruya bir kutuplaşma, cepheleşme, bir blok… vb. ittifak oluşturma dini değildir.

İslam bireye hitap eden “adalet” “kulluk” “hakkaniyet” “kul hakkı” gibi erdemleri merkeze alan Hakk ve halkın rızasına riayet edilerek temelleri takva üzerine kurulmuş bir dindir.

“Hangi ümmet”, “nasıl bir ümmet”, “Efendiler Efendisine yakışır bir ümmetin olmazsa olmaz vasıfları” ve bunları taşıyan bireyler ile taşımayanlar arasında bir ayrıma gitme ve hakkaniyet dairesinde muamele etmek sorgulanması gerekmektedir.

“Çamurdan olsun ama bizim olsun” gibi tarafgirlik sergileyen bir anlayış içinde olamaz inanan bir insan…

Efendiler efendisinin “Kızım Fatıma dahi olsa cezasını çekecektir ” hakkaniyetine dikkat etmelidir mümin.

Ecdadın “Ahmak dostun olacağına akıllı düşmanın olsun” sözü kulak ardı edilmemelidir.

“Dindaşlığı”, “ümmet olmayı”; “adalet” “kul hakkına riayet” etmenin önünde tuttuk ve böylece Allah'ın biz kullarının dikkatlerini çektiği “kul hakkı”na gereği gibi riâyet edemedik.

“İsâr”da, “kulluk”ta, “adalet”te, “doğruluk”ta, “vefa”da, “çalışmak”ta, “ilim”de, “hayır”da yarışıp Cenab-ı Hakk’ın rahmetini celbedecek uhuvvet ve birlikteliği sergilemesi gerekli olan Muhammed ümmeti “menfaatin” “fitne”nin, “ihtilaf”ın, “haksızlığın”, “kin”in, “tembelliğin” “ırkçığın” “kavmiyetçiliğin” “bana ne”ciliğin “bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın” anlayışının, “sen çalış ben yiyeyim” felsefesinin girdabında boğuşup kaldı, kalıyor maalesef.

Böylece “Ümmet” kavramının içini boşalttık.

Batıdaki “hümanist” kavramı ne kadar sorunlu bir kavram ise, bizdeki “ümmet” kavramı da bir o kadar sorunludur maalesef…

Öyleyse gelin Sokrates’in işaret ettiği gibi kelime ve kavramlara doğru mana vererek işe başlayalım.

Fikir ve düşünce dünyamıza bir format çekelim.

“Ey iman edenler iman ediniz”” ayetine kulak verip “inancımızı” yeniden gözden geçilelim. “İdeolojilerimize”, “kalıplaşmış düşüncelerimize” kullandığımız “kelime ve kavramlara” iman etmekten vazgeçip “Kuran” ve “Sünnet” ışığında yeni bir dil, doğru inanç, yeni bir dünya inşa edelim.

Ve hepsinden önemlisi iyi, vicdanlı bir insan olmaya koyulalım.

Allah’a layık bir kul, Efendiler Efendisi (sav)’e layık bir ümmet, yaşadığı dünyayı iyi okuyan bir insan, iyi bir hümanist, gerçek bir mümin olmanın yolunun “iyi bir insan olmaktan” geçtiğine “sıdk” ile inanalım.

Bu doğrultuda kim olursa olsun, hangi inanç, ideoloji, siyasi görüşe sahip olursa olsun meselelere “kul hakkı” ve Efendiler Efendisi (sav)in “Kızım Fatıma dahi olsa” diye işaret ettiği “adalet” adesesiyle bakalım.

Ve zulme, haksızlığa karşı insan olmanın gereği olarak kim yapmış olursa olsun ve kime karşı yapılmış olursa olsun lanetleyelim edelim.

Zikrimiz ile fikrimiz, kal’imiz ile halimizin ahengine dikkat edelim.

YAZARIN DİĞER YAZILARI